Die Welt: İdlib’in düşmesi Türkiye’ye büyük bir darbe olur

Alman medyası şu sıralar gözünü İdlib’de olup bitenlere dikmiş durumda. Özellikle gazeteler, Ankara’nın İdlib konusunda köşeye sıkıştığını yazdı. Türkiye’nin Rusya ve Esad karşısında seçeneksiz kaldığına vurgu yaptı. Bunlardan biri olan Die Welt Gazetesi, Tahran zirvesini ve sonuçlarını yazdı.


Türkiye, İran ve Rusya görüşmesinin çöktüğünü belirtti. Erdoğan’ın toplantıda, pasif bir görüntü çizdiğini belirten gazete, Ankara’nın toplantıda devre dışı bırakıldığına dikkat çekti.

Moskova’nın Ankara’nın desteklediği grupları İdlib’de yok etmeye kararlı olduğuna işaret etti. Ve şu notu düştü:

“Üçlü zirve ortaya çıkan bir fotoğraf vardı. Erdoğan tamamen çaresiz bir görüntü ortaya koydu; öyle ki, sadece tepside kendisine ikram edilen yemişleri dalgın bir şekilde karıştırmakla yetindi."

Alfred Hackensberger tarafından kaleme alınan yazının tamamı şu şekilde:

“İran, Rusya ve Türkiye arasında yapılan pazarlık çöktü. Rus savaş uçakları, İdlib’i bombalıyor. Suriye medyası, İsyancıların son kalesine askeri harekatın başladığını duyurdu.

Göğe doğru gaz ve asitli dumanlar yükseliyor, binalar arasında ateş yumağı şeklinde büyük patlamalar meydana geliyor. Cumartesi gününden itibaren Rus savaş uçakları isyancıların son kalesi İdlib’i bombardıman altında tutuyor. Suriye ordusuna ait helikopterler, çivi, benzin ve patlayıcı maddelerle doldurulan tonlarca ürküten fıçı bombalarını şehrin üzerine bırakıyor.

Eş zamanlı rejim güçleri ağır toplarla bölgeyi ateş altında tutuyor. Saldırının asıl hedefi, Suriye’nin güneyindeki isyancıların bölgesi. Kara hareketine dair henüz bir işaret yok. Fakat rejim medyasının duyurduğu gibi kara harekatı bir kaç gün içinde, bir kaç koldan birden başlayabilir. İdlib’e yönelik başlatılan askeri operasyonun haftalarca sürebileceği yönünde spekülasyonlar yapılıyor.

Yapılan korkunç hava saldırıları ve topçu ateşleri, Suriye ordusunun kara harekatını öncesinde mevcut direncin kırılmasını ve sahayı yumuşatmayı hedefliyor. Türkiye dış siyaseti açısında hassas bir yeri olan İdlib’e, kara harekatı başlarsa, bu türkiye için büyük bir kayıp ve darbe olur. Ankara, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana bölgedeki isyancıları, finanse etti, silahlandırarak koruyuculuğunu üstlendi.

Onların radikal yada  modern olmasına dair bir ayrıma zerre kadar dikkat edilmedi. Ankara kendi isyancılarını, tıpkı kuzey Suriye’de nefret ettiği Kürtlere karşı paralı asker olarak kullandığı gibi, bugüne kadar farklı bölgelerdeki isyancıları da kendi iktidarına bağlı bir güç olarak gördü.

2017 yılında ise bu gruplardan ‘Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturdu. Şu anda İdlib’de sadece Türkiye destekli silahlı gurupların yenilgisi söz konusu değil, aynı zamanda onların yok oluşu da söz konusu. Çünkü Rusya ve Suriye rejimi kısa bir süre önce onların terörist olarak gördüklerini ilan ettiler. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lawrow’un deyimiyle, “çıbanın kökü kazınmalı”.

