Davutoğlu'ndan Türkeş'e övgü: Güçlü şahsiyet ve tek başına yürüme iradesi var

Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçici hükümette bakan olma teklifini kabul ederek partisinde tartışmalara neden olan MHP Milletvekili Tuğrul Türkeş'ten övgü dolu sözlerle bahsetti. Davutoğlu, dün görüşüğü Türkeş'e "Bir; güçlü şahsiyetiyle baskılara direndiği için. İki; bir devlet ve millet görevi düştüğünde herhangi bir şekilde başka bir hesap yapmadığı için. Ama en önemlisi üç; kendisinin siyasi çizgisi itibariyle yol alması gerektiğinde tek başına yürüme iradesi gösterdiği için teşekkür ettiğini" kaydetti. Bahçeli'nin Ankara'da "ret ve hayır" politikası güttüğünü kaydeden Davutoğlu, CHP ve MHP'nin tavrının ise AKP'yi HDP ile hükümete zorlayarak seçim kampanyaları için malzeme toplamaya yönelik olduğunu iddia etti.

AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen 104. Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Davutoğlu, seçim hükümetini kurmakla görevlendirilmesinin ardından yaşananlara ilişkin değerlendirmelerini de paylaştı.

CHP'DE BLOK RUHU TEKRAR HORTLADI

Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın erken seçim kararı almasının ardından blok ruhunun hortladığını savunan Davutoğlu, "Tekrar bizim kabineye yani anayasal zorunluluk olarak bana görev tevdi edilmesinden sonra kuracağımız kabineye bakan vermeyeceklerini söylediler. Öylesine bir dille söylediler ki bütün o istikşafi görüşmelerdeki barışçıl uzlaşmacı dili terk ettikleri kanaatine kapıldık. 'Telefonları kapatırız' dediler, 'sakın ha bizi aramayın hiçbir şekilde konuşmayız' dediler. 'Bunu yapanlar ahlaksız teklife evet demiş olur' dediler. Bir taraftan kendi milletvekillerine baskı yaptılar. Bir taraftan bize baskı yapmaya çalıştılar. Halbuki biz ne kapımızı kapattık, ne telefonlarımızı kapattık, ne de gönlümüzü kapattık." dedi.

'E NE İSTİYORSUN MÜBAREK?'

Bugünkü hükümet yapısına AK Parti'nin iradesiyle ve AK Parti'nin zorlamasıyla, dayatmasıyla gelinmediğini savunan Davutoğlu, "Bu telefonlarını kapılarını gönüllerini kapatanların dayatmasıyla gelindi. MHP… Bu sefer en başından belirlediği politikayı Sayın Bahçeli değişik söylemlerle sürdürdü. Terörle mücadele gibi milletin bekasının söz konusu olduğu bir ortamda, Türkiye'yi hükümetsiz bırakmak için her türlü çabayı gösterdi. İstedi ki terörle mücadele sürerken Ankara'da da siyasi bir kriz olsun, daha çok şehit cenazesi üzerinden daha fazla siyasi rant elde edilsin. Bu kendisinin de ait olduğu siyasi harekete yakışmayan bir tavırdı. Kendisiyle son görüşmemizde, açık ve net bir şekilde, tekrar söylüyorum ki hiç kimse farklı bir yere çekmesin, bugün sayın Türkeş'e saldıranlar, iftira edenler, hakaret edenler, onu devlet adamlığı ahlakı karşısında onu neredeyse manevi bir lince maruz bırakanlar, Sayın Bahçeli'yle görüşmemizde geri kalan dört opsiyona da birer birer 'hayır' dediğini unutmasınlar. Daha konuşmanın başında terörle mücadele ile ilgili bilgi verdikten sonra döndü dedi ki 'bizim dört şartımız sebebiyle sizin bunları kabul etmeniz mümkün olmadığı için' yani görüşme sonrasında mümkün olmaması değil, en başından kendisi böyle geldiği için, 'sizinle koalisyon kurmayız, sizinle seçim hükümeti kurmayız, sizin azınlık hükümetinize destek vermeyiz. Siz eğer erken seçim için gelirseniz Meclis'e buna da oy vermeyiz' dedi. E ne istiyorsun mübarek? Ne istiyorsun Allah aşkına? Mehmetçik dağda bayırda teröre karşı mücadele verirken, sen Ankara'da 'hayır hayır hayır' diyorsun. Ve sadece o mücadelenin rantı üzerinden bizi de HDP ile hükümete zorlayarak bunun üzerinden prim toplamaya çalışıyorsun. Millet bunu görmez mi? Allah bunu reva görür mü? Görmedi işte. Kem niyetle yola çıkanların kemali olmaz. Kem niyetle yola çıktılar. Biz ise iyi niyetle yolumuza devam ettik." ifadelerini kullandı.

'GERİYE BİR TEK POSTACI KALMIŞTI'

Bütün bu süreçte meşruiyetten bir zerre bir milim ayrılmadıklarını iddia eden Davutoğlu, "Söylesinler, Davutoğlu'nun şu söylemi ya da AK Parti'nin şu politikası meşruiyetin dışındaydı. Hayır. Şimdi niye mektupla gönderdiler bu teklifleri diye bunu hesaba çekiyorlar. Ya siz başka yol bıraktınız mı? Yüz yüze görüşelim diye bir çağrı yaptım hayır dediniz. Peki telefonla görüşelim düşüncesi zihnimde vardı açıkçası. Telefonlarımız kapalı dediniz. Kapılarını çalalım, selam verelim desek kapılarımız kapalı dediniz. Geriye bir tek postacı kalmıştı, başka bir şey kalmadı. Bazıları onu da reddetmeye kalktılar da, yolu yok artık bir şekilde ulaşacak. Yazılı evrak olarak ulaştı." diye kaydetti.

