Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Kim ne derse desin, her an yüreğimizin en mutena köşesinde olan Diyarbakırımıza kavuşacağız, tekrar kavuşacağız." dedi.
Davutoğlu, televizyonlarda yayınlanan 'Yeni Türkiye Yolunda' adlı ulusa sesleniş konuşmasında, gündemdeki konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Davutoğlu'nun konuşması şöyle:
"Değerli vatandaşlarım, sevgili gençler, muhterem büyüklerim, hanımefendiler, beyefendiler; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Bir kez daha huzurunuzdayım, yeni Türkiye yolunda sizlerle sohbet etmek üzere ekranlarınızın başında, ama sizin hemen yanınızda hissediyorum kendimi. Bir aradayız muhasebe etme vaktidir, konuşmak, sohbet etmek, hasbihal etme vaktidir. Hatırlayacaksınız, 1 Kasım'dan sonra hepinizin huzuruna çıkmış Türkiye ile ilgili vizyonumu paylaşmış, eylem planımızın ana hatlarını gündeme getirmiştim. Şimdi nevruzu kutladık, nevruzla birlikte yeni bir baharın eşiğindeyiz. Bu eylem planımızda nereye geldiğimizi, Türkiye'nin yeni Türkiye'nin baharında neleri hayal ettiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1 Kasım'dan sonra Hükümeti kurmamızı müteakip, 20 Aralık'ta bütün milletimin huzuruna çıktım. Arkadaşlarımla birlikte, seçim öncesinde verdiğimiz vaatleri tek tek sıraladım ve sonra dönüp sizlere hepinize tek tek ve topluca milletimize net bir taahhütte bulundum ve dedim ki üç ay içinde vaatlerimizin tümünü yerine getireceğiz. Bazıları bunu çok iddialı buldu, bazıları 'Türkiye terörle mücadele ederken bunları yapamaz' dedi. Bazıları Türkiye'nin bütçe imkânlarıyla bütün bu vaatleri bu kadar kısa sürede yerine getirmek imkânsız dedi. O bazıları var ya işte sizin, bizim zihnimize şüphe düşürmek isteyen o bazıları var ya bu milletin gücünü, kudretini, muhabbetini bilmiyor, o bazıları var ya bizim milletimize hizmet etme azmimizi bilmiyor. Bakın işte huzurunuzdayım, hani hocalığımdan da kaynaklanan bir misalle anlatayım. Üç aylık bir dönem sonrasında işte karnemle birlikte yanınızdayım. 20 Aralık'ta 3 aylık hedeflerimizi, 6 aylık hedeflerimizi, 1 yıllık, 4 yıllık hedeflerimizi sıralamıştım, şimdi gelin hep beraber bakalım. Ama önce şunu söyleyeyim: Allah'ın izniyle, sizlerin yardımıyla, duasıyla biz 3 ayda vaatlerimizin yüzde 100'ünü yerine getirmenin huzuru içinde sizlerle birlikteyiz. Bakınız tek tek sayarsam bu programın sonu sadece vaatlerimizi sıralamakla gelir, ama üç ay içinde yaptıklarımızın ana bazı unsurlarını sizlere müsaadenizle arz edeyim.
Bir, 'Asgari ücreti 1000 liradan, 1300 liraya çıkaracağız' dedim çıkardık. İki, bu hafta yaşlılar haftasıydı, bir kez daha emeklilerimize, büyüklerimize hayırlı, uzun ömürler diliyorum. 'Yılda 1200 lira ek maaş vereceğiz' dedik, bunu da yaptık emeklilerimize. Bu arada geçtiğimiz hafta Kızılcahamam'da beni görüp, sarılıp bu vaatleri yerine getirdiğimiz için ve millete hizmet ettiğimiz için dualar eden, bağrına basan nineme de buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Biz her zaman yaşlılarımızın yanındayız, onların hizmetindeyiz, onların duası analarımızın, ahirete intikal etmiş babaannelerimizin duası gibidir Allah onların duasından bizi eksik etmesin.
