Diktatör mü tehlikeli, Nükleer Bomba mı?

Diktatörlerin insanlık için, toplumlar için atom bombasından çok daha zararlı olduğu ve kalıcı hasarlar bıraktığı görülecektir.

Siyaser Bilimcisi Doç Dr. Mahmut Akpınar TR724.com'da kaleme aldığı yazıda 'Diktatör Rejimleri ve liderleri ' analiz etti... 
İşte o analiz..  


Pek çok ülke nükleer silaha karşı tedbirler alır, yatırımlar yapar, sığınaklar inşa eder. Ama kimse diktatörlerin açabileceği zararlara, tahribata karşı aynı duyarlılığı göstermez. Oysa diktatörlerin musallat oldukları toplumlara zararı atom bombasıyla kıyaslanmayacak kadar büyük ve tahrip edicidir.

Nükleer bomba tarihte II. Dünya Savaşı sonunda sadece Japonya’ya karşı kullanıldı; 140.000 kişi hayatını kaybetti. Sivilleri, diğer canlıları, çevreyi hedef alan vahşet içeren, insanlık dışı bir saldırıydı. O günden bugüne pek çok devlet nükleer silahlara karşı korunmak ve nükleer silah edinmek için parasını-mesaisini harcıyor. Ama diktatörler insanlık tarihi kadar eski. Zararları ise ölçülemeyecek kadar büyük. Ne var ki diktatörlere karşı toplumlar o kadar duyarlı değiller. Diktatör fikrine, dünya görüşüne yakınsa tercih bile ediliyor; destekleniyor.

Basit bir kıyaslama yapıldığında diktatörlerin insanlık için, toplumlar için atom bombasından çok daha zararlı olduğu ve kalıcı hasarlar bıraktığı görülecektir. Kazıklı Voyvoda’yı, Cengiz Han’ı, İslam tarihindeki meşhur Zalim Haccac’ı, Yezid’i bir yana koyalım. Son 70-80 yıl içinde çıkmış bazı diktatörlere ve onların faturasına bakalım:

MAO ZEDONG: Çin Komünist Devrimi’nden sonra iktidarının ilk 5 yılında 5 milyondan fazla insanı idam ederek veya çalışma kamplarında öldürdü. “Çin’i endüstriyelletireceğim” derken 20 milyondan fazla insan açlıktan öldü. “Eğitim hamlesi” yaptı, ülkedeki bütün aydınları öldürdü. Toplamda 50 milyon insanın ölümüne neden olarak tarihin en kanlı diktatörü olmayı hak etti.

ADOLF HİTLER: Almanları bütün Avrupa’nın hâkimi, kendisini de yeniden kurmayı hayal ettiği Kutsal Roma’nın Sezarı yapabilmek için giriştiği diktatörlük macerasında 17 milyon insanın ölümüne, tüm Avrupanın yıkılmasına neden oldu.

JOSEF STALİN: 1924’te geldiği iktidarda yaklaşık 30 yıl kaldı. 20. yüzyılın en etkili siyasi figürü oldu. Hakkında 1000’den fazla kitap yazıldı. Ama tarihe diktatör olarak geçmekten kurtulamadı. Zira araştırmacılar Stalin’in öldürdüğü, ölümüne sebep olduğu insanların sayısını bile bulamıyor. Stalin döneminde öldürülen insanların sayısı 24-60 milyon arasında değişiyor. Geniş Sovyet coğrafyasında sürgünlerle yerinden ettiği halkların haddi hesabı yok. Kırım’lılar ve Ahıskalılar bizim de bildiğimiz örneklerden ikisi. Stalin her diktatörde bulunan narsisizme sahipti. Ölmcül bir hastalığa düştüğü kendine bildirildiğinde vazgeçilmez olduğunu gösteren şu cümleleri sarfedecekti: “Ben ölümüme üzülmüyorum, ama benden sonra zavallı Rus halkı ne yapar onu düşünüyorum”

POL POT: 1970’li yıllarda Kamboçya’yı yöneten bütün eğitimlileri, gözlüklüleri kesen meşhur diktatörün Fransa’da lisans üstü eğitim aldığı pek bilinmez. Pol Pot iktidarı ele geçirince bütün okulları kapatıp işkencehaneye çevirmiş, insanları pirinç tarlalarında köleler olarak çalıştırmıştır. O dönem itibariyle 7 milyon olan ülke nüfusunun beşte birini (1.7 milyon kişi) öldürmüş, kafataslarından, kemiklerden kuleler yapmıştır.



***

Diktatörlerin sayısını ve zulmünü, cinayetlerini artırmak mümkün. İsterseniz bir de bizim coğrafyanın yakın zamanda ülkelerini heder etmiş zalimlerine bakalım.

