“Darbeyi Cemaat yaptıysa Burak Akın neden plana dahil edilmedi? Bu önemli mi? Evet, hem de çok önemli.
Gazeteci Ahmet Dönmez
TR724.com'da kaleme aldığı yazıda AKP'nin 15 Temmuz Kontrollü darbe senaryosunun çöktüğü anlattı... İtirafçı Yüzbaşı Burak Akın'ın ifadelerinden yola çıkarak yaptığı analizlerin dördüncüsünü yazan Dönmez akıllardaki soru işaretlerini yazdı...
Bir önceki yazıda, “Darbeyi Cemaat yaptıysa Burak Akın neden plana dahil edilmedi? Bu önemli mi? Evet, hem de çok önemli. Nedenini yarın detaylı bir şekilde yazacağım” demiştim.
Bu bölümde bu soruya cevap vermeye çalışacağım.
Şu durumda AKP tezlerini veri kabul ederek mevzua Cemaat açısından bakmış olacağız. Önce tespitler:
1- Darbeye kalkışırken Genelkurmay Başkanı yanınızda değil.
2- Kuvvet komutanları yanınızda değil.
3- Jandarma Genel Komutanı yanınızda değil.
4- Özel Kuvvetler Komutanı yanınızda değil.
5- Başarılı bir darbe için olmazsa olmaz sayılan ordu komutanları (1. Ordu, 2. Ordu, 3. Ordu ve Ege Ordu Komutanı) yanınızda değil.
6- Ordulara bağlı kolordu komutanlıkları yanınızda değil. (Hiç birisini o gece darbe yapma saikiyle sahada görmedik. Sonradan gözaltına alınıp tutuklanmış olmaları, darbe girişimine katıldıkları anlamına gelmiyor. Kalkışmaya dahil olsun olmasın, daha önceden hazırlanan listelerde bulunan herkesi bir bir topladılar.)
***
Bu kadar dezavantajlı konumda iken darbe yapmaya kalkmak demek, can havli ile intihar saldırısı düzenlemek demektir.
Resmi tez, Cemaat’in işte tam da bu tür bir psikoloji ve bu handikaplarla bir çılgınlığa kalkıştığı yönünde. Bu görüşe göre Cemaat, güçlü olduğu personel başkanlıkları üzerine bir harekât tasarladı. Daha önceden kritik görevlere getirilmiş olan özel kalemler, emir subayları, korumalar ve yardımcıları marifetiyle bir eylem gerçekleştirecekti. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, Özel Kuvvetler’den bir timin yardımıyla derdest edilecek ve Akıncı Üssü’ne götürülecekti. Böylece ordu ile irtibatları kesilecek, Genelkurmay Karargahı’nda bulunan ‘Cemaatçi’ subaylar da onlar adına askeri birliklere darbe, sıkıyönetim ve atama emirleri geçecek, bu sayede de ordular, TSK’nın hiyerarşi içerisinde yönetime el koyduğunu düşünerek talimatları yerine getirecekti. Gerçek anlaşılana kadar da iş işten geçmiş olacak, ardından siyasiler gözaltına alınacak ve darbe başarıya ulaştırılacaktı.
Resmi söylemin dayandığı plan, kabaca bu. Hiçbir kurmay zekanın akıl sır erdiremeyeceği, hiçbir askerin mantıklı bulmayacağı bu planı doğru kabul edelim haydi. Genelkurmay Başkanı’nın özel kalemi ve emir subayının cemaat mensubu olduğu iddialarını da doğru kabul edelim. Peki, ya diğer kuvvet komutanlarının çevresi?
İşte burada Burak Akın olayına geleceğiz. Önce kuvvetlerdeki duruma bakalım:
1- Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın derdest edilmesiyle ile ilgili o gece bir hareketlilik yok.
2- Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’la ilgili bir tek plan yapılmış, o da tamamen düğüne katılması üzerine. Bunun için ta Konya’dan bir tim görevlendiriliyor. Ünal, düğünü iptal etse o plan da suya düşecek ve Ünal gözaltına alınamayacak. Kaldı ki Ünal’ın düğünden alınıp Akıncı’ya götürülmesi ne derece ‘gözaltı’ ya da ‘derdest etme’ sayılır, o da kocaman bir muamma. Bununla ilgili daha detaylı bilgi almak isteyenler, 21 Ağustos 2017 tarihli “Abidin Ünal sarhoş muydu neşeli mi?” başlıklı yazıma göz atabilir. Milyon tane soru var.