Yine muhtarlarımıza buradan selam ediyorum, 950 liraydı aylıkları 1300 liraya çıkardık. Sevgili gençler, bilmiyorum şu anda ekran başında bizi mi izliyorsunuz, yoksa laptoplarınızla bilgilenip ya da cep telefonlarınızdan mı bizi takip ediyorsunuz onu bilemiyorum, ama bildiğim bir şey var ki siz bizi yakından takip ediyorsunuz, çünkü sizler bizim geleceğimizin teminatısınız. Ve yine siz biliyorsunuz ki ben meydanlara gelip sizlere '330 liralık bursu, 400 lira yapacağım' demiştim Elhamdülillah yaptık. Bir Hoca olarak bu arada bütün gençlik hızınız arasında derslerinizi de ihmal etmemenizi özellikle rica ediyorum. Ayrıca iş kurma kararı veren gençlerimize 30 bin lira karşılıksız destek vereceğiz dediğimizde, bu da olur mu diyenler oldu, belki sizin içinizde de şüphe edenler olmuş olabilir, ama Aralık ayından itibaren iş kuran her gencimize 30 bin lira karşılıksız sermaye veriyoruz. Yetmedi diyorsanız, 100 bin lira da faizsiz kredi veriyoruz. Benim teminatım yok diyorsanız, yüzde 85 teminatı da biz sağlıyoruz, çünkü gençlerimizin geleceğe ümitle bakması lazım. Birileri gençlerimizin geleceğini karartmaya çalışırken, biz onlara nice güzel nevruzlar planlıyoruz.
Değerli gençler, bu arada pasaportlarınızda harçları kaldırdığımızı biliyorsunuz, yine ücretsiz interneti de başlattığımızı biliyorsunuz. Gençler, müjdeler olsun 1 Nisan'dan itibaren 4,5G teknolojisi devreye giriyor, size teknolojinin en hızlısı lazım, bize de dinamik bir gençlik lazım yolunuz açık olsun. Size söz verdiğimiz her şeyi yaptık, size en büyük sözümüz çok daha güçlü bir Türkiye devretmek, onu da yapacağız inşallah. Esnafımıza 30 bin lira faizsiz kredi vereceğiz dedik, onu da sağladık.
Muhterem hanımefendiler, sevgili kardeşlerim, sizler için de çok açık bir taahhütte bulunmuştuk. Doğum izninden sonra ilk çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üçüncü çocuk için 6 ay yarı zamanlı, tam ücretli çalışma imkânı getirmiştik, onu da devreye soktuk, söz verdik mi biz yaparız, hele hele annelerimize verdiğimiz söz hiç yarı yolda kalmaz. Allah size çocuklarınızla hayırlı uzun ömürler nasip eylesin.
Çiftçilerimize söz vermiştik yemde, gübrede KDV'yi kaldıracağız diye, kaldırdık Allah'ın izniyle. Gördüğünüz gibi toplumun her kesimine değen, herkese dokunan, bütün vaatlerimizi üç ay içinde yerine getirdik.
Reformlarımıza gelince, reformlarımızın da yüzde 80'ini yaptık, diğer yüzde 20'si de Meclis'e sevk edilmek üzere üzerinde çalıştığımız reformlar. Bu arada, 6 aylık program içinde yer alan reformlarımızdan yüzde 20'sini de hayata geçirdik. Bu kadar yoğun tempo ancak size olan muhabbetimizle izah edilebilir.
