İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Ergun Özbudun, 34. Abant Platformu Toplantısı’nın 2. oturumunda ‘Şimdiki ve Gelecek Zaman’ konusu hakkında açıklamalarda bulundu.
34. Abant Platformu Toplantısı Bolu'da bir otelde yapıldı. Toplantıya, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay, akademisyen Baskın Oran, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici, Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, Murat Belge, Aydın Engin, Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Adem Geveri, HDP Milletvekilleri Hüda Kaya ve İmam Taşçıer, Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, AK Parti eski milletvekillerinden Reha Çamuroğlu, Gazeteciler Yazarlar Vakfı Başkan Vekili Erkan Tufan Aytav, Cengiz Aktar, İştar Gözaydın, Nuray Mert, Şahin Alpay, Ersin Kalaycıoğlu, Herkül Millas, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Emine Eroğlu, Ergun Özbudun, Ümit Kardaş, Niyazi Öktem, Cafer Solgun, Ferhat Kentel, Mümtaz'er Türköne, İbrahim Cerrah, Levent Köker gibi önemli isimler katılıyor. 34. Abant Platformu Toplantısı'nda, Türkiye'nin yakın geçmişi ve bugününün ortak sorunları konuşuldu.
Akademisyen Baskın Oran, "Türkiye acı çektikçe aşılanıyor. Askeri darbeyle gelen kötülükle mücadele etmeyi öğrendik. Şimdi sandıktan çıkan kötülükle mücadele etmeyi öğreniyoruz." dedi. Oran, kurulan ulus devletin iki tane sorunu halledememenin yanı sıra kangren haline getirdiğini aktardı. Oran, bu sorunların İslam ve Kürt sorunları olduğunu ifade etti. Bu açıdan AK Parti'nin iktidara gelmesinin iyi olabileceği şeklinde yorumlandığını aktaran Oran, "İktidar insanı bir yandan ehlileştirir, bir yandan bozar. AKP'nin gelmesi iyi oldu ama Erdoğan'ın gelmesi kötü oldu. Çünkü inanılmaz bir iktidar hırsı var. İnanılmaz bir korkusu var. Ben korkan insandan korkarım, çekinirim. Şu anda Erdoğan geçmişten gelen mazlumiyeti kullanıyor. Gerginlik ve kutuplaştırma üzerinden ayakta durmaya çalışıyor. Bu bir çıkmaz sokaktır. Bu çıkmaz sokakta geri gelemediği için devamlı ileri gidiyor." diye konuştu.
Toplantıdaki konuşmaların bazıları şöyle:
Ergun Özbudun: Ne tür bir başkanlık sistemi istendiği apaçıktır
Özbudun, parlamenter sistem ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Avrupa ülkelerini örnek göstererek parlamenter sistemin bunalım yaratan bir şey olmadığını ifade eden Özbudun, şöyle devam etti: “Başka bir dayanaksız iddia, parlamenter sistemlerin askeri müdahalelere daha yatkın olduğu yönünde. Tam tersi.. Araştırmalar tam tersini gösteriyor. Ne tür bir başkanlık sisteminin istendiği de apaçık. Denge ve denetimden tamamen yoksun bir kişisel yönetim arzu edebilir. Başbakan kuvvetler ayrılığına dayanan bir başkanlık sistemi diyor ama Türkiye’nin mevcut sistemi içinde nasıl kuvvetler ayrılığı olacağını izah etmiyor.”
Özbudun, kuvvetler ayrılığı ilkesinin en önemli unsurunun yargı bağımsızlığı olduğuna dikkat çekti. Özbudun, “Oysa bu iktidar 2012 sonrası icraatıyla yargı bağımsızlığını sıfıra indirmiş bir iktidar. Hangi kuvvetler ayrılığına dayanan bir kuvvetler ayrılığından bahsediyor? Neyin istendiği gayet açık.” dedi. Özbudun, “Bir ülkenin siyasi rejiminin karakteri, özelliği, kağıt üzerindeki siyasi kurallar değildir. Onun işleyiş tarzıdır, onun işleyiş tarzına istikamet veren istikamettir, zihinsel kodlardır.” diyerek konuşmasını tamamladı.
Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay: Türkiye eğer insani bir bütünlük içerisinde yoluna devam edecekse, demokrasiye, insan hakları, hukuk devleti anlayışına dönmek zorundadır. Çatışmacı, kavgacı, etnik ve inanç temelleri üzerine bölünmüş bir siyasetin Türkiye için büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Eğer Türkiye bütünlüğünü koruyacaksa Kürdüyle Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle, Müslimiyle Gayri Müslümiyle birlikte barış içerisinde yaşayacaksa, toprak kaybetmeyecekse, altını çizerek söylüyorum, demokrasiye, insan haklarına ve hukuk devletine dönmesi gerekiyor. Türkiye eğer insani bir bütünlük içerisinde yoluna devam edecekse, demokrasiye, insan hakları, hukuk devleti anlayışına dönmek zorundadır.
Gazeteci Cafer Solgun: Bugünlerin önemli kazanımı ilk defa insanların başkalarının sorunlarına yakından bakma ihtiyacı duyması oldu. Kürt sorunu başta olmak üzere bugün yaşadığımız demokratikleşme sorunlarının başında. Resmi ideolojinin kaynaklık ettiği bir devlet zihniyeti var. Kısa bir süre bu AKP bu devletle mücadele eden parti görünümündeydi. Bu yüzden reform ile konuşuluyordu. Bu şekilde kürt sorununu bile çözmeye niyetli partiydi. Ama geldiği nokta iktidarı boyunca işlediği suçlardan bir statik partisi geldi. Uzun süredir devlet ve millet kavramları ile konuşuyorlar. Sen devlete mi karşı çıkıyorsun diye konuşuyorlar. Bu jargon tanıdık. Yeni Türkiye ile isimlendirilen bu devlet 90'dan beri bildiğimiz devlet. Şimdi bu devlet ve millet kavramlarını neye göre tarif ediyor. Cizre'deki vatandaş bu kavramların neresinde? Sur'da 25 binlik nufüs 2 bine düştü. Aleviler birlik ve beraberlik kavramının neresinde? Böyle bir keyfilik ve zorbalık olmaz. Barış bir içinde böyle bir inşa etmemiz mümkün olmaz. Böyle bir durumda benim aradığım devlet kavramının yeri yok. Bugünlerin şöyle kazanımları var. İlk defa bu günlerde insanlar başkalarının sorunlarına yakından bakma ihtiyacı duydu. Bu önemli bir kazanımdır.
Yazar Abdulbaki Erdoğmuş: 17-25 Aralıktan sonra başlayan süreç ordunun sessiz desteği ile AKP'nin sivil darbesine dönüştü. Türkiye tarihinde henüz sivil anayasa yapmamış bir ülke. Otoriter devlet ideolojisi demokrasi ile mücadele etmekte ve geçit vermemekte. Yeni anayasa AB ve Kürt meselesinde gördük. Devletin demokrasiye direnmesinin en açık yöntemi askeri vesayettir. Hala postmodern tartışmaları bitmedi. 17-25 Aralıktan sonra başlayan süreç ordunun sessiz desteği ile AKP'nin sivil darbesine dönüştü. Bu darbe sonucu ülke tek bir adam tarafından yönetilmektedir. Türkiye çok kimlikli toplumu devralmasına rağmen ulus devlet için mücadele veriyor. Bu enerji aslında heba oluyor. Ulusalcılık ve otoriterlik iç içe devam ediyor. Ancak ideolojik devletin dayatmacı uygulamaları toplumu kutuplara ayırdı.
