Deva güzellemesi : 25. Lem’a

Samanyoluhaber.com yazarlarından Ertuğrul İncekul, yeni köşe yazısını "Deva güzellemesi : 25. Lem’a" başlığı ile kaleme aldı.
“Bu da geçer yâ Hû” de, şikâyet yerinde şükret.

İç dünyamdaki fırtınalardan nereye sığınırım diye liman ararken imdadıma hep Nurlar yetişiyor. Bir iki cümle derken bir derya içinde yolculuk başlıyor. Dev zannettiğim dertlerim küçülüyor ve Nurlardaki hakikatler devleşiyor. Müellife bahşedilen tesir, Kur’an gibi bitmez bir hazineden geliyor ve Nurlar, dikkatli ve müştak bir okuyucuda dehşet mülâhazalarıyla, heybetli boyutlu bir hâle bürünüyor. Kâinat, varlık küçülüyor, tekleşiyor. Sebeplerin tesirsizliği, Yaratan’ın gerçek tesiri karşısında gölgeleşiyor. Yalnız Bir’e yönelme, Bir’i görme, Bir’i isteme gerçek gayeye dönüşüyor. Bu gaye hayat oluyor, bu gaye her yanı kaplıyor ve benim sefil isteklerime, şikâyetlerime, şükürsüzlüğüme dar dünyamda yer kalmıyor. O varsa her şey yarar. “Kim Allah içinse, Allah da onun içindir” hakikati bütün her yanda bir güneş gibi parlıyor.

25. Lem’a Hastalar Risalesi ismi ile meşhurdur. Ama sabra ve devaya dair yazılan muhteşem bir güzellemedir bence. Ümidini yitirenlere, sabrı tükenenlere, canı gırtlağına gelenlere adeta can suyu hükmündedir. Her ne kadar dünya dillerine çevrilse de keşke bütün ümidini, inancını, sabrını yitiren herkese bu hakikatleri duyurabilseydik! Yirmi beş adet muhteşem reçeteden, terapiden, ümit kâsesinden oluşuyor. Bazı önyargılı bakışları ve peşin hükümleri altüst ediyor. Akıl, kalp ve ruh ufkunda sadece ikna edici değil, iman artırıcı bir tur yaptırıyor. Kıyamete kadar hasta olanlara çok cömert ve şifayap bir geçmiş olsun ziyareti gerçekleştiriyor. Musibetleri, hastalıkları şirin bir misafir gibi karşılama ve yolcu etme bilgeliğinin sırlarını veriyor. 25. Lem’a, aldatmaz bir nasih ve ikaz edici bir mürşid olarak tam karşımızda duruyor.
Merak etme, sabret!
Sabret, belki şükret.
Şikâyet etmedikçe binler sevaplı ibadettir hastalıklar, musibetler.
Teşekki (şikâyet) değil, teşekkür et.
Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur.
Gerçek mülk sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Vücudun senin mülkün değildir.
Sen açlıkla Rezzâk (rızık veren) ismini tanıdığın gibi, Şâfî (şifa veren) ismini de hastalığınla bil.
Hastalıklar birer hediyye-i Rahmânî’dir. Gafletten kurtuluşa vesiledir.
Elemin zevâli (bitişi) lezzettir.
Karanlık olmazsa ışık bilinmez, hastalık olmazsa sağlık bilinmez.
Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır. Bu dünyada dahi kalp, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır.
Allah’ı tanımayanın dünya dolusu belâ başındadır.
Ecel mukadderdir (takdir olunmuştur), tagayyür (değişme) etmez.
Hastalığın hafiflemesini istersen, merak etmemeye çalış. Hastalığının geçeceğini düşün. Merak, hastalığı ikileştirir, kalbe mânevî başka hastalıklar verir.
Şikâyet, musibet ve hastalıkları artırır.
Gelmemiş günleri düşünüp sabrını dağıtma. Geçmiş geçti, gelecek gelmedi.
Eğer hastalığın mânâsı güzel olmasaydı, Allah sevdiği kullarına hastalık vermezdi.
Hastaları, musibetzedeleri anlamak, empati yapmak için merhameti, şefkati tekrar hatırlatır.
Hastalık ve musibet, duânın vaktidir; sonuç veya şifa, duânın neticesi değildir. Allah verirse fazlından, merhametinden verir.
Şikâyet bir haktan gelir; senin bir hakkın zayi olmamış ki şikâyet edersin, belki çok şükür borcun var ki yapmadın.
Sâni-i Hakîm farklı farklı nakışlarını gösterir. Hastalık ve musibetler görevli bir memur gibi vazifesini yapar ve giderler.
Gayet şifalı, her derde deva bir ilaç, kudsî bir tiryak isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz.

Hastalıklar ve sıkıntılara karşı ancak bu kadar enfes bir deva güzellemesi yapılabilir. Hayat ırmağı içinde sular her zaman sakin akmıyor. Bazen insan kendini kocaman yerkürede yapayalnız hissedebiliyor. Bazen aynı inancı paylaştıklarıyla ağır imtihanlardan geçebiliyor. Bazen hadiseler, bazen de hastalıklar en acı yüzleri ile karşımızda bir heyûlâ gibi dikiliyor. Ama ne olursa olsun hakikatin peşinde olanların yolculuğu devam ediyor. Başımıza ne gelirse gelsin unutmayalım ki, bizden önce de bu dertler vardı. Derdi veren devâyı da veriyor, yeter ki nerede arayacağımızı bilelim.
26 Ağustos 2025 11:07
DİĞER HABERLER