Danıştay'da bir skandal daha

Danıştay'da bir skandal daha
"Kamera kayıtlarının bir kopyası Danıştay'da olmalıydı"
Emekli kurmay yarbay Oryal Ünver, Deniz Kuvvetleri'nden ayrılıktan sonra bir uydu şirketi olan Comsad'ın Türkiye'deki uydu yer istasyonlarının güvenlik hat kurulumlarını yaptı. 1989'da Türkiye'de hizmet sektörünün organize olarak ilk hizmet verdiği alışveriş merkezi Galeria'nın ilk genel müdürü oldu. 1991 yılında ilk özel güvenlik şirketi Etkin'i kurdu. Daha sonra birbiri ardınca kurulan bir grup özel güvenlik şirketini GÜSOD Güvenlik Sistemleri ve Organizasyon Derneği çatısı altında topladığında yıl 1993'dü. O tarihte yasalarda boşluk olduğu için ticaret kanuna göre kurulabilen özel güvenlik şirketleri, kendi alanlarına tecavüz edildiğini düşünen Emniyet teşkilatı ile sorunlar yaşadı. Taraflar arasında sulh getiren ilgili kanun 2004'de çıkabildi. Türkiye'nin AB'nin özel güvenlik kurumu Coess'in 2000 yılından bu yana asil üyesi olmasında büyük rol oynadı. Hasan Gazi Özer'le birlikte TOBB Güvenlik Meclisi'ni kurduktan iki yıl sonra, 2006'da Etkin Güvenlik'i ISS şirketine sattı. Şu anda Seba rezidansın yöneticisi ve TOBB'da sektör temsilci yardımcısı. Kendisiyle özel güvenlik sektörünün sorunlarını konuştuk Bu söyleşiden aklımda kalan en önemli şey, özel güvenlik hizmeti alan bir kurumun, güvenlik kameralarının kayıtlarını kendisi için de kopyalaması gerektiği oldu. Danıştay'ın güvenlik zafiyetindeki kendi rolünü öğrenmek çok can yakıcıydı. -Bu sektörde kaç şirket var? -Bu sektörde 1583 tane belgelenmiş, ruhsat almış şirket var. Bunlardan 765 tanesi eğitim şirketi. Geri kalan 800 kadarı güvenlik hizmetini veren şirketler. 12 tane yabancı şirket var. Bunların dördü para taşımacılıkla uğraşır. -Güvenlik şirketleri işin doğası gereği limanlar, havaalanları gibi kurumların, özel bilgilerine sahip oluyorlar. Türkiye'nin güvenliği için risk değil mi bu? -Risktir. Ama buna dar değil geniş açıyla bakalım. Şimdi biz limanı satıyoruz yabancı ortaklığa. İzmir limanı, Mersin limanı satıldı değil mi? O adam zaten onun içinde. Yabancı güvenlik şirketi görev yapsa ne olur, yapmasa ne olur. Zaten sahibi yabancı. -Yani bu riski dengeleyecek bir şey var mı Türkiye'de? -Hayır, yok. Türk Telekom satıldı. Türk Telekom gibi bir kuruluşun satılması büyük ölçüde tehlike bence. Bu kapsamda eğer onların sahiplerinin yabancı olmasına müsaade edilmeseydi ben şimdi size şiddetle güvenlik şirketlerinde yabancı şirketlerin buralarda görev yapmasının sakıncalı olduğunu söylerdim. -Güvenlik şirketlerinin elde ettiği bilgileri, koruduğu kurumun rakibine veya hasmına satmak gibi şeylerle karşılaşılıyor mu? -Şu ana kadar ben duymadım dernek başkanı olarak. