Uluslararası Siyaset Bilimi Derneği (IPSA) başkanı seçilen Prof. Dr. İlter Turan, “Kitlelerin sokağa alışması sağlıklı değil” dedi. Turan, mitinglerin amacını şöyle aktardı: “Yandaşların ilgisini canlı tutmak, saflarını sıklaştırmak, Parti ve Cumhurbaşkanı’na bağlılığın zayıflamasına izin vermemek amaçlanıyor.”
İlter Turan 15 Temmuz ve sonrasını değerlendirdi
Dünya siyaset biliminin sesi olarak bilinen IPSA’nın konferansı aslında Türkiye’de yapılacaktı.
Aralarında Turan’ın da bulunduğu çok sayıda Türk akademisyen yıllarca bunun için uğraş vermişti.
Ama Türkiye’de art arda patlayan bombalar nedeniyle 4 bine yakın kişinin katılması beklenen konferans, Polonya’nın Poznan şehrine alındı. Ardından konferansın tarihleri darbe girişiminin hemen ardına denk gelince Türkiye’den katılacak yüzlerce isim gidemedi. Ama tüm bu aksilikler Turan’ın IPSA Başkanı seçilmesini durduramadı.
Turan ile 15 Temmuz’un ardından Türkiye’nin içine girdiği yeni dönemi ve bu süreçten çıkış yollarını konuştuk:
- Görevden almalar nasıl olmalı ki hukuka uygun olsun?
Görevden peşinen atılıyorlar oysa uzunca bir tahkikattan sonra eğer kusurları varsa böyle bir kararın verilmesi lazım.
- Meydanlarda devam eden nöbetler size samimi geliyor mu?
Başta kitlenin sevinç ifade etmesini doğal karşılardım ama uzun süredir meydanlardaki nöbete niye ihtiyaç duyulduğunu bilmiyorum. İkincisi, bu nöbet bütün partilerin aynı heyecanla katıldığı bir nöbete benzemiyor, daha çok iktidar partisinin kendi yandaşlarını seferber etmesine dönüşmüş vaziyette. O yüzden endişeyle karşılıyorum. İnsanların gösterilere katılması, siyasi konulara ilişkin düşüncelerini gösteriler yoluyla ifade etmesi demokrasinin vazgeçilmez özgürlüklerinden bir tanesi. Ama bunun resmen desteklenen ve süreklilik kazanan bir biçimde yürütülmesi, kitlelerin sokağa alıştırılmasının sağlıklı olduğu kanaatinde değilim. Çünkü demokrasi olağan yöntemlerle, parlamento aracılığıyla, basın aracılığıyla yürütülür; sokak aracılığıyla değil. Bitmek tükenmek bilmeyen gösterilere ihtiyaç olduğunu sanmıyorum.
- O zaman amaç ne?
Yandaşların ilgisini canlı tutmak, saflarını sıklaştırmak, parti ve Cumhurbaşkanı’na bağlılığın zayıflamasına izin vermemek.
- Demokratik bir devlette 15 Temmuz’un ardından seçim mi olurdu?
Bu kadar acil bir durum karşısında aceleyle hemen seçime gitmek makul gözükmüyor ama doğrusunu isterseniz sık sık yanıldığını beyan eden bir iktidarın ülke yönetiminde kalmakta ısrarı da ilgi çekici ve sanırım demokrasi kültürünün yeterince yerleşmediği ülkelere özgü bir durum.
- OHAL ve KHK, 15 Temmuz girişiminin ardından şart mıdır?
OHAL ve KHK’ler anayasalara, olağanüstü durumlarla baş etmek için konulmuştur. Ancak, OHAL ve KHK konuları dahi parlamentoda ayrıntılı ele alınmadı. Hükümet, ayrıntılı taleplerle parlamentoya gelip daha geniş bir mutabakat oluşturma yoluna gitseydi, insanlar yapılanların neden yapıldığını anlayacaklardı; bu uygulamaları yadırgamayacaklardı. O zaman Türkiye’ye yurtdışından gelen eleştiriler de daha anlayışlı bir çerçeveye oturtturulacaktı. Uygulamalara, ciddi bir tartışma yapılmadan, bir iktidar muhalefet mutabakatı oluşturulmadan gidildi. O zaman da tabii yadırganıyor...
- Devletler böyle mi yeniden yapılandırılır?
Bu tür yeniden yapılanmalar ihtilaller sonucu ortaya çıkan uygulamalardır. Zor bir durum yaşadık ama değişimi daha sakin; hukuk devleti kurullarını gözeterek yapabileceğimiz kanısındayım.
- Türkiye’deki kutuplaşma dağılıyor mu?
