DEM Parti ziyaretinin ardından Özgür Özel'den flaş açıklamalar

CHP lideri Özgür Özel, İBB'ye yönelik üçüncü dalga operasyonunun usulüne çok sert tepki gösterdi. Özel, resmi evrakla gelmeyen açıklamalarda 'dedikoduların' dahil edilip insanların özel hayatına karşı bir operasyon yapıldığını söyleyip, "Turpun büyüğü bu mu? Buna mı kaldınız?" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti heyetiyle yaptığı görüşmenin ardından CHP Genel Merkezi’nde gazetecilerin ısrarlı soruları üzerine kapsamlı açıklamalarda bulundu. Özel, TBMM’deki Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üye seçimi sürecinden Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca’ya yetki verilmemesine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik son operasyonlara kadar pek çok konuda eleştiriler yöneltti.

"YAN KESİCİLİK TEŞEBBÜSÜ"

Özel, HSK üyeliği seçiminde Anayasa hükümlerinin açıkça ihlal edildiğini belirterek, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını açıkladı:

    “Anayasa diyor ki: ‘İlk turda nitelikli çoğunluk aranır. ’Üçüncü turda en çok oyu almış adaylar arasında kura çekilir diyor. Olmayan bir üçüncü tur oylaması icat ederek iİkiye bölüp iki adayı da AKP’ye yakın adaylara dönüştürmeye çalışacak bir cüretkârlık, bir tenezzül, bir yan kesicilik teşebbüsü.”

Bu durumun sadece hukuki değil, ahlaki bir sorun da teşkil ettiğini vurgulayan Özel, “Bu utanmazlık Anayasa Mahkemesi’ne taşınacak” dedi.

Özel, CHP’li Gülizar Biçer Karaca’nın Meclis Başkanvekili olarak görev yapmasının engellenmesini de eleştirdi:

    "Meclis Başkanvekilimize görev verilmedi. Bugüne kadar, geçen hafta Sayın Numan Kurtulmuş "Gelecek hafta görev vereceğiz." dediler. Bugün yine Bekir Bozdağ görevlendirmişler. "Siz Gülizar Hanım'ı yönettirmiyorsanız biz de Bekir Bozdağ'ı yönettirmiyoruz." dedi arkadaşlar.
    Meclis Başkanvekilimize görev verilmedi. Gülizar Hanım yerine Bekir Bozdağ'ın Meclis'i yönetmesini Cumhuriyet Halk Partisi grubunun kabul etmesi mümkün değildir.”

Ayrıca Özel, konuştuğu sırada TBMM Genel Kurulu'nu Numan Kurtuluş açtı.

Bu tutumun eşitlik ve temsil ilkelerine aykırı olduğunu belirten Özel, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un adil bir karar vermesi gerektiğini vurguladı.

İMRALI SÜRECİ'NDE KOMİSYON

DEM Parti ile yapılan görüşmeye dair detay vermekten kaçınan Özel, kamuoyunda tartışılan “Meclis’te komisyon kurulması” fikrinin sahibi olduklarını belirtti:

    “Biz bu komisyon fikrinin sahibiyiz, ilk savunucusuyuz, hep savunucusuyuz.”

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bu yöndeki açıklamasını olumlu bulduğunu söyleyen Özel, “Ancak hiçbir lider bu komisyonun nasıl kurulacağını tek başına belirleyemez. Mutabakat aranıyorsa nitelikli çoğunluk gerekir” ifadelerini kullandı.

Özel, sürece şehit aileleri ve gazilerin de dâhil edilmesi gerektiğini belirtti:

    “Bu meselede mutlaka şehit aileleri, gaziler ve bu süreçten zarar gören herkes dahil edilmeli.”

