Başbakan Binali Yıldırım, İzmit Körfezi’nin iki yakasını bir araya getiren Osman Gazi Köprüsü’nün dünyadaki muadilleri arasında ‘en pahalısı’ olduğunu kabul etti. Yeni Hayat Gazetesi yazarı Turhan Bozkurt Osman Gazi Köprüsü’nü kaleme aldı. İşte o yazı...
Başbakan Binali Yıldırım, İzmit Körfezi’nin iki yakasını bir araya getiren Osman Gazi Köprüsü’nün dünyadaki muadilleri arasında ‘en pahalısı’ olduğunu kabul etti. Başbakan’ın köprüde kilometre başına asgarî 33 TL alınmasına getirdiği izahat aynen şöyle: “En pahalı hizmet, olmayan hizmet.”
Haklı tenkitlere, “Buldunuz da bunuyor musunuz?” deyişi ile cevap veriyorlar.
Başbakan devam ediyor. “Devlet bunu yapsaydı yarım asır da yapımı ile uğraşırdı.” Kendi içinde tutarsızlıklarla dolu bir beyanat. Hani devlet AKP devrinde hızlanmıştı. “Dünya bize gıpta ile bakıyor. Hatta kıskançlıktan, hasedinden ortadan ikiye bölünen devletler var.” diyenler köprü bile inşa edemeyeceğimizi söylüyor. Şaşırtıcı!
Boğaziçi Köprüsü için başlangıç tarihi 20 Şubat 1970, açılış tarihi 1 Haziran 1973. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün temeli 4 Ocak 1986’da atıldı. 3 Temmuz 1988’de açıldı. O günün şartlarında 2,5—3 senede İstanbul Boğazı’na iki köprü yapabilen devlet isterse bugün de aynısını niye yapmasın?
İki köprünün tarifesi Osman Gazi Köprüsü ile mukayese edildiğinde evvelki hükûmetlerin daha insaflı olduğu ortaya çıkıyor. Rakamlar gayet net: Her iki köprüden otomobiller 4 lira 75 kuruşa geçiyor. Aynı otomobil, Osman Gazi Köprüsü’nden geçerken 89 TL ödeyecek. Dönüş yolunda 89 TL daha ücret alınacak. Ücretlendirme çift yönlü. Maliyetleri düşürecek teknoloji gelişti. İnşaat süreleri kısalmadı mı?
Model tartışması da beyhude. Devlet ihale etse de özel sektöre işletme hakkı ile devretse de projelerin maliyeti afakî olmamalı. Kamunun menfaati esastır. Diğer memleketlerdeki muadilleri, hatta Türkiye’de hizmet veren köprü ve otoyollar mikyas olmalı. “Olmayan hizmet en pahalı hizmettir.” bahanesi ileri demokrasilerde fazlası ile buyurgan kaçıyor. Bunun yerine ciddi fizibilite, şeffaf ihale ve sıkı denetim safahatına ihtiyacımız var.
AKP’nin derdi köprüyü, yolu, hastaneyi vatandaş için ucuza mal etmek olsaydı Kamu İhale Kurumu (KİK) ile Sayıştay’ı devre dışı bırakmazdı. Hele hele Kamu İhale Kanunu’ndan istisna tutulan ihaleler kaide haline gelmezdi.
‘Devletin cebinden bir kuruş çıkmadığına’ dâir basma kalıp cümlelere de itirazım var.
Yurtdışından kimse rağbet göstermeyince Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Halkbank temin etti köprü için lazım gelen krediyi. Bu para kimin? Üç kamu bankasının kuruluş kanunları ile alakası olmayan bir projeye kredi vermesi suç değil mi? Diğer tarafta esnaf, KOBİ ve çiftçiler kredi beklesin. Onlara gelince para yok, müteahhitlere gelince kredi yağdırılıyor.
Köprü a’dan z’ye kamu kaynakları ile yapılıyor. Kredi devletten. Ücret en pahalısından. Geçmesek de faturayı ödeyeceğiz. Zira firmalara ‘günde 40 bin araba (tek yön için) garantisi’ verildi. Geçmeyen araba kadar tutarı Hazine sene sonunda müteahhitlerin hesabına yatıracak. Garanti Gebze–İzmir Otoyolu’nun bütün etaplarında 115 bin araba/gün.
Bayram gibi spesifik bir dönemde, bedava geçen araba sayısı ile kamuoyu yanıltılıyor. Seyahatin zirvede olduğu bir dönemde bile ortalama 80 bin araba tek yönde geçti. İki yön için sair vakitlerde köprüde toplam 80 bin araba hedefinin tutması mümkün değil.
Madem krediyi devlet verdi, firmalar da işletme riskini üstlenmeliydi. Olmaz. Yandaşı İhya Düzeni’nde kaymaklı ekmek kadayıfından aşağısı tatmin etmez.
Yap–İşlet–Devret (YİD) modeli oldu Yandaşı İhya Düzeni.