SADDAM: 2003 ABD işgalinin ilk dönemlerini hatırlayın. Irak halkı Saddam için “canımız kanımız sana feda!” diyerek tekbirler getirerek destekliyorlardı. 30 yıl süren iktidarı boyunca Saddam’ın infaz ettiklerinin öldürdüklerinin hesabını bilemiyoruz. Ama diktatörlüğünü korumak için ülkesini soktuğu son macerada Irak kaosa saplandı, 600 bin sivil öldü. Milyonlar yerinden edildi, sakat kalanları, evini işini kaybedenleri bilmiyoruz. Daha kötüsü Irak etnik ve mezhebi olarak paramparça oldu ve hala herkes birbirine düşman. 2006 yılında Saddam kendi çıkardığı kanunlara göre yargılandı ve idam edildi. Kendisine ve ailesine sefa sürdürmek için kullandığı diktatörlük ne ona yaradı ne Irak halkına! Bütün ülkeyi onlarca nükleer bombanın veremeyeceği hasarla tahrip etti ve yıkılıp gitti.

KADDAFİ: Allah’ın Libya’ya verdiği imkanlarla dünyaya hava atan, megalomanyak hislerini tatmin eden bir diktatördü. Bir menfezde perişan şekilde ölmekle kalmadı; bugün ülkesi hala ağır bir iç savaş içinde. Çünkü tek adama bağlı ve bağımlı yaşamış, başka çözümleri öğrenememiş toplumlar diktatörlerden sonra birlikte yaşamayı ve geçinmeyi de beceremiyorlar.

ESED AİLESİ: Baba Esed, 30 yıl Suriye’yi kendine sadık etnik bir azınlıkla ülkeyi despotça yönetti. Oğlunun demokratikleşmesi, ülkeyi dünyaya açması bekleniyordu. Batının zorlaması, AKP’nin itmesiyle çözüm yolları tıkandı ve Suriye bugünkü içler acısı hale sürüklendi. Esed iktidarını, koltuğunu korumak için her güçle anlaştı ve ülkesini kan gölüne çevirmekten çekinmedi. Bugün ne Esed ne de hasımları için yaşanacak bir Suriye kalmadı. Suriyelilerden içerde kalanlar aç biilaç ve perişan. Bir diktatörün ayakta kalma arzusu ile onu devirmek isteyen güçler arasında preslendiler. 4-5 milyon Suriyeli ise vatanından uzakta, sürgünde zor şartlar altında yaşıyor.



***

Diktatörlerin zararı ne tabii afetlerle ne de nükleer bombalarla kıyaslanamaz. Tabii afetlerin bazen büyük yıkımları olur ama toplumda birliği-beraberliği yardımlaşma, paylaşma duygusunu, merhameti geliştirir. Bir nükleer saldırıya maruz kalan ülkede de büyük yıkım olur, canlı cansız pek çok unsur, çevre zarar görür ama milli birlik şuuru, tarihi bilinç oluşur. Sosyolojik olarak yararlı sonuçlar çıkabilir.

Oysa diktatörler canlılara, insanlara, çevreye zarar verdikleri gibi toplum barışını, milli birlik, merhamet, paylaşım gibi duyguları, iyi yararlı her şeyi tahrip ederler. Mesela kaç atom bombası atsanız Irak’ı, Suriye’yi bu hale getirebilirdiniz? Veya Libya’yı?

Diktatörler atom bombasından çok daha tehlikelidir; zira onlar kaybetmemek için her şeyi yapar. Milleti böler, iç savaş çıkarır, katliam yapar, ülkeyi soyar vs.

Diktatörün hırsı, kirlenmişliği ne kadar büyükse zararı o kadar çok olur. Kaybetmeye başladıklarında “ya benimsin ya da kara toprağın” yaklaşımıyla tüm ülkeyi yakmak, bütün milleti tüketmek dahil yapmayacakları şey yoktur!

Esed, Saddam, Kaddafi zaten demokrasinin, hukukun ve bunlara dair beklentilerin olmadığı coğrafyalarda idiler ve gitmemek için kendileri dahil her şeyi yaktılar. Peki bunca demokrasi tecrübesine, parlamento geçmişine rağmen Türkiye’nin kirli ve muhteris birine ülkenin bütün yetkilerini devretmesini ve bunu izlemesini nasıl yorumlayacağız?

Şu anda Türkiye otoriter yönetimle diktatörlük arası geçiş noktasında. Hızla tam diktatörlüğe evriliyor. Maalesef diğerleri gibi Erdoğan da seçimle, normal yollarla gitmeyecektir. Çok fazla kirlendi, problemli iş ve ilişkilere bulaştığı için ülkeyi bölmekten, yakmaktan, iç savaş çıkarmaktan çekinmeyecektir. Türk halkı kendi eliyle bu gücü böylesi bir kişiliğe teslim etti. Bundan sonra içine düştüğü sarmaldan kurtulmak için ya ilahi bir lütüf-inayet bekleyecek veya sıkışmış bir diktatörün ülkeyi tahrip etmesine seyirci kalacak!

Atom bombası bir defa atılır ve biter. Ardından hasarı gidermeye, yaraları sarmaya çalışırsınız. Ama diktatörler bir toplumun başında sürekli patlayan ve habire hasar açan nükleer bombalar gibidir. Hasarı, zararı her alana ulaşır ve etkisi artarak devam eder. Eğer toplumda yeterli bilinç, direnç ve mücadele kararlılığı gelişmezse diktatörlükler kurumsallaşır ve nesiller boyu toplumun tepesinden inmez.

16 Eylül 2017 13:45
DİĞER HABERLER