"VATANDAŞIN AKLI İLE ALAY ETMEYİN"

Özel, İmralı Süreci'nin bir yıl önce başladığı ve yüksek yargı mensuplarının da dahil edildiği iddiasını burada bir kez daha yineledi:

    Ben o zaman da dedim. Devlet neredeyse bir yıldır bu görüşmeleri yapmış, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yüksek Yargı'dan görevlendirmelerle masalar kurmuş, bir takım çalışmalar yapmış. Şimdi bunları yokmuş gibi davranıp birbirimizi kandırmayalım. Bunlar var.
    Ha beyefendiler şundan yararlanmak istiyorlar, şunu söylemek istiyor. Ya PKK kayıtsız şartsız silah bırakacak hiçbir şey olmayacak.
    Belli arkasından bir şeyler olacak. Belli bunlar konuşulmuş. Burada artık şeffaflığa ihtiyaç var. O kurulan komisyonların doğru olduğu da çıktı. Adalet Bakanlığı ile DEM heyetinin görüşmesinden sonra Adalet Bakanlığı'nın bir taslağının olduğu, taslağın iletildiği, işte bu taslakta infazla ilgili birtakım düzenlemelerin olduğu, o yüzden artık herkesi, bütün tarafları, geçmişteki bütün polemik alanları falan filan bir yana hepimiz hep birlikte ciddiyetle bu işe sarılmamız lazım.

    Yapmamız gereken mesele Meclis'i merkez alan, milletten güç alan, millete hesap verecek olan, vatandaşın gözünün içine bakabildiğimiz bir siyaset. Öyle geçmişteki diller, geçmişteki fiiller, bunların hepsi iktidarın siyaseten bize, muhalefet partilerine karşı kullandığı dilmiş. Şimdi başka bir yere gelmiş. Buradan sonra artık biraz ciddiyet, biraz samimiyet. Öyle kimse kimseyi kandırmasın. Buradan sonraki adımların kararlılıkla, doğru ve herkesin kendi pozisyonunu vatandaşa güzelce tane tane izah ettiği, vatandaşın aklıyla alay etmediği bir süreç.

ÜÇÜNCÜ DALGA OPERASYONA SERT TEPKİ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yürütülen 3. dalga operasyon hakkında da değerlendirmelerde bulunan Özel, sürecin siyasi saiklerle yürütüldüğünü söyledi:

    “Operasyonun jandarma eliyle yapılması üzerine sorduk. Cevap şu: Savcılık bu kararı vermiş. Ancak sabah basına gönderilen antetsiz, dedikodu dolu belgelerle bu işin yürütülmesi devleti ayaklar altına almaktır.”

"TURPUN BÜYÜĞÜ BU MU?"

Operasyon kapsamında basına sızdırılan ve kişisel ilişkilere dair söylentiler içeren metinleri sert dille eleştiren Özel, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yüklendi:

    Yaptığınız iş hukuku ayaklar altına almak, devleti ayaklar altına almak, devlet ciddiyetini ortadan kaldırmak.
    “Antetsiz kağıda dedikodu basın bildirgesi nedir ya? Hukuku ayaklar altına almak, devleti ayaklar altına almak, devlet ciddiyetini ortadan kaldırmak.”
    “İtibarsızlaştırma propagandası yürütüyorlar. Psikolojik harp yürütüyorlar.”
    Neymiş? Tutuklananlardan, gözaltına alınanlardan bir tanesinin geçmişte filancayla yani gözaltına alınan bir diğer kişiyle bir gönül ilişkisi varmış, o ilişki bitince görevden alınmışmış.
    Buna mı kaldı ya? Buna mı düştünüz be kardeşim ya? Bu mu turpun büyüğü? Terbiyesizliğin büyüğü mü ya? Sizi oraya yollayanı da utandırıyorsunuz.
    Yarın senin özel hayatınla ilgili birisi antetsiz bir şey yollasa olur mu? Görsem ben engel olurum ben. Bizim iktidarımızda ben derim yapmayın bunu. Mertlik değil bu, değil derim yani.

Özel, bu tür yöntemlerin hukuk devletine zarar verdiğini belirterek, “Bunu yapanlar, kendilerini oraya gönderenleri de utandırıyor” diye konuştu.

Özgür Özel'in konuşması da şöyle:

Değerli arkadaşlar, DEM Parti Eş Genel Başkanları ve Grup Başkanvekilleri bir randevu talebinde bulundular. Bir görüşme gerçekleştirdik. Onlar bir tur görüşme yapıyorlar bütün siyasi partilerle ve bu turda bir basın açıklaması planlamadılar.

