‘Derin Müslümanlık’ Kitabı Üzerine

Samanyoluhaber.com yazarlarından Numan Yılmaz Yiğit, yeni köşe yazısını muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin son yayınlanan kitabı 'Derin Müslümanlık'a ayırdı.
Hocaefendi’nin yakında bir kitabı çıktı: Derin Müslümanlık. Aslında bu kitap, Hocaefendi’nin yaklaşık kırk yıl önce İzmir Bornova Camii’nde yaptığı ve “Ahlakî Mülahazalar” adı altında verdiği vaazların, ayrıca değişik sohbetlerindeki ahlaka dair yazıların bir araya getirilerek kitaplaştırılmasından oluşuyor.

Bu kitap, eserin üzerinde de belirtildiği gibi “Kur’an ve Sünnet Işığında Ahlak” konularını ele alıyor. Bilindiği üzere  geçmişten bugüne ahlaka dair kaleme alınan eserlerde genellikle ahlak iki ana başlık altında ele alınmıştır. Bunlardan biri “Güzel Ahlak” olarak ifade edilen Ahlak-ı Hasene, diğeri ise “Kötü Ahlak” olarak tercüme edilen Ahlak-ı Seyyiedir.

Kitap, asıl olarak bir giriş ve dört ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın ana bölümlerine şöyle kısaca bir göz atılacak olursa; takdim yazısından sonra “Giriş” olarak ayrılan bölümde “Ahlak ve ahlakın kaynağı, güzel ahlakın önemi, güzel ahlak ve Esma-i İlahiye ilişkisi, İlahi ahlakla ahlaklanma ve ahlakta sırat-ı müstakim yani ifrat ve tefritten uzak orta, dengeli yola ulaşma yolları” konularının ele alındığı genişçe bir “Giriş” bölümü olduğu görülmektedir.

Bu giriş konularından sonra okuyucunun “Güzel ahlakı nasıl kazanabilirim?” sorusuna cevap teşkil edebilecek gayet önemli, güzel bir bölüm yer almaktadır. Birinci bölümü oluşturan bu kısmın  genel başlığı “Güzel Ahlakı Kazanmanın Yolları” olarak belirlenmiştir. İkinci bölüm “Güzel Ahlaki Davranışlar” başlığı altında sunulmaktadır. Bu genel başlık altında “güzel ahlak”a dair ana konuların tafsilatlı bir şekilde ele alınarak okuyucuya aktarıldığını görmekteyiz.

Üçüncü bölümde ise Ahlak-ı Seyyie yani kötü ahlaka ait mevzular “Gayri Ahlaki Davranışlar” ana başlığı altında ele alınmaktadır. Bu bölümde, “Eşya zıddıyla bilinir.” kaidesince, güzel ahlakın zıtları olan davranışlardan bahsedilmektedir. Dolayısıyla ikinci ve üçüncü bölümler, bir Müslüman’ın şahsi hayatında bir madalyonun iki yüzü gibi hem olması hem de olmaması gereken davranışları izah eden; mükemmel ahlak için gerekli, biri pozitif diğeri de negatif iki yönü nazara vermektedir.

Son kısım olan dördüncü bölümde ise çoğu zaman hiç farkında olmadan insanı dalalete, gayri ahlaki durumlara sürükleyen “Kayma Noktaları”ndan bahsedilmektedir. Kitabın kuşbakışı genel bölümleri ve konuları bu şekildedir.

Geçmişte Kınalızade gibi zatların Ahlak-ı Alaiyye’si, Gazali Hazretleri’nin İhya’sı gibi klasik eserler sadeleştirme ve tercümeyle günümüz dünyasına kazandırılmış olsa da Derin Müslümanlık kitabı, doğrudan ahlaki konuları ele alması ve bu çağda anlatılıp kitaplaştırılmış olması cihetiyle herhâlde bu alanda, Türkçe olarak yayınlanmış en son ve en yeni, tek eser denilebilir. Bu kitapta ahlak gibi İslam’ın neredeyse üçte birini teşkil eden önemli bir esasa dair konuları “efradını cami, ağyarını mani” yani bütünüyle kuşatıcı bir şekilde bulma, görme ve okuma imkânı vardır.

Kitaba, ahlaki konuları ele almasına rağmen “Derin Müslümanlık” adının verilmiş olması da düşündürücüdür. Aslında bu isimlendirmede de hoş noktalar vardır.

    Bunlardan birincisi Cemal Türk Hoca’mızın Raindrops TV’de yayınlanan Çisenti adlı programında “Cibril Hadisi Yörüngesinde Bir Ömür” konulu sohbetinde (https://www.youtube.com/watch?v=rf12cB-r2eI) değindiği gibi, Hocaefendi’nin vaaz serileri takip edildiğinde, Cibril Hadisi’nin bir müfredat olarak ele alındığı ve o konuların işlendiği görülmektedir. Hatırlanacağı üzere, o hadiste Cibril (a.s.) Efendimiz’e (s.a.s.) dört ana soru sormuştu:

1.   İman nedir?