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'ne gittiğimizde cephaneliği bile özel şirket korur. Neticede cephaneliğin yeri herkes tarafından bilinir. Ama içeriye nüfuz edilmesi imkânsızdır. -Bu sektörde sizi en fazla rahatsız eden şey ne? -Bu sektörün beni en fazla sıkıntıya sokan şey, devletin güvenlik ihalelerinde olan olaylar. Bu sektördeki 800 firmanın içerisinde doğru dürüst güvenlik için kurulmuş, güvenlik hizmeti yapacak şirket sayısı üç yüzü geçmez. Diğerlerine biz ihaleci adını takmışızdır. O şirketler ihalelerde tehditle, satın almayla, içeride devlet kademesinde ihaleye çıkanlarla daha önceden yapmış oldukları anlaşmalar neticesinde bu ihalelere girerler. Bu ihaleleri aldıkları takdirde örneğin yüz kişi çalıştıracakları yerde elli kişi çalıştırırlar. Diğer elli kişinin parasını bölüşürler. -O zaman güvenlikte zaaf oluyor demektir. Bu, özel şirket ihalelerinde de oluyor mu? -Bu özellerde pek olmuyor. Çünkü özeller para odaklı olduğu için patron bakıyor, benim bu işe ayırdığım bütçe budur diyor. Bu bütçeyi takip ediyor. Gidiyor, kaç kişi çalışıyor, saatlerini kontrol ediyor. Oradaki denetim devlet kademesinde yok. Bunu samimiyetle söyleyebilirim. Mesela bir hastane ihalesinde güvenlik elemanı olarak aldığınız kadroda başka amaçlarla da kullanılıyor bu elemanlar. Eksik personel kullanılarak da veriliyor hizmet. -Şimdi siz diyorsunuz ki, kamu kurumlarında, okullar, bakanlıklar, hastanelerde bazı tehditlerle şunla bununla adam satın alarak kendi istekleri doğrultusunda ihalenin sonuçlanmasını sağlıyorlar, öyle mi? -Benim başımdan geçen olay var. Mesela ben Kocaeli Üniversitesi'nin ihalesine girdim. Beni tehdit ettiler. Şirketime kadar geldiler. Projeyi yapma, sana iki bin lira verelim, bu işten vazgeç dediler. Biz maalesef ülke olarak hemşehrilik, aşiretçilik anlayışını aşmadık.Ben buradan ne avanta çıkartırım diye düşünerek içeride, hastanede çalışan hemşerisiyle o düzeni kurabiliyor ve koruyabiliyor. -Demek ki emniyetin denetimleri yeterli değil. Güvenlik şirketlerini denetleyen başka bir mekanizma yok mu? -Esasında denetim mekanizmasını emniyetten beklemek de çok komik. Bir kere orada güvenlik görevlisi olarak göreve giren kişilerin bunu denetlemesi lazım. Benim sigortam yatmıyor, benim az yatıyor diye bir kere onların sesini çıkartması lazım. Oradan başlıyor bu iş. Rüşvet ve illegal para kazanma ruhumuza o kadar işlemiş ki bunu halk olarak, bireysel olarak yok etmemiz lazım. Oysa herkes kendi bölgesini korumak adına suçu paylaşıyor. Her zaman kötü insanlar olacaktır. Kötü insanları kontrol edecek bizim iyi insanlarımızın olması lazım. Çünkü resmi denetim bugün yapılır, ertesi gün yine bozulur işler. Herkesin başına bir tane polis dikemezsiniz ki. -Emniyet ile özel güvenlikçiler birbirlerine rakip oluyorlar mı zaman zaman? -Bu kanundan önce oluyorlardı ama şimdi öyle değil. Çünkü güvenlik elemanları emniyet güçlerini sokaktan kurtardı. Abuk sabuk görevlerden kurtardı. İkincisi, en önemlisi onların istihbarat takip görevlerini yapıyorlar. Polis onlara eşgal dağıtıyor. Mesela bu eşgaldeki biri alışveriş merkezlerine girdiği zaman haber ver diyor. -Bu kamu ihalelerinde siyasi görüş de etkili oluyor mu? -Bu şirketler on senelik bir maziye sahip. Bu nedenle pek siyasi kutuplaşmaya tanık olmadım. Kanunun uygulamasında birkaç tane açık husus var. Bu açık hususlar düzeltildiği takdirde bu özel güvenlik sektöründe bozulma olmaz. Bazı kanunları da değiştirmek lazım. Bunlardan bir tanesi şu: Bakın, kanun çıkarken benim çok uğraştığım bir madde var. Dedim ki devlet kademesinde