Öyle olduğu için de bir basın toplantısı ve içeriğe yönelik olarak bir açıklama yapmak mümkün değil. Bunu görüşme sonrası bir açıklama olarak değil, siz tabii bizim ev sahibi olduğumuz bir mekanda bu kadar ısrar üzerine tabii ki sorularınızı yanıtlayacağız.

(DEM Parti'nin İmralı Süreci'nin ardından AKP ile Anayasa değişikliğinde işbirliği yapma ihtimali ve HSK üye seçiminin 'turnusol kağıdı' olur mu sorusuna yanıt)

HSK ile ilgili mesele tam bir hukuksuzluk meselesi. Anayasa Mahkemesi'ne bugün YSK seçimi sonlandığında, yarın başvuruda bulunacağız. Yürütmeyi durdurma talepte bulunacağız. Şu kadar açık arkadaşlar, Anayasa diyor ki: "İlk turda nitelikli çoğunluk aranır." İkinci turda daha düşük bir nitelikli çoğunluk aranır. Bunlar sağlanamazsa üçüncü turda en çok oyu almış adaylar arasında kura çekilir diyor. Olmayan bir üçüncü tur oylaması icat ederek yani ilk iki turda nitelikli çoğunluğu sağlayamayan AKP, üçüncü turda olmayan bir oylama icat edip kendi, MHP ile birlikte 30 olan oyunu 15-15 ikiye bölüp kuraya girecek iki adayı da AKP'ye yakın, onların desteklediği adaylara dönüştürmeye çalışacak bir şeytanlık demeyeyim, bir cüretkarlık, bir tenezzül, bir yan kesicilik teşebbüsü. Anayasa diyor ki bir oylama, iki oylama olmadı, en çok oyu alan iki aday arasında kura.

Üçüncüde bir daha oylama, orada ikiye bölüp iki adayı da kendinden yaptı. Anayasa sana niye nitelikli çoğunluk istiyor? "Anlaşamazsan kuraya sokarım." diyor ki anlaşmaya zorluyor. Bu utanmazlığın bugün Genel Kurul'da arkadaşlar tarafından ifade edileceği, yarın da Anayasa Mahkemesi'ne taşınacak

Anadolu'nun herhangi bir köy kahvesinde, herhangi bir pazar yerinde, dolmuş durağında, herhangi bir işçi otobüsünde, anayasayı oku, AKP-MHP'nin yapmaya çalıştığına bak. Bunun cevabı Anadolu'da "Yuh artık!" "Yuh artık!" Anayasa, "Bir oylama, iki oylama, baktın olmadı, kura." diyor. "Bir kere daha oylayalım, biz oyları ikiye bölelim, en çok oyu alan iki aday bizden olsun."

Anayasaya karşı başvurulan bu hile, bu yalan dolan, bu yankesicilik, bu utanmazlık bugün Meclis'te o görüşülecek.

Meclis Başkanvekilimize görev verilmedi. Bugüne kadar, geçen hafta Sayın Numan Kurtulmuş "Gelecek hafta görev vereceğiz." dediler. Bugün yine Bekir Bozdağ görevlendirmişler. "Siz Gülizar Hanım'ı yönettirmiyorsanız biz de Bekir Bozdağ'ı yönettirmiyoruz." dedi arkadaşlar.

Bugün o yüzden Numan Bey gelecek, kendi yönetecek. Gülizar Hanım yerine Bekir Bozdağ'ın Meclis'i yönetmesini Cumhuriyet Halk Partisi grubunun kabul etmesi mümkün değildir ve yarına da doğru bir kararda, karara varmasını bekliyoruz.

Numan Bey'in meseleler bundan ibaret. DEM Parti'nin ziyareti sürece yönelik fikir alışverişi ve bu konuyla ilgili kendi düşüncelerini ifade ettikleri, bizim düşüncelerimizi sordukları bir süreçtir. Bu görüşmeyle ilgili onlar bütün partileri ziyaret ettikten sonra yapacakları açıklamalara kadar benim içeriğe yönelik bir şey söylemem doğru değil.