İdlib’deki bu yeni gelişme  şaşırtıcı değil. Rusya, İran ve Türkiye arasında yapılan üçlü zirve ortaya çıkan bir fotoğraf var. Bu resimde, Erdoğan tamamen çaresiz bir görüntü ortaya koydu; öyle ki, sadece tepside kendisine ikram edilen yemişleri dalgın bir şekilde karıştırmakla yetindi.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus ve ve İranlı mevkidaşlarıyla yaptığı konuşma hiç iyi geçmedi. 300 bin rejim askeriyle sarılan İdlib’in kaderi konusunda ortak bir karar verilmesi gerekirdi, fakat ortak zirvenin sonunda öne çıkan bir konuşma yok.

Türkiye sadece kendi dilek ve temennisini ifade etmekle yetindi, Erdoğan, İdlib’de ateşkes talebini dile getirdi. ‘İdlib’e yönelik bir operasyonun bir katliama ve insani bir trajediye yol açar’ yönünde bir savunma yapmakla yetindi. Öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın isyancılarla pazarlık için zamana ihtiyacı var.

İsyancılar, istisnasız Ankara tarafından kurulmuş olan ‘Ulusal Ordu’ya entegre olmak zorundalar. Ancak bu şartla, bu gruplar, İdlib’den Türkiye’nin kontrolü altındaki kuzey Suriye geçişine izin verilir. Ancak Rusya, kategorik olarak İdlib’de ateşkesi reddediyor.

Kremlin lideri Putin, ‘teröristlerin çıkışına izin vermek bizim için bu kabul edilemez’ diyor. Putin “teröristler” diyerek aslında, El- Kaide ile yakınlı olan bütün grupları kast ediyor. Bölgede elbette bu kategoride yer alan çok sayıda grup var.  Bunlar arasında şehrin yüzde 60’nı kontrol eden Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) grubu yer alıyor.

Örgüt eskiden ‘El- Nusra Cephesi’ ismi altında anılıyordu. Bu cihadist silahlı gruplar altında hareket eden ve birlikte savaşan Avrupa’dan gelen binlerce kişi de var. Hollandalı bazı Cihadistler, yüzünde maskeyle sosyal medyada paylaştığı videoda ‘ biz şehit olana kadar Suriye halkını savunacağız’ diyor.

İdlib’de konuşlandırılan Türk askerlerinden henüz bir tepki gelmedi. Türkiye, Suriye sınırları içerisinde isyancı grupların bulunduğu bölgelerde 12 askeri gözlem noktası bulunduruyor. Bu gözlem noktalarında hava saldırılarına karşı tam teçhizatlı modern hava savunma sistemleri duruyor.

Öyle görünüyor ki, Erdoğan, her an Suriye ordusuyla karşılaşmak zorunda kalabilir ve özellikle de Rusya yoldan çekilebilir. Putin’in ateşkes talebini reddetmesinden bir kaç saat sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Twitter hesabında ‘Biz buna ne seyirci kalacağız, ne de bu oyuna dahil olacağız’ paylaşımında bulundu.

Bu ne anlama geliyor? Bu göndermenin özünde Türkiye’nin sessiz kalmayacağı mesajı var. Sonuç olarak Erdoğan pazarlık içinde yer almayacak ve askeri seçeneği de tamamıyla hesaptan çıkarmış değil. Bunun anlamı gerginlik tırmanacak ve bölgede hesap edilmeyen sonuçlar ortaya çıkacak.  Ankara, sadece İdlib’deki isyancı grupları üzerindeki nüfuzunu kullanmaya çalışacak.

Oradaki gruplar, Türkiye’den bağımsız olarak uzun zamandır kendi gelir ve silahlarını temin etmiş durumdalar. Ankara, saldırı başlamadan önce, mümkün olduğunca elini çabuk tutarak, üstlendiği görev ve misyon için ikna çalışmalarına başlamalı. Türkiye’nin ödevi yeni olan bir şey değil. En son Şam ve Dara da olduğu gibi Güney Suriye’de ağır silahlara sahip olan isyancıların silahlarını teslim etmesinde aracı olabilir. Çekilme sırasında refakatçi görevini üstlenebilir.