çalışan kişiler emekli olduktan sonra özel güvenlik sektörüne en az beş yıl giremez. Burada amacım siyasi nüfuz kullanmayı önlemekti amacım. Yurtdışına baktığım zamanda Fransa'da, Almanya'da, İspanya'da on yıldır bu süre. -Peki uygulanıyor mu bu madde bizde? -Bizde bu madde kanunen çıkmadı. Örnek vali. Emekli oldu. X şehrinin valisi gayet rahatlıkla oradaki nüfuzunu güvenlik hizmetini şirketleriyle paylaşabilir ve aldırabilir. Şu anda maalesef bu var. -Güvenlik şirketleri nasıl denetleniyor? -Denetim, güvenlik elemanlarının güvenlik ehliyetini almak için müracaatlarıyla başlıyor. Müracaat eden arkadaşımız bir kere kursa gidiyor. Kurstaki davranışları o süreçte izleniyor. Bu kişinin adalet mekanizmasında, karakol mekanizmasında, mahalle mekanizmasında bir problemi var mı? Bunların istihbaratı yapılıyor. -Emniyet yapıyor bunu? -Evet. Ve bu arkadaş sınava girdi. Sınavı geçtikten sonra da hüviyetini alırken tüm bu araştırmalar yapılmış olarak o hüviyet ona veriliyor. Bu birinci denetim kademesi, güvenlik elemanı bazında. Gelelim güvenlik şirketi bazında. Güvenlik şirketi ben güvenlik şirketi olmak istiyorum diyor. müracaat ediyor İçişleri Bakanlığı'na ruhsat almak için. Bu ruhsat için birçok evrak gerekiyor. Ve bu evrakların içerisinde bütün oradaki ortakların ve yönetici kadrosunun geçmişleri araştırılıyor. -Bunlar ilk denetimler. Ya sonra? -Başladıktan sonra her yıl habersiz veya haberli denetimler var. Haberli denetimlerde diyorlar ki biz sizin şirketinize geleceğiz. Ve biz sizi denetleyeceğiz. Denetledikleri zaman nelere bakıyorlar? Birincisi genelde haberli denetimden hemen sonra da habersiz denetim yaparlar. O rehavetten faydalanmak için. Evraklar tamam mı, bu arkadaşlar bütün bu safhalardan geçip geçmediği, güvenlik görevi sırasında yaptıkları, aldıkları savunmalar. Sıkıntı var mı, yok mu? Bunlar denetleniyor. Kaçak eleman çalışıyor mu? Bu elemanların sosyal güvenlik kurumu şeyleri yatıyor mu? -Casusluk faaliyetini denetleyebilir mi? -Şimdi o elemanın bilmem kimle anlaşıp orada sizin biraz önce söylediğiniz istihbarı bilgi yapıp yapmadığını denetleyemez. Casusluk denilen olgunun denetlenmesi mümkün değil. -Danıştay'ı koruyan OYAK'ın cinayet günü güvenlik kamerasından bazı görüntüleri silmesi olayına gelelim. -Mahkemeye intikal etmiş bir konu hakkında hiçbir şey söylemiyorum. -Denetimle ilgili bu eksiğin çözümüne dair bir öneriniz olamaz mı? -Bakın bunlar devletin kontrolünü yapması imkansız şeylerdir. Bugün siz kamera koydunuz buraya. Bu kamerayı dört günlük de koyarsınız, dört aylık da koyarsınız, dört senelik de. O sizin cebinizle paralel olarak değişir. Dört günlük koyarsanız mesela yüz liraya mal olur, dört aylık koyarsanız bin liraya mal olur, ama dört yıllık koyarsanız on bin liraya mal olur. -Burada mesele süre değil, arıza da değil. Yapılan kaydın silinmesi mevzuu. -Gazeteden aldığım bilgi ile ben size kalkıp yorum yapamam. Orada gazeteler tarafından ifade edilen bir sıkıntı var. Bir ihmal var, bir şeyler var orada. Bu var olan şeyi mahkeme ortaya çıkartacak -OYAK'ın yetkilerine el konulmaması, hala çalışıyor olması normal midir? -Normaldir. Bakın, bu