3- Gelelim Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’a… Bizzat kendisi itiraf ettiğine göre Koruma Müdürü Yüzbaşı Burak Akın, 13 yaşından beri Cemaatin içinde. Emir subayı Yunus Can’ın da Cemaatin ‘mahrem abi’lerinden olduğu iddiası var. Bu nedenle aylarca cezaevinde yatmış bir isim.
Görüldüğü üzere yukarıdaki şablonu doğru kabul edersek, Burak Akın Cemaat için çok ama çok önemli bir konumda. Darbe için zaten son derece dezavantajlı bir konumda olan Cemaat için vazgeçilmez bir asker. Kuvvet Komutanları içerisinde sadece Salih Zeki Çolak, Burak Akın Yüzbaşı sayesinde diğerlerine göre görece kolay hedef sayılabilir.
Peki, Yüzbaşı Akın o gece ne yapıyor? Darbecilerle çarpışıyor. Bırakın Salih Zeki Çolak’ı derdest etmeyi, onu derdest edeceklere karşı canını ortaya koyarak kendini siper ediyor. İki bacağından vuruluyor. Bir kurşun başını sıyırarak bacağına isabet ediyor. O gece orada, diğer korumalardan Kıdemli Astsubay Bülent Aydın gibi şehit olmaması işten bile değil.
İyi de yukarıdaki plana göre Akın’ın tam tersi bir pozisyonda olması gerekmiyor muydu?
Pardon?
Bunun bir izahı olmalı.
***
Fotoğrafı biraz daha netleştirmek için şu hatırlatmayı da yapayım: Darbe için komuta kademesi ve ordu komutanlıklarını yanına alamamış olan Cemaat, aynı zamanda tugay komutanlıkları ve darbe sonrası görevlendirilecek sıkıyönetim komutanlarını dahi ‘ayartamamış’.
Oda TV yazarı Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel, darbeyi önceden bilmekle ve darbecileri isim isim vermekle övünen birisi. Balyoz davasında tutuklu yargılanmış askerlerden Önsel, TBMM Komisyonu’na verdiği ifadede şunları söylüyor: “S¸imdi, bakın, o 2013, 2014, 2015’te özellikle albaylıktan tugˆgeneralligˆe terfi edenler nerede biliyor musunuz? Bakın, plana bakın, hepsi Türkiye’nin, Edirne’den Dogˆu Beyazıt’a kadar tugay komutanı. Hemen hemen hepsi tugay komutanı. Hepsi kalkıs¸mada bir s¸ekilde hareketleniyor ama içerden, ama bas¸ka saiklerle falan duruyor, tamamı, bakın artık pek istisna bile yok.”
Önsel hem tugay komutanlarının ‘Cemaatçi’ olduğunu iddia ediyor hem de hiçbirinin alana çıkmadığını itiraf ediyor.
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan ise TBMM Komisyonu’na verdiği ifadede, “S¸imdi bu darbe sadece Ankara ve I·stanbul gibi degˆil, tüm Türkiye’yi kapsayan bir s¸ey. Bir sıkıyönetim komutanları listesi yayınladılar. En ufak ilimize kadar her tarafa atama yapmıs¸lar” dedi. Öyleyse darbeciler neden sadece Ankara ve İstanbul’da harekete geçtiler? En ufak illere varıncaya kadar neden darbeye katılım olmadı? Ve buna rağmen neden hepsi tutuklandı?
… Ve nihayet, geçtiğimiz günlerde neden bu ‘sıkıyönetim komutanlarından’ 18 tanesi tahliye edildi acaba? Hem de Burak Akın ‘itirafçı’ konumuyla emniyette ifade veriyorken… Hem de “Kumpas mağduru oldukları ortaya çıktı”, “15 Temmuz’da FETÖ’cü hainlere direndikleri tespit edildi” denilerek…
O halde yazının girişindeki 6 maddeye tugay komutanları ve sözde ‘sıkıyönetim komutanlarını’ da ekleyelim.
Daha fazlası için, dileyen 6 Temmuz 2017 tarihli “Cemaat 15 Temmuz’un neresinde – 14” başlıklı yazıma da bakabilir.
Bu hatırlatmayı, bu kadar ‘yokluklar’ içerisinde Burak Akın’ın ne derece elzem, ne derece kritik, vazgeçilmez, olmazsa olmaz bir profil olduğunu vurgulamak için yaptım.
