12 Eylül, (1980) bugünkü bir baskı dönemiydi. Askeri müdahaleden sonra sıkıyönetim ilan edilmişti. Hapishaneler dolup taşıyordu. Adıyaman Menzil’e de sık sık baskınlar düzenleniyordu. Nihayet burada ikamet eden Muhammed Raşit Erol, 1983 yılında Çanakkale’nin Gökçeada ilçesine sürgüne gönderildi. Çeşitli sağlık sorunları bulunan Erol Efendi’nin tedavisi engelleniyordu. Başbakan Turgut Özal, devreye girdi. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e bir görüşmesinde Erol Efendi konusunu açtı. “Hasta, Ankara’ya sevk edilmesine izin verin.” dedi. Hatıralarında bu görüşmeyi anlattıktan sonra Evren, kendi kendine; “Özal’ın parti kurmasına müsaade etmekle acaba hata mı ettim?” diye soruyordu.
Erol Hocaefendi, adada 18 ay sürgünde kaldı, ilk üç ay kimse ile görüşmesine izin verilmedi. Bir meyhanenin üst katında tecrit edilmişti. Menzil Şeyhi Erol, Özal’ın girişimleri ile sürgünden kurtuldu. 1985’te Ankara’ya nakledildi. 16 ay gözetimde tutuldu. Daha sonra Menzil'e dönebildi.
16 Mart 1991, Ramazan bayramında Menzil'de bayramlaşma vardı. Ülkenin dört bir yanından gelenler, şeyh Muhammet Erol'un elini öpme sırasındaydı. 17 yaşındaki Murat Erol, yanına yaklaştığında cebinde sakladığı zehirli iğneyi şeyhin eline sapladı. Yanındakiler müdahale ettiğinde artık çok geçti. Hastaneye kaldırılan Hocaefendi, tedavi altına alındı ancak bir daha kendini toparlayamadı. 2 yıl sonra, 1993 yılında 63 yaşında vefat etti. Saldırgandan şikayetçi olmamıştı. Suikast aydınlatılamadı. "Babadağlı gencin iğnesi Menzil'i bölmeye yetti" başlığı ile hadiseyi dosya yapan Hürriyet, ( 26 Ekim 2006) suikastin amacını özetliyordu.
Dini cemaatler ve liderleri derin yapıların hep hedefidir! Kendisi derinleşen AKP, bu misyonu Gülen cemaatini yok edebilmek için sürdürüyor...
Ali Emir Pakkan
Twitter@AliEmirPakkan