kuruluş devlet kuruluşu da olsa, özel kuruluş da olsa herkesin kendi tedbirini alması lazım. Yani neticede siz buraya kamera koyacaksınız, siz aldığınız güvenlik tedbirlerini de, güvenlik şirketini de kontrol etmek, bunu takip etmek zorundasınız. -Yani Danıştay sorumlu diyorsunuz burada? -O tedbirleri almak onların işi. -Bir güvenlik şirketini, o hizmeti alan nasıl kontrol edebilir? -Der ki, bütün kayıtlarınızı ben saklayacağım. O kayıtların kopyasını alır. Bunu günlük de yapabilir, haftalık da. O ihtiyaca göre. Her gün bana gelen gidenlerin raporunu getir der. Onlara bakar. Kimler gelmiş, kimler gitmiş. Kimlerin hüviyeti varmış, kimin yokmuş. Hüviyetsiz kimse girmeyecek. Kayıtlar kontrol edilir. -Hatta aldığı görüntüleri her gün kendisi de özel olarak taramalı mı? -İsteğe bağlı. Bazı kısımlara giriş çıkışları da engelleyebilirdi. Burada tasarruf hizmet alanındır. O binanın havalandırmasındaki problem neyse güvenliğindeki problem de odur. Onun için o binanın sorumlusu bu işleri takip etme, durdurma, tedbirini alma noktasındadır. -OYAK sonuçta ordunun bir kurumu. O yüzden mi acaba denetlemedi, ona güvendi? -Her şeye güvenilmez bir kere. Allah aşkına şu dünyaya gelip yaşadığımız olayları gözümüzden geçirelim. Hep en güvendiğimiz kişiler tarafından sıkıntıya sokulmuşuzdur. Neticede güvenmek başka şey, güvendiğin şeyi kontrol altında tutup güvenliğini sürdürmek başka şey. Ben size güveniyorum. Ama ben sizin güvenilirliğinizin devam edip etmediğini kontrol altında tutmam lazım. -Bir güvenlik şirketini kontrol altında tutabilmek için de ayrı bir ekip mi kurmak lazım. Evet. Gidin yurtdışında da öyledir. Bütün dünyada bir güvenlik şirketi seçilir. Bütün işlerini ona yaptırır. Ama bir de kendi ekibi vardır, o ekip de o şirketi kontrol eder. Danıştay'ın da bunu yapması lazımdı. -Güvenlik hizmeti talep ederken neye dikkat etmek lazım? -Bir, o şirketi incelerim. Geçmişini, bugününü. Bu şirketin hizmet yaptığı bir yerler vardır. Oralarla görüşürüm. Nasıl kontrol ettiklerini öğrenirim. Bu şirketle nasıl bir anlaşma yaptı onu öğrenirim. Bu şirketin kanuni vecibelerini yerine getirip getirmediğini incelerim. Bunu yapmak o kadar zor değil. -Yani sırf ordunun kurumu diye banko güvenmem o şirkete diyorsunuz. -Hayır, güvenmem. İkincisi, kendi ihtiyaçlarımı tespit ederim. Ne şekilde ve nereye kadar bir güvenliğe ihtiyacım var? -Örneğin Danıştay'ın nasıl bir güvenliği ihtiyacı vardı? Bunu söyleyebilir misiniz? -Söyleyemem ama ilkeleri verebilirim: Birincisi, ben güvenlik elemanlarını ne şekilde kullanacağım? Yani güvenlik elemanları her yere girip çıkacak mı? Girip çıkacak yerleri sınırlamam lazım. Bankada güvenlik elemanı kasa dairesine giremez. Kim girer? Oranın banka şube müdürü girer. Banka şube müdürü hastalandığı zaman da haber vererek yardımcısı girer. Haberi nereye verir, merkeze verir. Ve ona onlar şifre verirler, o şifre ile girer. O şifre devamlı orada olmaz. İşte o bilgilerin saklandığı yerlere de giriş çıkış bu şekilde olmalıdır. Bu şekilde kendi ihtiyacımı tespit ederim. Kaç tane kapım var? Kaç tane güvenlik elemanı kullanmam lazım. Güvenlik elemanlarının