***
Artık geriye iki tane şık kalıyor:
1- Aslında Cemaatin planlarına göre Yüzbaşı Akın da darbe girişiminde yer alacaktı ama o dinlemedi, plana ‘ihanet’ etti.
Peki Yüzbaşı Akın, yani her şeyi itiraf etmek üzere polise teslim olan ve etkin pişmanlıktan faydalanmak isteyen Yüzbaşı Akın, bundan bahsediyor mu? İfadesinde böyle bir bilgi var mı? Hayır, yok. Buna yakın bir şey var mı? O da yok. Hatta 15 Temmuz’la ilgili bir bilgi kırıntısı bile yok. Ne zaman planlandı, nasıl planlandı, kimler planladı, harekât planı neydi, kime ne görev verildi, hiçbiri yok.
Peki, polise ve savcılara yalan söylemiş olabilir mi?
Öyleyse neden serbest bırakıldı? Emniyette ve savcılıkta (ki sorgusuna MİT’in dahil olmadığı düşünülemez, katılmadılarsa o da bir soru işareti) bir Allah’ın kulu ona bu soruları sormadı mı? Sordularsa cevaplar nerede? Tatmin edici bir şeyler söylemeden serbest bırakılması söz konusu olabilir mi, çok rica edeceğim.
Bu durumda bu şıkkı eliyoruz.
2- O halde Cemaat, Yüzbaşı Akın’ı darbeye dahil etmedi. İşte resmi söylemleri çökerten, zurnanın zırt dediği yer de burası.
Neden?
Şu sebepler sıralanabilir:
a- Ya Burak Akın Cemaatten değil.
b- Ya darbeyi Cemaat yapmadı.
c- Ya da planlamayı yapan Cemaat abileri süzme salak. Bakın çapsız veya beceriksiz demiyorum. Çünkü bir parça bunların da olduğu kanaatindeyim. Ve bunu tartışmaya değer gördüğümü de açıkça ifade etmek isterim. Fakat bu farklı bir durum. Burak Akın’ı plana dahil etmemek, ne çapsızlıkla ne de beceriksizlikle izah edilebilecek bir şey. Bunu yapması için insanın ancak geri zekalı olması lazım.
Bu haliyle 3. şıkka en başta AKP ve yandaşlarının karşı çıkacağını düşünüyorum. Kendi söylemleri ile “tarihin gördüğü en korkunç örgütün”, en “mahrem”, en “hususi” abilerinin bu denli alık, şapşal, bön olduklarını kabul etmek en başta onların işine gelmez.
Birinci şık ise bizzat Akın’ın kendi ifadeleri ile geçerliliğini yitiriyor. En azından şu an için aksini ortaya koyabilecek bir veri yok elimizde.
Peki, ya ikinci seçenek?
Darbeyi Cemaat yapmamış olabilir mi? Bir önceki yazıda da dediğim gibi Cemaatin bir bütün ve organize olarak bu ihanete dahil olmadığı artık net. Fakat içinden bir kısım insanların bu kalkışmada yer aldığı da bir gerçek.
***
Öyleyse buraya son bir şık daha eklemenin zamanı. O da “15 Temmuz’un ‘tarihin gördüğü en korkunç’ kumpaslardan biri” olduğu gerçeğidir. Akla en yatkın seçenek budur.
Amiyane olacak, çok özür diliyorum ama Cemaat öyle böyle bir zoka yutmamış. Futbol tabiriyle, böylesine bir gol yiyebilmek için bu düzeyde bir takımın çok büyük zaaflar ile malul olması gerekir. Tuzağa düşmüş olmak, Cemaatin sorumluluğunu azaltmıyor.
Her fırsatta vurguluyorum, bir kez daha altını çizmeden geçemeyeceğim: Hizmet Hareketi mutlaka bununla yüzleşmek zorunda. Bu yüzleşmeyi yapmadan hiçbir şey olmamış gibi yolun devam etmesi mümkün değil.
İLGİLİSİNE NOT: İsa’ya ya da Musa’ya yaranmak için bu iş yapılmaz. En azından ben bunun için yapmıyorum. Kimseyi mutlu ya da tatmin etmek zorunda değilim. Bütün eksikleri ve hatalarıyla, sadece ve sadece kendi düşüncelerimi dile getiriyorum.