Değerli vatandaşlarım, tabi bu vaatlerimizin içinde sizlere duyurduğum en önemli vaadimiz de taşeron işçilerimizle ilgili. Yılların biriktirdiği bir meseleydi biliyorsunuz taşeronluk konusu, kartopu gibi büyümüş Hükümetimizin önüne gelmişti. Bir neşter atmak gerekiyordu, ama neşteri nasıl atacaktık? Bunun için çok yoğun bir çalışma gösterdik, her yönüyle meseleyi ele aldık. Aslında meydanlara çıktığımda verdiğim söz, asıl işlerde çalışanların kadroya alınmasıyla ilgiliydi. Ancak baktık ki inceledik ki eğer sadece asıl işlerde çalışanlara böyle bir imkân tanırsak, yardımcı işlerde çalışan vatandaşlarımız mahzun olacak. Tabi bunun için fedakârlık yapmak gerekiyordu, bütçe imkânlarına bakmak gerekiyordu, verilen sözün gereğini yapmak gerekiyordu. Onun için ilgili bakanlarımızla yoğun bir çalışmadan sonra asıl işlerde, yardımcı işlerde çalışan ayrımı gözetmeksizin bütün vatandaşlarımıza aynı imkânı tanımaya karar verdik. Bu kalıcı ve bütün emekçilerimizi memnun eden bir adımdı, Allah hayırlı mübarek eylesin. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili gerekli düzenlemeleri de yapacağız ve bu konuda attığımız adımı bütün vatandaşlarımızı, bütün taşeron işçilerimizi ve ailelerini memnun edecek şekilde inşallah noktalayacağız.
Gece uyumayız, gündüz koştururuz, ama size verdiğimiz sözü de bir hakkın yerine getiririz. Bu arada, geçen ay bildiğiniz gibi bütçemizi de Meclisimizden geçirdik hayırlı olsun, bereketli olsun, güzel hizmetlere vesile olsun. Şunun dikkatini çekmek isterim: 2002'de biz iktidara geldiğimizde toplam bütçe 119 milyar Türk Lirası'ydı, şimdi ise 570 milyar Türk Lirası. Ayrıca sadece şunu söylemem bile bütçedeki değişimi gösterir: Şu an bu seneki bütçemizde eğitime ayırdığımız pay 109 milyar Türk Lirası, yani hemen hemen 2002 yılında Türkiye'nin toplam bütçesini bu sene biz sadece eğitime ayırıyoruz ve bütçedeki eğitimin payı da yüzde 19,5. Sağlık bütçesi 95 milyar Türk Lirası, bu da sağlığa verdiğimiz önemi gösteriyor. Bu bütçemizin bereketli olmasını diliyorum. Nasıl aile bütçeleri dikkatlice, özenli bir şekilde kullanılmazsa hepinizi, hepimizi ay sonunda zorlamaya başlar, bütçe de dikkatli kullanılmadığı zaman mutlaka sıkıntı doğurur. Bakın emin olun kendi bütçemizde ne kadar titizsek, milletin bütçesinde ondan çok daha fazlasıyla titiziz. Nitekim güzel bir haberi sizlerle paylaşayım, şubat ayında bütün bu vaatlere dünyadaki ekonomik sıkıntılara rağmen, bütçemiz 2.4 milyar Türk Lirası fazla verdi. Eskiden bütçe açıklarından bahsederdik, geçen sene dahi aynı ayda bütçe 2 milyar Türk Lirası civarında açık vermişti, şimdi ise 2.4 milyar Türk Lirası fazla verdik. Bunda bizim emeğimizin payı var doğru, ama en büyük pay size ait, çünkü siz 1 Kasım'da Türkiye'yi kaosa, bütçeyi tıkanıklığa sevk edecek bir karara imza atmadınız, aksine bize güvenerek, hep beraber Türkiye'yi kalkındıracağımıza inanarak istikrara destek verdiniz. Değerli vatandaşlarım, emin olunuz bütçemizin her kuruşu bizim namusumuzdur, şerefimizdir, onurumuzdur, sizden bize emanettir, sizin alın terinizin yansımasıdır onu koruyacağız. Bayrağımızı nasıl koruduysak, liramıza nasıl itibar kazandırdıysak, her yerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti pasaportuna nasıl güç kazandırdıysak bütçemizi de koruyacağız.