2.   İslam nedir?


3.   İhsan nedir?


4.   Kıyamet ne zaman kopacaktır?


1975’te Manisa’da başladığı vaaz serisinde toplam 120 hafta boyunca Cibril’in (a.s.) birinci olarak sorduğu “İman nedir?” sorusunun cevabı olan “Allah’a, peygamberlere, meleklere, kitaplara, öldükten sonra dirilmeye, kadere inanmandır.” ifadesinde sıralanan konuları “Tevhid Delilleri” başlığı altında anlattığı görülmektedir. Daha sonra ise Hocaefendi’nin toplam 48 hafta süren ve Cibril’in (a.s.) ikinci sorusu olan “İslam nedir?” sorusunun cevabında geçen “namaz, hac, zekât ve devamı olan içtimaî ve iktisadi hayatımız, oruç” mevzularını işlediği görülür. Bu seriden sonra 11 hafta devam eden “Müeyyidat (destekleyici, koruyucu)” adı altında verdiği “İrşat, Cihat, Emr-i Bi’l Maruf” vaazlarını geçecek olursak, Hocaefendi’nin son vaaz serisinde Cibril’in (a.s.) üçüncü sorusu olan “İhsan nedir?” sorusunun cevabında zikredilen “Sanki Allah’ı görüyor gibi kulluk etme” hususunu izah eder mahiyette 14 hafta süren “Ahlaki Mülahazalar” olduğu görülmektedir.

       İkinci olarak; İhsan ile ahlak arasında sıkı bir irtibatın var olduğu anlaşılmaktadır. Hocaefendi, “İman ve İslamiyet Ötesi Bir Mazhariyet” yazısında ihsanı anlatırken şöyle der:
 “İhsan, iman ve İslâm esaslarının da ötesinde inanmanın daha derince bir buududur. Onu Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘İhsan, senin Allah’a, Allah’ı görür gibi kulluk yapmandır. Sen O’nu görmesen dahi O seni görüyor ya!’ ifadeleriyle çerçevelendirmektedir. Yani ihsan, ferdin Allah’ın onu görmesi, bilmesi, kabza-i tasarrufunda tutması şuuru içinde Allah’a kulluk yapmasıdır. Gerçi dar mânâsıyla ihsan, başkalarına iyilik yapmaya da denir ki, bunu ihsanın örf-i şer’îdeki anlamıyla telif ederek, en büyük ihsanın insanın kendisine olan ihsanı olarak kabul edebiliriz. İnsanın kendisine olan ihsanının en büyüğü de, iman ve İslâm üstü daha derin bir buudda Allah’a kullukta bulunmasıdır, diyebiliriz.”

Allah’ın (c.c.) her an kendisini gördüğü düşüncesiyle yaşayan bir kişinin hâl, tavır ve davranışlarına çeki düzen vereceği, dikkatli yaşayacağı, söz ve hareketlerini kontrol altına alacağı muhakkaktır. Kulluğun önemli bir kısmının Allah’ın emir ve yasaklarına uyma olduğu düşünülecek olursa; iman-ı hakikî, ibadet ü taatle kullukta derinleşen bir kişide ihsan; ondan sonra da itkan, yani “Her işini Allah’ın teftişine sunuyor olma” düşüncesi inkişaf eder. Ayette de bu konuya işaret sadedinde  şöyle buyrulmaktadır:


“Amel edin: Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, müminler de görecekler. Sonra gizli ve açık her şeyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O da yaptığınız her şeyi bir bir sizin önünüze çıkaracak, karşılığını verecektir.” (Tevbe Suresi, 9/105)

Demek ki hangi amel işlenirse işlensin onu Allah (zaten) görüyor, Peygamber ve müminlerde görecek düşüncesiyle işlemek yani onların razı olacağı amelleri onların hoşnut olacağı şekilde işlemek gerekmektedir.

