Gazeteci Yazar Ufuk Yiğit Samanyoluhaber.com da yayınlanan analiz yazısında Diktatörler ve arkalarında bıraktıkları yazdı
Diktatörler ve arkalarında bıraktıkları
Zamanın ve toplumların şartları göz önünde bulundurulduğunda tarihi genellemeler yapmak pek doğru olmayabilir. Ancak dünyanın yakın tarihi, bütün diktatörlerin tarih sahnesinden silinirken arkasında büyük bir yıkım bıraktığını ortaya koyuyor.
Halen dünyadaki birçok ülkede -yönetim şekli olarak kendilerini nasıl adlandırırlasa adlandırsınlar- diktatörlükler hakim. Afrika'da birçok ülke, Küba, Venezüala, Kuzey Kore ve Rusya ilk akla gelenler.
Kimilerinin kahramanı olmakla beraber binlerce insanın katledilmesinden sorumlu Castro'nun Küba'sında yıllardır insanlar ülkeden kaçabilmek için hayatlarını tehlikeye atıyor.
Venezüela'da alışverişte ülkenin parası tartılarak hesaplanıyor.
Kuzey Kore'de kendi akrabalarını bile köpeklere yediren bir tip hüküm sürüyor.
Bazı Afrika ülkelerinde yaşanan işkence ve ölümler o kadar sıradan ki çoğu zaman dünyanın gündemine bile gelmiyor.
Şimdi Türkiye de bu listeye girmiş durumda.
Saraydaki zat ne kadar inkar ederse etsin yaşananlar bu saydığım ülkedekilerle aynı belki bazılarından daha kötü. İnsan hakları bitmiş durumda. Belli zümrelerin dışındakiler insan bile kabul edilmiyor. Ekonomi iflas etmiş ya da iflasın eşiğinde, eğitim dünyanın gelişmiş ülkelerinin kat kat gerisinde. Belki bir tek Rusya bu anlamda biraz daha farklı değerlendirilebilir. Konuyu tamamiyle siyaset ilmi uzmanlarına havale edip geçiyorum.
Aslında bahsetmek istediğim, diktatörlükle yönetilen ülkelerin özellikleri değil. Ben daha sonrasına dikkat çekmek istiyorum.
İşte hemen yanı başımızda Irak örneği. Saddam Hüseyin'in bir kanalizasyonda öldürülmesinin ardından kaos hiç bitmedi.
Libya'da Kaddafi de aynı akıbete uğradı. Ülke halen ateşler içinde.
Esed'in Suriye'si bütün dünyanın savaş alanı.
Hüsnü Mübarek döneminde zulüm üstüne zulüm gören Mısırlılar bugün Sisi yönetiminde çok mu mutlu?
Neticede ülkeler ve o ülkelerin halkları yaşadıklarını ve yaşayacaklarını bir ölçüde kendileri tayin ediyor.
Diktatörlüklerden çoğu dışarıdan müdahalelerle yıkılmış gibi görünse de ülkeyi o hale getirenlerin söylediği hep aynı.
''Bizi halk seçti.’'
Bunda haklılar da. Esas oyun zaten, diktatörlerin kendilerini kurtarıcı gibi gösterip halkı kandırmasından sonra başlıyor. Kendisini ve yakın çevresini abad etmenin dışında topluma korku ve şiddetten başka şey getirmeyen bir seçilmişlik. Sindirilmiş bir halk ve tamamıyla dışa kapanmış bir ülke.
Gün gelip tarih son sözünü söylediğinde diktatörlerden ve yönettikleri ülkelerden geriye her yönden harap olmuş bir vatan ve millet kalıyor.
Tabii hepten de ümitsiz olmamak lazım. Bu durumu tersine çevirebilmiş ülkeler ve milletler de yok değil.
En bariz örnek Almanya. Almanya’nın, dünyanın en acımasız diktatörlerinden birinin elinde milyonların ölüme sürüklendiği bir ülkeden, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline gelmesi, milletlerin geleceklerini nasıl değiştirebileceğinin göstergesi.
İtalya da Musolini'nin ardından demokrasiyi yüceltmiş ve hazmetmiş bir ülke. Hatta bir zamanlar AKP'lilerin hararetle savundukları temiz eller operasyonunu yapabilmesi bile halkın demokraside kararlılığını ortaya koymaya yeter.
Romanya daha dün denilebilecek bir zamanda Çavuşesku'yu kurşuna dizdikten sonra emin adımlarla demokrasisini inşa ediyor.
Peki siz nasıl bir ülkede yaşamayı hayal ediyorsunuz? Ortadoğu'da ateşler içinde, tükenmiş bir Türkiye'de mi, yoksa kendi değerlerini dünyayla buluşturup, demokrasiye sıkı sıkıya sahip çıkan, gelişmiş bir Türkiye'de mi?
İçinden geçtiğimiz zulüm döneminde bunları düşünmek zor olabilir ama bu diktatörlük, arkasında büyük yıkımlar bırakarak er ya da geç bitecek.
Ya sonrası?