Pasaportlarımızdan ve reformlardan bahsetmişken, biraz da dış politikaya değinelim. Bu ay içinde yoğun iç gündem dışında, dışarıda da, dış politikada da son derece hareketli günler yaşadık. İran'a gittim, iki kez Brüksel'e gidip, iki kez Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesi gerçekleştirdim. Ürdün'e gittim, İzmir'de Türkiye-Yunanistan Ortak Hükümet Toplantısı'na dayalı zirveyi gerçekleştirdim ve çok sayıda misafiri de Ankara'da ağırladık. İran'a yaptığımız ziyaret dost ve komşu iki ülke arasında özellikle önümüzdeki döneme ışık tutacak yepyeni bir açılımın başlangıcı oldu. Bildiğiniz gibi İran'a dönük ambargolar kaldırıldı dolayısıyla, ambargolar döneminde İran'a dostluğunu göstermiş olan Türkiye'nin, bu kez İran'la birlikte ortak bir ekonomik hamle dönemi yaşaması için gerekli adımları atmak gerekiyordu, nitekim çok önemli konularda prensip kararlarına vardık. Şu anda 10 milyar dolar civarında olan ticaretimizi 30 milyar dolara çıkarmaya da niyetliyiz. Son olarak Ürdün'e yaptığım ziyarette de dost ve kardeş Ürdün'ün Türkiye'yle birlikte bundan sonra gerçekleşeceği atılımları özellikle Akabe Limanı'nın Türk denizcileri tarafından gemileri tarafından kullanımı konusunda da prensip kararına vardık. Ama tabi en önemli gelişme, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yaşandı, bir ayda iki zirve gerçekleştirdik, yaklaşık 12 yıl zirve gerçekleştirmediğimiz Avrupa Birliği'yle bir ayda iki zirve gerçekleştirdik. Bunda Suriye başta olmak üzere mülteciler sorununun muhakkak ki payı var, ama ayrıca Türkiye'nin takip ettiği rasyonel dış politikanın ve Türkiye'nin bütün çevre coğrafyaları etkileyen önemli rolünün de büyük payı olduğu açık.
Öncelikle Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde hem Suriyeli mülteciler sorununa ağırlık verdik hem de Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini derinlemesine gelişmesi konusunda da mutabakata vardık.
Önce mültecileri anlatayım, bildiğiniz gibi Suriye'de yaşanan kriz ve diğer bölgelerde ortaya çıkan kaoslar büyük bir mülteci akınının Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçişine sebebiyet verdi. Bunu durdurmak için elimizden geleni yaptık ama Aylan bebeğin sahile vuran cesedi hala hepimizin gözleri önündedir. Bir insanlık trajedisiyle karşı karşıyayız, Türkiye ve siz, hepimiz bu insanlık trajedisinde alnımızın akıyla, insaniyetin gerektirdiği her şeyi yapıyoruz. 2,5 milyonu aşkın kardeşimizi ağırlıyoruz, bir ensar ahlakıyla muhacirleri ağırlamanın ağır sorumluluğunu üstlenmiş durumdayız.
Avrupa Birliği'yle son yaptığımız görüşmelerde vardığımız mutabakatla Ege Denizi'nde yeni Aylan bebeklerinin cesetlerini görmemek için önemli bir mutabakata ulaştık. Bu da Türkiye'den, Ege adalarına geçen mültecilerin geri alınması karşılığında geri alınan her bir mülteci için düzenli göç şeklinde Türkiye'den bir mültecinin Avrupa'ya gitmesi, yani birebir yöntemiyle hem Türkiye'de mülteci sayısı artmayacak, hem kimse bir daha Ege Denizi üzerinden Avrupa'ya geçme arzusuyla, ihtirasıyla, can kaybına sebebiyet verilmeyecek. Bu uygulama 4 Nisan'dan itibaren başlayacak. Aldığımız her mülteci için bir mülteciyi Avrupa'ya göndereceğiz, böylece bir denge kurulacak ve illegal yollar ve bu illegal yollar üzerinden kazanç sağlayan, alçakça kazanç sağlayan insan kaçakçılarını engellemiş olacağız. Peki, bununla birlikte pakette başka ne var? En önemli husus şu değerli vatandaşlarım: İnşallah Türkiye 4 Mayıs'a kadar Meclis'e sevk ettiğimiz yasaların kanunlaşmasıyla gerekli şartları yerine getirdiğinde Haziran ayından itibaren artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Avrupa'ya vizesiz gitme hakkına sahip olacaklar, hayırlı mübarek olsun. İnşallah bu hedefi gerçekleştiririz ve 4 Mayıs'a kadar bütün atılması gereken adımları, reformları hayata geçirmiş oluruz.