Ancak şunu söylemek gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir pozisyonunu tarif etmem gerekirse, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biraz önce sizin de sorunuz oydu herhalde, Sayın Bahçeli'nin komisyon meselesini, biz bu komisyon fikrinin sahibiyiz, ilk savunucusuyuz, hep savunucusuyuz. Bugün Devlet Bey'in dediği komisyona ne diyorsunuz değil, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yıllardır söylediği Meclis'te bir komisyon kurulması fikrine Devlet Bey'in dün yaptığı olumlu yaklaşım önemli. Ancak ne ben, ne Devlet Bey, ne bir başka siyasi liderin "Komisyon şu kadar kişiden oluşsun, şöyle kurulsun, şusu şöyle olsun, bu kadar danışmanı olsun." bu böyle dayatılacak hususlar değil.

Burada doğru yöntem, Numan Bey'in kendi görevi gereği, pozisyonu gereği partilerin genel başkanlarını, liderlerini bir toplantıya çağırması ve partilerin görüşlerini alması, bu görüşler doğrultusunda bir uzlaşmaya varılarak kaç kişilik bir komisyon, ne şekilde oluşacak, belirlenmesi, komisyon oluşunca da çalışma usul ve esaslarını kendisinin belirlemesi lazım.

Ben Devlet Bey'in rakam, söylediği rakama ya da söylediği yöntemlere MHP'nin bir fikri olarak saygı duyuyorum ama Meclis'e böyle bir şey dayatma olmaz.

Bunu bütün partiler birlikte müzakere ederler, en doğruda, en makulde buluşulur. Toplumsal mutabakat deniyorsa o salt çoğunlukla olmaz. Salt çoğunluk dediğim "Gelin konuşun, biz AKP ile anlaştık, ne dersek o." Bu olmaz. Mutabakat aranıyorsa nitelikli çoğunlukların aranması lazım.

Tam mutabakat olmayabilir ama bir nitelikli çoğunluk aynı doğruyu savunuyorsa o noktada karar verilir, ileriye doğru gidilir. Tabii bizim komisyon yaklaşımımızda başta şehit aileleri ve gazilerin o komisyona dahil edilmesi, dinlenmesi, onların rızasının olmadığı işlerin ve yaşanan süreçten zarar gören herkesin gelip bu komisyonda mutlaka ve mutlaka duygusunu, düşüncesini, talebini, önerisini dile getirmesi lazım. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yıllardır söylediği, benim aylardır söylediğim, Sayın Bahçeli "Abdullah Öcalan gelsin, bu kürsüden konuşsun, umut hakkından yararlansın." dediği gün ben "Meclis'te bir komisyon kurulmalı, süreç şeffaf, toplumsal rıza üretecek şekilde, toplumsal mutabakatla yönetilmeli ve bu meselede mutlaka şehit aileleri, gaziler ve bu süreçten zarar gören herkes dahil edilmeli." demiştim. O günden bugüne aynı yerdeyim. Küçük bir hatırlatma. Biz "Komisyon kurulmalı, biz bu işin bir demokratik açılım ayağı mutlaka olmalı." dedikçe onlar "Terörsüz Türkiye, kayıtsız şartsız" bilmem ne, sanki başka bir şey söylüyormuşuz gibi saldırdılar, söz söylediler.

Ben o zaman da dedim. Devlet neredeyse bir yıldır bu görüşmeleri yapmış, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yüksek Yargı'dan görevlendirmelerle masalar kurmuş, bir takım çalışmalar yapmış. Şimdi bunları yokmuş gibi davranıp birbirimizi kandırmayalım. Bunlar var.

Ha beyefendiler şundan yararlanmak istiyorlar, şunu söylemek istiyor. Ya PKK kayıtsız şartsız silah bırakacak hiçbir şey olmayacak.