İnsanın her an kulluk dâhil yaptığı işleri eksiksiz, kusursuz, arızasız, Allah ve Resûlü’nün hoşuna gidecek bir şekilde yapabilmesi kolay değildir. Bu, iman ve kulluk hayatında derinleşmeyi gerektirir. Bu derinleşme, ihsan şuurunda derinleşmeyi; o da insanı hâl ve tavırlarında her an Allah ve Resûlü’nün, müminlerin seveceği şekilde davranışlar sergilemeye zorlar ki işte bu, korunması oldukça zor olan, derin bir iman, derin bir ibadet hayatı gerektiren mühim bir mazhariyettir. İman ve kulluğun Allah’la kul arasındaki bir muamele, ahlakın ise önemli ölçüde insanla,  insanlar arasındaki münasebetlere dair hususlar olduğu göz önüne alınacak olursa; bugünkü Müslümanların ahlaki konulardaki arıza ve eksiklikleri açısından bakıldığında yaşanan en büyük problemlerin kaynağında ahlaki zaafların olduğu anlaşılmaktadır. Sağlam bir iman, ihlaslı bir kulluk hayatının, ihsan şuuru altında güzel davranışları, ahlak-ı haseneyi netice vermesi beklenirken vermemesi, o kişilerdeki imani ve İslami hayatın sığ ve yüzeysel, kültürel bir müslümanlık olduğunun, netice vermesi de o kişilerin derinlemesine (Ruh ve tabiatlarına mal olmuş bir  şekilde) bir iman ve İslami hayata sahip olduklarının bir göstergesidir. Bir yönüyle bu, insandaki gerçek iman ve kulluğun (İslam) ihsan  şuuru ile insanın hal ve davranışlarını, ahlak ve karakterini şekillendirmesi, belli bir disipline sokmasından başka bir şey değildir. Bu içdeki  imanın dışa, hal ve tavırlara vurmasından ibaret insanda oluşan ahlaktır. Ondan dolayıdır ki gerçek bir mümin nefsiyle başbaşa kaldığında bile Allah’ın hoş görmediği (Münkerat) davranışlardan uzak durur.

Hocaefendi’nin Amerika yıllarında yaptığı ders ve sohbetlere bakıldığında “derin” kelimesini sıklıkla kullandığı müşahede edilmektedir. Bilhassa “derin iman, derin Müslümanlık” tamlamalarına çok sık temas ettiği bir gerçektir. (Bkz. https://herkul.app/arama?q=derin) Güzel ve kötü ahlakın en önemli konuları olan “doğruluk ve yalan”la ilgili bir sohbetinde şöyle der:


“Müslümanlık işlene işlene tabiatın derinlikleri haline gelirse insan, Allah’ın münker gördüğü şeylerden tiksinti duyar ve marufa karşı da derin bir arzuyla dolar. İşte o zaman iradesini zorlamadan ve az bir gayretle şüpheli alandan uzak kalıp itminan içinde yaşayabilir.”


Bu ve benzeri ifadeleriyle Hocaefendi sıklıkla Müslümanlığın, derinlemesine işlenmek suretiyle , insanın karakteri, tabiatı, seciyesi ve ahlakı haline getirilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.

Üçüncü olarak da; Derin Müslümanlık kitabı ile ilgili hoş bir anıyı da Ahmet Kurucan Bey’den dinlemiştim. Bir yazı veya videosunda bahsetti mi bilmiyorum. Onun anlattığına göre yıllar önce Hocaefendi, Kalbin Zümrüt Tepeleri yazılarına başlamadan önce, onun da bulunduğu bir grup arkadaşa, “Ben tasavvufa veya ahlaka dair bir şeyler yazmayı düşünüyorum; fakat karar veremedim, hangisinden başlayayım?” der. Bu soruyla belki de orada bulunanların fikrini almak istiyordu. Daha sonra ise Kalbin Zümrüt Tepeleri konularına başlar. Demek ki içinde ahlaka dair bir şeyler yazma arzusu geçmişten bugüne vardı. Belki de Cibril Hadisi yörüngesinde geçen hayatını “İhsan nedir?” sorusunun cevabını vererek tamamlamayı düşünüyordu.

Evet, onun samimi niyeti bugün bu kitapla bir nebze olsun gerçekleşmiş oldu. O her ne kadar bizatihi temsil ettiği ahlak-ı haseneyi anlatmaya veya eser haline getirmeye imkân bulamamış olsa da yetiştirdiği milyonlarca “ahlaklı nesil” bizzat yazılmış, tabedilmiş bir eser gibi insanlık âleminin içinde dolaşarak o güzel manayı temsil etmeye devam etmektedirler. Bu yönüyle de Hocaefendi oldukça bahtiyar bir insandır.

Bugün herkesin şahsi Müslümanlık hayatı adına olmazsa olmaz bir yön olan İslam ahlakının anlatıldığı bu kitap, sadece okumak ve anlamakla kalmayıp gerek ferdî, gerek ailevî, gerekse de sosyal hayatta topyekûn aksiyon alınması gereken konuları içermektedir. Dileriz bu vesileyle eksik yönlerimizi görme, onları ıslah etme imkânı bulur ve kulluğun önemli bir yönü olan ahlak-ı haseneyi elde etmiş oluruz.
05 Eylül 2025 13:03
DİĞER HABERLER