'SİZ GÖNLÜNÜZÜ KAPATINCA SARI ZARFA MUHATAP OLDUNUZ'

Davutoğlu, sarı zarf eleştirilerine cevaben de "Şimdi diyorlar ki 'sarı zarfla davet olur mu?' Keşke üçümüz otursaydık, nasıl bir hükümet olur, bu terör belasıyla nasıl mücadele ederiz, Mehmetçiğe nasıl destek oluruz diye konuşabilseydik. Kimse şimdi çıkıp bunu AK Parti, Davutoğlu reddetti diyebilir mi? Başka yol bırakmadılar. Sarı zarfla da olur davet gönül çağrısıyla da olur. Siz gönlünüzü kapatınca sarı zarfa muhatap oldunuz. Başka diyecek birşey yok." şeklinde konuştu.

'BAŞBAKANLIK GÖREVİNİ AKP GENEL BAŞKANI OLARAK YÜRÜTMÜYORUM'

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sonra da şunu söylüyorlar. 'Niye AK Partili adaylara sarı zarf gönderilmedi?' Ben AK Parti genel başkanı olarak bu görevi yürütmüyorum. Hükümet kurma görevi bana, Cumhurbaşkanı tarafından başbakan olarak görevlendirildiğim için verildi. Koalisyon müzakeresi de yürütmüyorum. Ama ben şunu biliyorum, AK Partili hiçbir arkadaşıma sarı zarf göndermem. Çünkü AK Parti'li kendisine bir davet geldiği zaman bu davet devlet içinse millet içinse o 'hayır' demez ben onu biliyorum. Yerinde durmaz. Bir çağrı mı var bir davet mi var; Malazgirt ruhuna, ya da 30 Ağustos İstiklal ruhuna ya da Kosova ruhuna? Necip Fazıl'ın dediği gibi 'Sağına soluna bakmadan ben buradayım' der ve yürür AK Partililer. Hesap nedir diye düşünmezler. Ben bundan eminim. Ben kendi dava arkadaşımdan şüphe edercesine mektupla gönderir miyim ona? Sadece bir 'selamün aleyküm' derim, o da 've aleyküm selam, başımız üzerine' der, yeter. Ve dahi eğer bir nöbet değişimi varsa da ona hazırım der görevi başka bir arkadaşa tevdi eder. Bizde hesap olmaz. Bizde kapris bizde naz olmaz. Ama Rabbimize niyaz olur."

TÜRKEŞ'E ÖVGÜ DOLU SÖZLER

MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin "ret ve hayır" politikası yürüttüğünü söyleyen Davutoğlu, "Şimdi de sayın Türkeş'i reddetmeye çalışıyorlar ihraç talebiyle. Devletin ve milletin çağrısına 'evet' demiş olan kim olursa olsun, onu kim reddederse etsin millet reddetmez. Ben Türkeş'le kendisiyle dün görüştüğümde bir kez daha teşekkür ettim kendisine. Birkaç sebeple. Bir; güçlü şahsiyetiyle baskılara direndiği için. İki; bir devlet ve millet görevi düştüğünde herhangi bir şekilde başka bir hesap yapmadığı için. Ama en önemlisi üç; kendisinin siyasi çizgisi itibariyle yol alması gerektiğinde tek başına yürüme iradesi gösterdiği için. Tekrar huzurunuzda teşekkür ediyorum." diyerek Türkeş'i övdü.

MHP VE CHP'NİN HESABI, SEÇİM KAMPANYASI İÇİN MALZEME BULMAK

Türkeş'in kabulünün "güzel bir örnek teşkil ettiğini" dile getiren Davutoğlu şöyle devam etti: "Sayın Türkeş'le geçtiğimiz hafta ayrı partilerde ayrı mücadeleler, belki de karşılıklı siyaset mücadelesi veriyorduk. Bugün de MHP'nin anayasal olarak bulunması gereken o kontenjana teklif edilen bir bakan olarak beraber çalışacağız. Bu da şunu gösteriyor. Bizler hasım değiliz, düşman değiliz, evet rakibiz. Evet halkımızın oyunu almak için rekabet ediyoruz ama hasım değiliz, düşman değiliz. Bırakın bu çatışmacı dili. Bırakın bu blok iddialarını. Bütün hesapları şuydu MHP'nin de CHP'nin de. AK Parti HDP ile bir hükümet kurmak durumunda kalacak ve onlara seçim kampanyası boyunca kullanacakları bir siyasi malzeme olacak. Bir kere buraya kimse parti kimliğiyle bakan olmuyor. Ben dahi AK Parti genel başkanı olarak başbakan değilim, geçici hükümetin başbakanı olarak Anayasanın maddeleri gereği oradayım. Onun için Cumhurbaşkanından görev aldıktan sonra basın toplantısını genel merkezde değil başbakanlıkta yaptım. Bundan sonra da bu bilinçle davranacağım. Bu hükümete giren herkes ülkeyi suhuletle seçime götürmek için giriyor. İşte CHP, MHP. Çok kolay yol alabileceğimiz, millete ümit verebileceğimiz bir yoldansa küçük hesapların girdabına girdiler ve şu anda da kendi içlerinde debelenip duruyorlar. Suçlayacak adam arıyorlar. Halbuki samimi bir şekilde milletin huzuruna çıkmış olsalar ve samimi bir şekilde konuşmuş olsalar bugün çok daha seviyeli bir dil, çok daha güzel bir geleceği birlikte inşa edebilirdik."

CİHAN
28 Ağustos 2015 14:41
DİĞER HABERLER