Belli arkasından bir şeyler olacak. Belli bunlar konuşulmuş. Burada artık şeffaflığa ihtiyaç var. O kurulan komisyonların doğru olduğu da çıktı. Adalet Bakanlığı ile DEM heyetinin görüşmesinden sonra Adalet Bakanlığı'nın bir taslağının olduğu, taslağın iletildiği, işte bu taslakta infazla ilgili bir takım düzenlemelerin olduğu, o yüzden artık herkesi, bütün tarafları, geçmişteki bütün polemik alanları falan filan bir yana hepimiz hep birlikte ciddiyetle bu işe sarılmamız lazım.

Yapmamız gereken mesele Meclis'i merkez alan, milletten güç alan, millete hesap verecek olan, vatandaşın gözünün içine bakabildiğimiz bir siyaset. Öyle geçmişteki diller, geçmişteki fiiller, bunların hepsi iktidarın siyaseten bize, muhalefet partilerine karşı kullandığı dilmiş. Şimdi başka bir yere gelmiş. Buradan sonra artık biraz ciddiyet, biraz samimiyet. Öyle kimse kimseyi kandırmasın. Buradan sonraki adımların kararlılıkla, doğru ve herkesin kendi pozisyonunu vatandaşa güzelce tane tane izah ettiği, vatandaşın aklıyla alay etmediği bir süreç.

Operasyonun jandarma eliyle yapılması üzerine bunu İçişleri Bakanlığı'ndan doğrusu, yani bunu nasıl yorumlamalı diye sorduk.

Cevap şudur: Bir önleyici kolluk faaliyeti var, burada görev bölgeleri var ama adli kolluk faaliyetinde artık böyle bir ayrım yok. Polisi mi kullanacak, jandarmayı mı kullanacak, savcılık karar veriyor. Savcılık böyle bir karar vermiş.

Bunu yoğunluklar düşünerek olabilir, istihbarat gibi bir şey olabilir falan diye anlatıyorlar. Yani savcılık bu operasyonda polisi değil jandarmayı kullanmış.

Önce savcılık bir açıklama yapsın bunu niye yaptığı, ne amaçla yaptığını söylemesi lazım ama yetki açısından baktığınızda savcı jandarmaya bu görevi verirse adli kolluk olarak, jandarma bu görevi yerine getirebiliyor.

Bu konunun netleşmesi için savcılığın, olur olmaz açıklamalar yapan savcılığın esas bu noktada bir açıklama yapması lazım. 3. dalga operasyonun kendisi daha önceki dalgalardan sonra gelen yine algı yaratmaya yönelik ve tamamen duydum ettim falan filanın altını doldurmaya çalışıp çalışamadıkları, mutlaka şimdi yeni teknik, yeni şantaj, yeni itirafçılara zorlamalar için yeni kişilere ihtiyaç var, içeridekilerin canını çıkarttılar olmuyor.

Ama bir büyük ayıpla başladı bu sabah. Hepiniz biliyorsunuz, vatandaşlarımız da, savcılıktan 2 sayfa bir bilgi yollandı muhabirlere, gazetecilere. Resmi bilgi değil. İçinde dedikodu var. İçinde o onun sevgilisiymiş, bu bunun bilmem nesiymiş. Ya bu kadar ayağa düşürmeyin hukuk devletini kardeşim!

Antetli kağıtla yapamadığın bilgilendirmeyi utanmadan alternatif alanda ne yayıyorsun? Varsa antetli kağıda yazabileceğin bir şey yaz. Bu kadar utanmazlık olmaz. Bunu Akın Gürlek'e söylüyorum bak. Yaptığınız iş hukuku ayaklar altına almak, devleti ayaklar altına almak, devlet ciddiyetini ortadan kaldırmak.

Antetsiz kağıda dedikodu basın bildirgesi nedir ya? Özel hayata yönelik. Yazın bunu yazın. Neymiş? Tutuklananlardan, gözaltına alınanlardan bir tanesinin geçmişte filancayla yani gözaltına alınan bir diğer kişiyle bir gönül ilişkisi varmış, o ilişki bitince görevden alınmışmış.

Buna mı kaldı ya? Buna mı düştünüz be kardeşim ya? Bu mu turpun büyüğü? Terbiyesizliğin büyüğü mü ya? Sizi oraya yollayanı da utandırıyorsunuz.