silahlı mı olması lazım, silahsız mı olması lazım? -Bütün bunları güvenlik şirketlerinden hizmet alan kurumlar tamamen ona mı bırakıyorlar? -Bırakmıyorlar. Ben Microsoft'un güvenliğini yaptım senelerce. Bana her şeyi bırakmadılar. -Bırakanlar da var demek. -Yok, ben rastlamadım. Ben şimdiye kadar dört yüz, beş yüz tane şirketle iş yaptım. -Danıştay olayında neden ve nasıl bırakmışlar? -Bilmiyorum. Yani bakın, ne kadar tedbir alırsanız alın, kötü niyetli insan sizin açığınızı yakalar. Onu inceler, ona göre hareket tarzı geliştirir. Aptal değil ki göğsünü gere gere gelin ben öldürün desin. -Şirketi araştıracak, başka neye dikkat etmesi lazım? -Şirketi takip edecek. Kayıtların kendinde toplanmasını ve kopyalanmasını isteyecek. Bir kere bir güvenlik kamera kaydının yedeğinin olmaması bence büyük hata. -Yedeğini kim sağlayacak? Güvenlik şirketi mi, hizmeti alan mı? -İkisi de beraber. Sorumluluk güvenlik şirketinde değil. Güvenlik şirketine hizmeti verende. -Normalde bu yedek kasetler olur diyorsunuz. -Tabii. Siz yola çıkıyorsunuz, yedek lastikle çıkmaz mısınız? Aynı şey işte. O sizin sorumluluğunuz. Yedek lastik olmadan yola çıkarsanız kimse size niye yedek lastiğiniz yok demez. -O zaman Danıştay yönetimini kendi elemanları mı yanılttılar? -Bilemiyorum. -Siz demin OYAK'ın çalışmaya devam etmesi normal dediniz. Ama bu kadar ayyuka çıkmış bir skandal ortaya çıkmışken, en azından mahkeme sonuçlanana kadar yetkilerine el konulması gerekmez mi? -Bir kere suç ispat edilene kadar suç değildir. -Devlette şöyle bir durum vardır: Mahkeme sonuçlanana kadar açığa alırsınız normal personelinizi. Aklanırsa devam eder işine. -Benim kimseyi suçlu ilan edecek bir yetkim yok ki. Mahkemenin vermesi lazım o kararı, eğer gerekiyorsa. Ben yorum yapamam. Bilmiyorum çünkü. Ha, mahkeme heyeti beni çağırır, bana görev verir. Oturur incelerim, ondan sonra yorumumu yaparım. -İster misiniz bunu yapmayı? -Çağırırsa tabii, büyük bir memnuniyetle de yaparım. Onur verir bana böyle bir şey. -OYAK'ın hizmet verdiği başka kurumlar da var. Onların nasıl bir ders çıkarması lazım? -OYAK'ı incelemesi lazım. Eğer ki bunlar burada böyle bir olayın tarafı olarak ve nedeni olarak gösteriliyorsa, benim şirketimde OYAK hizmet veriyorsa bu şirketin benle ilgili ne sorunları var, ne gibi problemler yaratılıyor, nereleri eksik, denetlemede ne açıkları var diye Şimdiye kadar incelemedilerse bile bundan sonra incelemeleri en doğal haklarıdır. -OYAK sizin derneğin (GÜSOD) üyesi mi? -Değil. -Ne kadar üyeniz var sizin? -Bize üye 17 şirket var. Sektörün yüzde 60'ını kapsıyor. -OYAK size üye olmuş olsaydı, daha mı rahat konuşabilirdiniz? -OYAK'ı bilirdik bir kere. Şu anda OYAK'ı bilmiyorum bize üye olmadığı için. Bir kere etik olarak kimse hakkında yüzde yüz bilmeden beyanda bulunmak bizim tarzımız değil. -Ergenekoncular özel güvenliğe çok mu önem veriyor? -Bilmiyorum. Benim üyem olan güvenlik şirketlerinin Ergenekon'la bağlantısı olmadığını söyleyebilirim. Diğerlerini bilmem. Eğer böyle bir olgu Ergenekon savcılarıyla tespit edildiyse zaten bu araştırma mahkeme kapsamında yapılacaktır. Şu anda Ergenekon'un