Buradan muhalefet partilerimize de seslenmek istiyorum, Meclis'teki bütün partilerimize. Hangi siyasi aidiyeti taşırsa taşısın, bütün vatandaşlarıma da gelin hep beraber elimizden geleni yapalım ve bu reformların en kısa sürede tamamlanması için çaba sarf edelim. Varsa bunun sonucunda bir onur bu onuru hep beraber paylaşalım. Ama eğer Meclis bu konuda çalışmalarını tamamlayamazsa, bunun sorumluluğu da bu çalışmaları engelleyenlerin üzerinde olur.
Bunun dışında 33. faslın açılmasına da karar verdik, yeni bir faslın açılmasıyla önümüzdeki dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin daha da derinleşeceğine inanıyoruz. Ayrıca mülteciler bağlamında Avrupa Birliği taahhüt etmiş olduğu 3 milyarın üzerine, bir 3 milyar daha 2018 yılına kadar vermeyi taahhüt etti. İlk 3 milyarlık paketin de uygulamalarını inşallah önümüzdeki günlerde, 16 Nisan'da Kilis'te başlatmayı planlıyoruz. Gördüğünüz gibi hem mültecilere deva ve şifa olmaya çalışıyoruz, hem Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini yeni bir eksene, yeni bir çerçeveye oturtmaya çaba gösteriyoruz.
Değerli vatandaşlarım, Suriyeli kardeşlerimize evinden, barkından, yurdundan koparılmış Suriyeli yetimlere gösterdiğimiz merhamet için bir kez daha ecdadım adına, tarihim adına, insanlığımız adına teşekkür ediyorum. Ama bunlar karşılıksız değil, bakın size beni çok etkileyen bir hatırayı nakledeyim. Geçen hafta yoğun bir gündemle uğraşırken bir doktor hanımefendiden bir mesaj aldım. Bu mesajda doktor hanımefendi ki kendisi Suriyeli mültecilerle ilgilenen bir sivil toplum kuruluşunda gece-gündüz Suriyeliler için koşuyor, Suriyeli çocuklarla beraber olduğunda onların başlarını okşuyor. 7-8 yaşlarında bir çocuğa soruyor 'Okula gidiyor musun?' Çocuk 'Gidiyorum' diyor. 'Peki, ne olmayı düşünüyorsun?' diyor, normalde herhangi bir çocuğa sorulduğunda bu sorunun cevabı bellidir doktor olacağım, mühendis olacağım vesaire. Çocuk ne diyor biliyor musunuz? 'Ben büyüyünce Türk olacağım'. Çünkü onun zihninde Türk merhametli, şefkatli, gücü yeten bir kişidir. Düşünün Türkiye'de nasıl bir intiba edinmiş ki bu çocuk büyüyünce sizin gibi olmak istiyor. Türk olmak derken bir etnisiteyi kastetmiyor, bir tavrı, bir duruşu, bir merhameti kastediyor, sizleri kastediyor, her bir vatandaşımızı kastediyor. Ve diyor ki 'Ben sizler gibi olmak istiyorum, sizler gibi merhametle çocukların başını okşamak istiyorum, sizler gibi aşını fakirlerle, muhtaçlarla paylaşmak istiyorum'. Siz bir insanlık dersi veriyorsunuz emin olun kim ne derse desin içeride ve dışarıda bu insanlık dersi nesilden nesle, asırdan asra anlatılacak. Bir kez daha Suriyeli kardeşlerimize barış ve huzur içinde yaşayacakları günlerin gelmesi dileğiyle her zaman yanlarında olduğumuzu vurguluyorum.