Bu model, her şeyden önce hiçbir tavize vermeden İdlib’de yenilenerek hayata geçirilebilir. Putin Tahran’da çok açık bir şekilde isyancıların İdlib’den basit bir şekilde çekilmesine izin verilmeyeceğini dile getirdi. Türkiye, en yüksek ihtimal bu grupların bir kısmına ulaşabilir.

İdlib halkı için Iran, Rusya ve Türkiye zirvesi, bir hayal kırıklığı oldu. Hafta sonu, binlerce Türkiye’nin saldırılarına kişi sokağa çıkarak, Rejimin ve Rusya’nın müdahalesini protesto etti. Dara’dan göç eden ve arap televizyonuna konuşan bir genç ‘Türkiye bizi askeri harekattan korumalı. Biz Esad kontrolündeki topraklara göç etmek istemiyoruz’ diyor. İnsanlar Esad rejimi tarafından muhalif olarak hapse atılmaktan korkuyor.

Bu yüzden Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, İdlib’de yaşayan insanlar için istenilen düzeyde göç koridoru oluşturulmadığını belirtiyor. BM Temsilcisi, ‘Göç edenler için bir rotanın olması ve gideceği yerler konusundaki tercihlerini özgür bir şekilde kendileri karar vermeli’ ifadesini kullanıyor.

Eş zamanlı olarak özel görevlendirilmiş bütün savaşçıların öldürülmesine, özellikle de  radikal İslamcıları öldürülmesini onaylıyor. Kısa zaman zarfı içinde şehir sakinleri, bölgeden çıkarılmalı ve onlara yönelik bir saldırı gerçekleştirilmemeli. Mistura bunun özellikle de Türkiye’nin garantörlüğünü üstlendiği Nusra Cephesi için geçerli olmasını talep ediyor.

Bu kulağa pek gerçekçi gelmiyor. Çünkü eski El Nusra Cephesi, şu ana kadar savunma pozisyonundan hiç bir zaman vazgeçmedi, yıllarca çalışmalarını gizli bir şekilde sürdürdü.

Eğer Nusra savaşçıları, yaşam alanında hiç bir işlevi kalmamış veya bulundukları yerlerde izole edilmiş veya yok edilmişlerse, bu durum onlar için askeri açıdan büyük bir şans. idlib’deki bir aktivist olan Ahmed, WhatsApp üzerinden ‘biz uzun süre onlara karşı savaştık’ diyerek İdlib’de saygınlığı olan radikal İslamcıların kalmadığını belirtiyor.

Ardından ‘Ama bizim şu anda onlara ihtiyacımız var. kimse şehrin askeri olarak yerle edilmesine istemiyor.’ eklemesinde bulunuyor. Aksi taktirde rejim güçleri, herkesin çok değer verdiği İdlib’e çok hızlı bir şekilde girer. Askeri harekat karşısında bütün isyancı gruplar, birlikte hareket edecek gibi duruyor. Onlar, daha önce kiminle, nasıl bir düşmanlıkları olduğuna bakmadan, ortak askeri cephede birlikte direniş sergileyecekler.  

Ankara’nın uzun süre desteklediği Ahrar el-Şam örgütünün komutanı Ali Basha, ‘İdlib, Rusya için cehennem olacak’ diyor. Doğrusu bu gönderme pek de ‘cehennemi’ karşılamıyor. Ancak şu da bir gerçek ki, isyancıları savaşmadan, İdlib’den çıkışa razı etmek, Türkiye için çok da kolay görünmüyor.

Çünkü bir kere, gelir tepesinde duranlar, sonuna kadar savaşmak istiyorlar. Daha önce Halep, Şam, Dara ve Guta’da olduğu gibi kimse şehri Rusya ve rejime teslim etmek istemez. ABD Devlet Başkanı Donald Trump,  gerçi garantiye aldı. Trump, İdlib’de neler olup bitiğine bakacak. Ancak ABD olası karşı harekatı, elbette öncelikle Rusya tarafından reddedilecek.”
09 Eylül 2018 18:50
DİĞER HABERLER