"CADI AVININ TEMEL HEDEFİ CEMAAT"
Gazeteci Nazlı Ilıcak: Cadı avının temel hedefi cemaat. Bugünkü iktidarı tartıştığımıza göre muhasebeyi 28 Şubat'tan başlatmamız gerekiyor. Başörtülüler ve imam hatipler üzerinde vesayetçi ve baskıcı sistem olmasaydı bugünkü Ak Parti'yle karşılaşmayacağımızı düşünüyorum. Çünkü o zaman Fazilet ve Refah partileri kapatılmayacaktı ve Ak Parti mağduriyet üzerine doğmayacaktı. Ak Parti'yi de herkes nezdinde meşrulaştıran liberaller, muhafazakar demokratlar onların yanında yer almayacaktı. Bir zamanlar Ak Parti'yi destekleyen bizim gibi insanlar bugün muhalefete geçince ulusalcı Kemalist ‘Biz söylemiştik' diyor zihniyet. Halbuki bugünkü noktadan başlatmayacaksınız, bugünkü şartları maalesef o baskıcı vesayetçi ortam doğurdu. Bugüne geldiğimizde bir uzlaşma ihtiyacından söz ediliyor ama bugün uzlaşmanın önündeki en büyük engel cemaat düşmanlığı. Çok rasyonel bildiğim insanlar doğru bir temele dayanmayan yorumlar yapabiliyor. ‘Canım siz onlarla yol arkadaşıydınız, siz onlarla askerlere kumpas kurdunuz, KCK operasyonlarını düzenlediniz. Böylece iktidarla bu sorumluluğu paylaştınız.' diyebiliyorlar. Kimse siyasi iktidar sorumlu odur. Cemaat konusunun da tartışılması gerektiğine de inanıyorum. Çünkü insanlar birçok şeyin üzerini örtüyorlar, şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Ben hükümeti eleştiriyorum ama hükümetin çizgisine girerek cemaati de her şeyden sorumlu gösteriyorum. Böylece hükümetin gözünde de durumunu yumuşatıyor. Bunlar çok çirkin şeyler çünkü bugün cadı avının temel hedefi cemaattir.
Yazar Reha Çamuroğlu: Işığı görünmeyen bir tünelde gibiyiz. 12 Eylül dâhil olmak üzere hiç böyle bir dönem yaşanmadı. Işığı görünmeyen bir tünelde gibiyiz. Olağanüstü dönemler olağan olaylarla sonuçlanmaz. Olağanüstü dönemler olağanüstü şekillerde sonuçlanır.
Murat Belge: Toplumun devlete karşı kendini savunma aletleri yok. Bugünkü durumda toplumun kendini savunma aletleri, kültürü, bilinci yok. Böyle bir tarihten gelen toplumun kendi kendine bir demokratik siyasi gelenek yaratması çok zor." dedi. Bugünkü dönemin bir yapısal dönüşüm dönemi olduğunu vurgulayan Belge, konuşmasını şöyle tamamladı: "Bu dönemden olağan bir döneme geçiş zor. Yeter ki buradan demokrasiye çıkalım. Necip Türk milletinin olan durumdan şikayet etme konusunda bir mahareti vardır. Böyle bir toplantı -hepimizi ciddi şekilde tehdit eden bir durumla karşı karşıyayız- uzun vadede neler yapılabilirim konuşulmasına vesile olmalı. Hala herkesin kendi gündemi var ve hala herkesin kendi düşmanı birinci önem taşıyor. Böyle bir yönetime karşı genel ilkeler, mesela mizah.. Bu adam gerginlik bağırtı çağırtıdan yararlanıyor. O tür silahlarla üstüne gittikçe ki o türlü davranmamak da zor çünkü sürekli bir sinir bozukluğu yaşıyoruz- ama buna kapılmadan. Çünkü her türlü gerginlikten istifade ediyor bu adam. Bu gerginliğe düşmeyecek br takım stratejiler düşünmeliyiz. Bunun için de mizahın etkili olabileceğini düşünüyorum. Bir meydan muharebesi var- bunun bir tarafında güçlülük, bir tarafında da haklılık var. Birbirinden haberdar olarak hareket etmenin bir başlangıcı haline getireceğimize inanıyorum bu toplantıyı."