durumu bütün ülke genelinde bilinen bir şekle gelmiştir. Böyle bir şey tespit edildiği zaman üzerine gitmemeleri diye bir şey düşünemiyorum. Varsa muhakkak ki açığa çıkartacaklardır. -Devlet bütün bu ortaya çıkan durumdan yola çıkarak özel güvenlik şirketlerini yeniden ve farklı bir bakış açısıyla Ergenekon bağlantısını aramak üzere denetlemeli mi? -Denetlemek isterse denetler. Bunda denetlemesini engelleyen herhangi bir şey yok ki. Bu ihtiyacı Ergenekon'un savcıları ortaya koyar, ben değil. bütün evraklar onlarda. -MİT'in bu işleri araştırması gerekir mi? -MİT başbakana bağlı çalışan bir kurum. -Başbakan isterse o şirketleri denetleyebilir yani. -Tabii. Denetlemediğini de bilmiyoruz. Belki de denetliyordur. Eğer ki MİT bu olayı okuyorsa bizim gibi ve bu MİT'in görevleri içerisinde olduğuna göre herhalde üzerine gidip bakacaktır, ne var, ne yok? Hangi güvenlik şirketinde ne var diye, bir şeyleri ortaya çıkartacaktır. -X-ray'da gözükmeyen silah diye bir şey var mı? -Var. -Buna karşı ne yapılabilir? -Hiçbir şey yapılamaz. Şu anda piyasaya çıkan algılama cihazlarında bunu ortaya çıkaracak bir algılama cihazı çıkmadı. Yakın gelecekte olur mu, olur. -O zaman güvenlik içinde değiliz. Uçağa da her an o tabancayı sokabilirler. -Onun için böyle didik didik aranıyoruz. Ne kadar efor ve para harcanıyor görüyorsunuz. -Dünyada otellerde, alış-veriş merkezlerinde bizdeki kadar x-ray yok. Çok da fazla işe yaramadığına göre son tahlilde, ancak belli şeyleri görebildiğine göre, bir korku ortamı yaratılıp, rant sağlanıyor olabilir mi buradan? -Düşünceniz bir yönde doğru. Ancak şunu da söyleyeyim, burada ülkemizdeki terör olayı dünyada çok az yerde var. İspanya'ya gittiğinizde x-ray cihazı her yerde var. Amerika zaten ülkesine girerken bu işi hallettiği için çok daha ciddi ve de çok daha fazla katı kuralları olduğu için orada yok. Bizim ülkemizde buna ihtiyaç oluşuyor. Çünkü bizim ülkemizde silah sahibi olan çok. -Peki sonuçta ne kadarı gerekli o x ray'lerin? -Bu tabii güvenlik sistemini satın alan kişinin görüşüyle bağlantılı. Diyorsa benim binama kimse silahla girmeyecek. -Ama yine de sokulabildiğine göre -O görünmeyen silah o kadar yaygın değil ki. Ve o kadar ucuz da değil. Yani bir x-ray cihazından daha pahalı o silah. Şu anda Türkiye'de rastladık mı? Rastlamışızdır muhakkak. Ama o kadar da yaygın değil. x-ray cihazının başka zaafı yok. -Bu sektörde insan seçimi nasıl yapılıyor? Hani genellikle iş bulamasam güvenlikçi olurum gibi bir yaklaşım var mı? -O zamanında vardı. Şimdi yok. İşsizliğin artmasıyla özellikle yüksek tahsilli iş bulamayanlar bizim sektöre yönlenmeye başladılar. O arkadaşların bizde geçici olarak çalışması bizim avantajımıza. Çünkü eğitim düzeyleri yüksek. Yani ters bir şey getirmedi bize. Ha ileride, tabii işler açıldıktan sonra ne olur bilmiyorum. Bu arkadaşların bir kısmını bu mesleği sevmeye başladılar. Bizim de kalitemiz artmaya başladı diyebilirim. -Eğitimlerini kim veriyor? -780 tane eğitim kurumu var. O eğitim kurumlarında görüyorlar. Sınavı Emniyet yapıyor. Önümüzdeki günlerde hem bizim derneğimizde hem de TOBB'un çalışmaları kapsamında branşlaşma