Değerli vatandaşlarım, bir taraftan vaatlerimizi yerine getirirken yurt dışında böyle yoğun temaslarda bulunurken, bir başka vaadimi daha yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz aylarda her Cuma günü 'Türkiye'nin doğusunda ve batısında farklı illerde bulunacağım' demiştim hamdolsun o sözümü de yerine getirdim. Geçtiğimiz 4 hafta içinde Silopi'de Şırnak Silopi'de, İzmir'de, Van'da ve Manisa'da vatandaşlarımızla buluştuk, yani bir ayağımız doğuda, bir ayağımız batıda, bir ayağımız Silopi'de, bir ayağımız İzmir'de, bir ayağımız Manisa'da, bir ayağımız Van'da. Özellikle Silopi ziyaretinden sizlere bahsetmek isterim, çünkü beklenen bir ziyaretti Silopililerin hasretle beklediği, benim hasretle kavuşmayı beklediğim bir andı. Silopi'ye gittim, mübarek Cuma namazını orada Silopili kardeşlerimle eda ettim. Esnafımızla buluştuk, Silopi'nin dertlerini dinledim ama en çok beni ne memnun etti biliyor musunuz? Silopi'nin gözünde terörün uyandırdığı karamsarlığı değil, devletin yanlarında olmasının getirdiği bir iyimserliği gördüm. Özellikle de Cuma namazı için diz çöktüğümüzde yaklaşık 90 yaşlarında yaşlı bir Silopilinin elini tutup gözü yaşlı 'Bizi bırakmayın' deyişi hep kulaklarımda olacak. Sabah kalktığımda kulağımda olacak, toplantıya girdiğimde kulağımda olacak, gece uykuya geçmeden önce yine kulağımda olacak, ama her an da yüreğimde olacak. Ve buradan söylüyorum, Silopi'deki kardeşlerime, Sur'daki, Cizre'deki, Nusaybin'deki, Yüksekova'daki, Şırnak merkezdeki kardeşlerime söylüyorum; sizi yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. 78 milyonumuza söylüyorum; hiç biriniz yalnız değilsiniz, devletin merhamet eli yanınızdadır. Hiç biriniz kesinlikle yeise kapılmayın, devletimizin kudret eli yanınızdadır.
"DİYARBAKIR VE SUR BİZİM ONURUMUZDUR, BİZİM ŞEREFİMİZDİR MUTLAKA KORUNACAKTIR"
Van'da vatandaşlarımızla buluştum. Gördüğüm muhabbet, gördüğüm aşk ve sevda bana büyük bir enerji verdi. Bütün Doğu ve Güneydoğu'daki vatandaşlarımıza terörün, onların gününü, geleceğini karartmaya çalışan terörün gündemine teslim olmamış olmaları dolayısıyla teşekkürü bir borç biliyorum. Biz onlara güveniyoruz. Onlar çukur kazanlara, onlar el yapımı bombalar döşeyenlere, onlar mayın döşeyenlere, onlar barikat kuranlara karşı 78 milyonun sıcak nefesini hep beraber hissetmenin huzuru içinde davranacaklar. İnşallah yarın da Diyarbakır'da olacağım. Kim ne derse desin her an yüreğimizin en mutena köşesinde olan Diyarbakırımıza kavuşacağız, tekrar kavuşacağız. Ulu Cami'ye gideceğiz. Hain odakların büyük tahribat verdiği Fatih Paşa Cami'ni göreceğiz. Dört Ayaklı Minarede kültürümüzün izlerini süreceğiz. Hazreti Süleyman'ın huzuruna varacağız. Bakınız, Sur yukarıdan bakıldığında bir yürek şeklindedir, bir kalp şeklindedir. Aslında bir simgedir bu, Diyarbakır Sur içiyle yüreğimizin ta derunundadır. Diyarbakır ve Sur bizim onurumuzdur, bizim şerefimizdir ve mutlaka korunacaktır. Buradan bu vesileyle bütün vatandaşlarımıza teröre karşı gösterdikleri direnç dolayısıyla bir kez daha teşekkür ediyorum.