Dağılmasını temenni ederim ama henüz sonucunu görmeden, bu yumuşamanın genel bir değişim işareti mi yoksa şartların yarattığı kısa vadeli bir yumuşama mı olduğu hakkında karar verecek kadar kendimi bilgili hissetmiyorum.
Başkanlık çabası mı?
- Erdoğan’ın başkanlık isteğini güçlendirmek için olabilir mi?
O olasılığı dışlamamak lazım.
- Kutuplaşmanın çözülmesi topluma nasıl yayılır?
Hem iktidarın, hem muhalefetin kendi yandaşlarının bu yakınlaşmanın bir parçası olması için çaba göstermeleri lazım. Fikir farklılaşmalarının topluca kopuşlara yol açmasını engellemek ve geçmişte yaşanan kutuplaşmaları da ortadan kaldırmaya çalışmak lazım.
- 15 Temmuz öncesinde Türkiye’de asker etkindi; artık polis devleti mi olacağız?
Ordu, sivil iktidarların denetimine açık olmayan bir otonomiye sahipti. Okullarıyla, hastaneleriyle, alışveriş merkezleriyle, lojmanlarıyla... Bu tür yapının demokrasilerde tipik olmadığını görmemiz gerek. Tabii ki değişen teknoloji ve savaş koşulları; ordunun da yeniden yapılanmasını, profesyonelleşmesini, yetişmesinin değişmesini, toplumla ilişki kurma biçimlerinin yenilenmesini gerektirir. Bu çerçevede Türkiye’de askerlerin, sivil yönetim ile nasıl ilişki içinde olacağına yenilik getirmek gerekirdi. Bir örnek vereyim.
Bizim Milli Savunma Bakanımız ve Genelkurmay Başkanımız NATO toplantılarına birlikte katılmazlardı. Çünkü Genelkurmay Başkanı’nın önde, Milli Savunma Başkanı’nın arkada oturması gerekirdi. Bu başka hiçbir NATO ülkesinde olmayan bir durumdu. Değişmesi lazımdı. Lise seviyesindeki askeri okullara da artık ihtiyaç kalmamış olabilir. Genç insanların çok erken yaşta toplumdan soyutlanarak yetişmesi, toplumun ayrılmaz bir parçası olan silahlı kuvvetler açısından pek de isabetli görülmeyebilir. Ancak Türkiye’de askeri okullar maddi imkânı olmayanlar için yükselme kanalı oluşturuyordu. Bu kanalların açık tutulması lazım. Endişem, bu değişikliklerin iyi tasarlanmadan, birdenbire bir KHK çerçevesinde gerçekleştirilmesi. Bu değişikliklerin uzun vadeli ne gibi sonuçlar doğuracağı konusunda yeterince isabetli tahminlerde bulunmak kolay değil. Sanıyorum, hükümet darbenin başarısızlığının yarattığı destekle, ileride karşılaşacağı güçlükleri engellemek için, çok acele bu kararları almakta. Endişeyle karşılıyorum. Yapılanlar daha iyi tasarlanmalı.
- 15 Temmuz’da gösterilen tepki Avrupa’daki demokrasi mücadeleleri ile kıyaslanabilir mi?
Demokrasi birçok Avrupa ülkesinde toplumu yönetenlerin, topluma bahşettikleri ayrıcalık olarak ortaya çıkmamıştır. Mücadeleler sonucunda gerçekleşmiştir. Bizde daha çok yurtdışındaki gelişmelere uyum sağlamak için tepeden verilen bir sistem olmuştur. Yaşanan somut tecrübeler demokrasi anlayışının gelişmesine katkıda bulunuyor. Gelecekte demokrasi daha olumlu yönde gelişecek olursa, bunda 15 Temmuz’un da yeri olacaktır.
- OHAL süresi uzatılırsa ne olur?
Sık sık aralıksız uzatılırsa bir nevi rejim değişikliğidir. Başbakan, bunun geçici olduğu ve titizlikle muhalefete zarar vermeyecek şekilde uygulanacağı konusunda ısrarlı, biz de beyanlarına inanmak istiyoruz.
- Bu ortamda çözüm sürecine dönmek mümkün mü?
Şu an ülkede böyle bir ortam yok gibi görünüyor ama dünyadaki diğer örneklere bakıldığında böyle hareketlerin çözümünde bir yandan silahlı mücadele olsa bile diğer yandan müzakere sürecinin mutlaka devrede olması gerekiyor. Benim de temennim bu mücadelenin, barışçıl alanlara kaydırılması. Türkiye bir bakıma şanslıdır; çünkü mücadele eden insanlar birbirinden nefret eden, birbirine düşman olan, birbirini yabancı gibi gören insanlar değil. Kardeşlik eden, birbirini seven insanlar. O bakımdan uzlaşma sonunda toplumda açılan yaraların iyileşeceğini ümit ederim.