eğitimlerine başlayacağız. Gemide ve limanda çalışacak güvenlik elemanlarının eğitimleri için ben Avrupa Güvenlik Birliği'nde, Coess'te bir fikir attım ortaya. O fikir tuttu. Ve biz şimdi eğitici kitabı hazırladık. Bizim hazırladığımız kitabı İngilizceye tercüme ettik. Ve Avrupa Birliği bunu onayladı. Şimdi internet üzerinden bu eğitimi ve sınavını yapacağız. Avrupa Güvenlik Birliği sertifikayı verecek. Bu sertifika da bütün Avrupa ülkelerinde geçerli olacak. Ve bu sertifikayı alan arkadaşıma, çalışmak istediği ülkede dil sınavını geçerse bu ülkede limanda veya gemide güvenlik elemanı olarak çalışma kapısını açtık. -Ne zaman başlıyor bu? -Tahmin ediyorum mayıs sonu, haziran başında para gelecek. Türkiye'den GÜSOT, Piri Reis Üniversitesi, bir de limanlar, Gemlik ve Bursa limanı sponsor oldu. Böylece Türkiye'nin büyük katkısı ile böyle bir program açtık, Avrupa Birliği üyesi olmadan. Güvenlik elemanlarımıza da böyle bir olanak açtık. Branşlaşma eğitimi gelecek sene uygulamaya başlayacak. -Kaç branş var bu işte? -İlk branş gemi ve liman eğitimleri; ikinci branş hava alanı; üçüncü branş okullar ve hastaneler; dördüncü branş para taşımacılığı; beşinci branş, iş merkezleri ve alışveriş merkezleri şeklinde. -Türkiye'de en fazla güvenlik zaafı nerede var? -En fazla güvenlik zaafı elektronik bazda var. Çünkü elektronik cihazların standartları maalesef devlet kademelerimiz tarafından oluşturulmuş değil. Bu nedenle Çin'den standart harici, iki gün, üç gün çalışabilecek kabiliyette malzemeler giriyor. Ve halkımız kandırılıyor. Merdiven altı şirketler yapıyor bunu. Ve ucuza diye alıyorlar, üç gün sonra cihaz ölüyor. -Hangi cihazlar bunlar? -Güvenlik kamerası, bilgisayar, alarm cihazı. Yani elektronik bazda standarda gitmemiz lazım. Türkiye bir çöplüğe dönüyor. En büyük zaafımız elektronik olarak güvenlik gereçlerinin kalitesiz olarak Çin'den gelmesidir. Hizmet talep eden kurumların buna da dikkat etmesi lazım. -Nasıl dikkat edecek? -Çin malı mı, değil mi bakacak. Özellikleri belli cihazların. Ve o özellikleri veren malzemeler dünyada isim yapmış markalar. Bunlar herkes tarafından bilinir. Ama bunlar ülkemizde üretilmiyor. Abuk sabuk bir kayıt cihazı anlıyor, üç gün sonra ölüyor o cihaz. Kaydetti biliyorsunuz kaydetmiyor. -Yabancı istihbarat kurumlarının özel güvenlik şirketlerine sızması olabilir mi? -Olabilir. Bütün her yerde, yalnız yabancı şirkette değil, Türk şirketlerine de sızabilirler. Her zaman için olabilecek bir şeydir. Burada toplumumuzun eğitim düzeyinin ve de güvenlik şirketinde bulunan yöneticilerin bu konuda personeli çok iyi eğitmesi ve bu konuda onları daha böyle şeyleri çözecek bir yapıyı oluşturması lazım. Yani güvenlik elemanlarının eğitim kurumları, artı şirket için eğitim kurumları, ikincisi denetleme, şirketi içi denetleyicileri bu konuyu çok iyi takip etmesi gerekli. -Bu hizmetin bedeli üzerinde biraz konuşalım. Bir kurumun güvenliği asgari kaça mal olur? Ne talep edilirse çok yüksek kazıklanmaktadır? Ne talep edilirse normaldir? -Güvenliğin pazarlığı olmaz, madde bir. Güvenlik çünkü eninde sonunda insan hayatı ve insan varlığıyla ilgili bir