Değerli vatandaşlarım; Ankara Güvenpark'ta, İstanbul İstiklal Caddesi'nde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve misafirlerimize bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletler zor zamanlardaki imtihanlarına gösterdikleri tepkilerle anılırlar. Biz bütün bu terör saldırıları karşısında her zamankinden daha fazla kenetlenmek zorundayız. Terör bizi hayattan bezdirmeye çalışıyor. Biz hayata daha çok sarılacağız. Terör bizim birbirimizden şüphe etmemize yol açmaya çalışıyor, biz birbirimize daha çok sarılacağız. Terör yeise kapılmamızı istiyor, biz teröre inat daha fazla iyimser olacağız. Terör geleceğimizi karartmak istiyor, biz her birimizin yaktığı mumla geleceğimizi daha fazla aydınlatacağız. Bu saldırılar karşısında milletimizin gösterdiği basiret ve vakar için her birinize teşekkür ediyorum.
"GELİN HEP BERABER TERÖRE KARŞI TAK SES OLALIM"
Ama buradan da bir çağrıda bulunmak istiyorum; geliniz hep beraber el ele, omuz omuza, yürek yüreğe teröre karşı tek ses olalım. Geliniz hep beraber terörün yıkmak istediği hayalleri, ülkemizle ilgili hayallerimizi tekrar inşa edelim. Geliniz sokaklarımıza sahip çıkalım, esnafımıza sahip çıkalım. Şehirlerimize, dağlarımıza, ovalarımıza sahip çıkalım. Geliniz hep beraber onların bize yasaklamaya çalıştıkları sokaklarda el ele tutuşalım. Geliniz hep beraber alışveriş merkezlerinde, pazarlarda, meydanlarda omuz omuzayız diyerek birlikte yürüyelim. Onlar bizim korkmamızı bekliyorlar, korkmadığımızı gösterelim. Onlar bizim susmamızı bekliyorlar, susmayacağımızı gösterelim. Onlar bizim hayata küsmemizi bekliyorlar, küsmeyeceğimizi gösterelim. Onlar bizim birbirimize düşmemizi istiyorlar, düşmeyeceğimizi gösterelim. Onlar halkın arasında iletişimi azaltmak istiyorlar, her zamankinden daha çok birbirimize sarılalım. Herkes komşusuna sarılsın, herkes sokakta gördüğü diğer bir kardeşine, bir vatandaşına selam versin. Bir selam seferberliği başlatalım, tanıdığımız-tanımadığımız herkese yolda selam verelim. Her selam ile birbirimize barış temennisinde bulunalım. Selam verdiğimiz herkese tebessüm edelim. Onlar kaşlarımızın çatılmasını, onlar nefret dili kullanmamızı bekliyor olabilirler. Biz tebessümle, merhametle konuşalım. Kimseden nefret etmeyelim, kolektif olarak kimseyi suçlamayalım. Terörü suçlayalım, teröristi suçlayalım, ama asla herhangi bir etnik, mezhebi gruba, kesime özel bir husumet beslemeyelim.
Biz çok köklü bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim şehirlerimiz her dilden, her dinden, her etnik ve mezhebi kökenden eserlerle ve oradan gelen mirasla dolu. Şehirlerimizi ihya edelim, kültürümüzü inşa edelim, geleceğimizi hep birlikte kuralım. Nasıl evimizde huzur içinde isek, sokağımızda, şehrimizde huzur içinde olabilmek için hep beraber el ele tutuşalım.
Değerli vatandaşlarım, bir ay sonra tekrar huzurunuza gelmek üzere şimdi sizden müsaade isterken, bir kez daha sizi tek ses ve tek yürek olmaya çağırıyorum. Allah günümüzü hayreylesin. Nevruzumuzu kutladık, önümüzde Hıdırellez var, önümüzde Ramazan var, önümüzde Muharrem var, önümüzde Kurban Bayramı var, önümüzde Cumhuriyet Bayramı var. Cumhuriyet hepimizindir, Ramazan hepimizindir, Muharrem hepimizindir, Nevruz ve Hıdırellez hepimizindir. Baharı birlikte karşıladık, Allah yazı da birlikte idrak etmeyi nasip eylesin. Bayram günümüzü engellemeye çalışanlara karşı da hep beraber duralım.
Allah gecenizi hayreylesin, baharınızı hayreylesin, yılınızı hayreylesin.
Hayırlı akşamlar diliyorum."
Cihan CİHAN