Sizi oraya yollayan bundan utanmıyorsa vallahi ben utanıyorum. Bakın burada bu kadar gazeteci var. Akın Gürlek, herkesin gözünün içine baka baka söylüyorum. Ne demek antetsiz kağıda dedikodu basın bülteni ya? Hadi açıklama yap, yapmadım de. Yapmadım de, yapmadık de. Hepimizin elinde. Biraz utanmak olur, sıkılmak olur arkadaş!

Yarın öbür gün, yarın öbür gün bu senin duyumun, iftiran, dedikodun, o yazdığın insanların ailesi var, anası var, babası var, kardeşi var, bir başkasının çoluğu çocuğu var. Sana ne? Ve bu bir iftira ama basına yolluyorsun. Bu mu mücadele?

O kadar kanun var elinde, o kadar yetki var elinde, her şey elinde, mücadele için paparazzilik yaptıracaksın öyle mi? Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! 2 satır bir açıklama yap. "Ben böyle, biz böyle bir şey geçmedik." de basına.

Hiç olmazsa geçtiğin basın mensupları senin, sizin yaptığınız bu işin ne olduğunu bilir. Bak bu kadar kişi dinliyor burada. Bütün İstanbul dinliyor, hepimizin elinde, yolladığın dakika elimizde. Yazın bunu. Ne olacak? Psikolojik harp yürütüyor. Normal yenemedim, hukuken yenemedim, dedikoduyla yıpratacağım, aile saadetini bozacağım. Hepsi yalan, hepsi dolan. Gerçek olsa sana ne? Yarın senin bilmem neni birisi antetsiz kağıtla tutsa oraya buraya yollasa, aldığın maaşın bilmem kaç katı, gezdiği tekneyi falan filan YouTube'a koymuş oynatıyor adamlar. Yarın senin özel hayatınla ilgili birisi antetsiz bir şey yollasa olur mu? Görsem ben engel olurum ben. Bizim iktidarımızda ben derim yapmayın bunu. Mertlik değil bu, değil derim yani.

İtibarsızlaştırma propagandası yürütüyorlar ve baz istasyonları ve HTS kayıtları üzerinden kendileri de suç durumunda bulundu ama bunu da, partizanlık yaparak görüyoruz yani. Ya görüyorum tabii arkadaşlar, hepiniz yaşıyorsunuz. Bakın teker teker isimleri belli. Bir sürü isim geçti. İşte Barış Pehlivan arkadaşımız herhalde açıklama yaptı. Bahsedilen ismi görmedim, duymadım, yan yana gelmedim, telefonla bile konuşmadım. Peşine bir başka arkadaşımız açıklama yaptı aynı şeyi. Bununla bu görüşmüş, bununla bu şu kadar yapmış, aynı baştan sinyal almış diye birbiriyle ömründe el sıkışmamış, aynı asansöre binmemiş, telefonda konuşmamış kişileri ilişkilendirip "Bu bundan şunu aldı, bu bundan bunu aldı." bu kadar yalan, bu kadar iftira olmaz. Bu gerçekten, bu gerçekten artık tükenmişliğin bir itirafı.

Ben İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamının bu hallere düşürülmesinden vallahi de billahi de hicap duyuyorum, utanç duyuyorum ya. Hem bu sabah yaptığından hem gazeteci arkadaşlara yaptığımdan. Olacak iş mi ya?

Hadi ispatla şimdi. O gazetecilerin her birisi teker teker teker o kişiyi hiç görmediklerini söyledi. Kanıtı koy ortaya. Koy, kanıt koy. Kanıt koy ortaya. Kişi kendinden bilir işi. Görüşmemesi gerekenlerle görüşenler, onlarla bir takım anlaşmalar yapanlar, sonra ilk kez bundan duyduğumuz cep telefonunda soğuk cüzdanla yurt dışına soğuk cüzdan...

Hadi bir tane buldun mu CHP'de? Sormazlar mı "Sen nereden biliyorsun?" diye. He? Sen nereden biliyorsun?
20 Mayıs 2025 18:27
DİĞER HABERLER