olgudur. Ben kanun çıkarken, güvenlik elemanlarının ilk işe başlarken iki misli asgari ücretle başlamasını önermiştim. Hala da bu fikrimi koruyorum. Çünkü güvenlik elemanı kendi hayat çizgisini başka yollarla para kazanacak noktaya getirmemelidir. -O zaman bütün hırsızların yoksullardan çıkması lazımdı. Aksine zenginleştikçe insanın hırsızlığa eğilimi daha artar. -Şimdi o konu başka. Güvenlik elemanı şu anda hayat standardını yükseltmek ve para ihtiyacını gidermek için gece nöbet tutuyor, gidiyor gündüz çalışıyor başka yerde. Kaçak çalışıyor. Bu güvenlik için zafiyettir. Bu zafiyeti doğurmamanız lazım. Güvenlik elemanı şu anda silahlı olanlar, bin 100, bin 200 lira net eline geçer. Bunun maliyeti de 2 bin 900, 3 bindir. Vergisi, kıyafeti, yemeği, yoluyla. Mesaisi hariç. -Diğer silahsız güvenlik elemanlarının durumu ne? -Onların da 850, 900'dür net eline geçen. Aslında güvenlik şirketi olmayan, güvenlik hizmeti veriyormuş gibi yapanlar, 750, 800 lira verirler. Ama bu maaş üzerinden sigortalarını ödemezler. Sosyal haklarını da vermezler. -Hangi konuların öncelikle çözülmesi gerekir? -Güvenlik sektöründe üç tane konunun çözülmesi lazım. Birincisi alarm izleme merkezlerinin Emniyet'in iznine ve ruhsata bağlanması gereklidir. Eskiden, 2495 zamanında böyleydi. Maalesef bu kanun çıkarken o çıkartıldı. Bu bir eksikliktir. Bir kere bir alarm merkezi bin kişiden aşağıysa o alarm merkezinin idamesi imkânı yoktur. Ne yatırımı kurtarır, ne çalışan elemanı, ne masrafı. -O zaman soracağız alarm sistemi alırken, kaç tane aboneniz var diye. -İkincisi, bu alarm merkezlerin denetlenmesi lazım. -Hırsızlarla ortaklık mı yapılıyor? -Yapılabilir. Orası açık. Denetlenmesi gerekli. İşte şirketler kapanıp gidiyor. Ondan sonra sizin paranız havaya uçuyor. Cihazlarınız başka alarm merkezine uymuyor. Onu değiştiriyorsunuz, yazık. Neticede burada bir standarda gidip onların belgelenmesi lazım. -TSE'nin bu konuda çalışması yok mu? -Yok. İşte standartları o tespit edecek. Bu da bir devlet politikası. Üçüncüsü güvenlik elemanları hizmet satın aldıkları şirkete, kimden, nasıl güvenlik hizmeti alındığının bilincini arttırmamız lazım. Bu bilinç artmadıkça birçok olaya gebeyiz. -Siz ne yaptınız bugüne kadar bu bilinci sağlamak için? -Buraya kadar getirdik. 400 bin tane şu anda belgeli güvenlik elemanı var. Demek ki bir noktaya gelmişiz. -Peki, bu bilinci başka nasıl sağlayacağız? -Bol bol gazetelerde, basınımızda bu konuda yazı yazacağız. Dergilerimizde yazı yazacağız. -Yani hizmet aldığın şirketi tanı. -Tanı. -Düşün altında yapan binbir çapanı! Peki, TOBB sektör temsilcisi olmanın başka bir kıymeti harbiyesi var mı? -Var tabii. Bir kere KDV kaçağını önledik. İllegal çalışan arkadaşlarımızın KDV nedeniyle elde ettikleri illegal parayı önledik. Hizmet alan şirketler KDV'nin yüzde 13'ünü kendileri yatırıyorlar. Yüzde 5'ini bize bırakıyorlar şekline getirdik. İhale şartnamelerini değiştirdi devlet. Neticede o şirketlerden geçmişle ilgili belgeler istendi, onlar devreye girdi. Bir de tabii satın alma esaslarını çıkarttık. Çok şey yaptık biz. NURİYE AKMAN - ZAMAN
02 Mayıs 2010 07:40
DİĞER HABERLER