'Dinyeper mucizesi' çok uzak: Batı’nın gerçeklerle yüzleşme vakti geldi

Rusya ve Ukrayna barış görüşmeleri için bir kez daha İstanbul'da bir araya geliyor. Dünya bu toplantıyı yakından takip ederken Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu da barış görüşmelerini ile Rusya ve Ukrayna merkezli gelişmeleri analiz etti.
Bu yazı zor ve uzun bir yazı oldu. Ukrayna ve Rusya heyetleri bugün (2Haziran) İstanbul’da tekrar müzakere masasına oturuyor. Fakat heyetler yoğun baskılar altında bir araya geliyor: hem cephelerde çatışmalar arttı, hem de uluslararası (ABD’nin ve AB’nin) yaklaşımlar değişti. Son bir hafta - on gün Rusya yoğun füze saldırıları yaparak Ukrayna’yı füze yağmuruna tuttu. Dün ise Ukrayna, uzun süre hazırlandığı söylenen dron saldırısı yaptı. Ukrayna güçleri, Rusya’nın iç bölgelerinde beş farklı bölgedeki askeri hava üslerine FPV dronlarla eş zamanlı saldırılar düzenledi. Askeri uçakların bulunduğu üslerde önemli hasarların geldiği bilgiler arasında. Rus ordusu anlık cevap verdi ve Dnipropetrovsk bölgesindeki Novomoskovsk eğitim sahasında konuşlu iki Ukrayna tugayına ait çadırlı kampa "İskender" füzeleriyle saldırı düzenlendi. Hedef alınan birlikler, 158. ayrı motorize piyade tugayı ile 33. ayrı motorize piyade tugayı olarak belirtildi ve çok sayıda Ukraynalı askerin hayatını kaybettiği açıklandı. Yani müzakere heyetleri bu şartlarda bir araya geliyor.

Kremlin kademe kademe el yükseltiyor

Ayrıca müzakere tarihi belli olduktan sonra taraflardan önemli açıklamalar ardı ardına gelmeye devam etti. Kremlin’in kademe kademe el yükselttiği gözlemlendi. Rusya'nın BM daimi temsilcisi Vasiliy Nebenzya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmada, Ukrayna'da ateşkes sağlanabilmesi için iki temel koşul öne sürdü. “Batılı ülkelerin Kiev rejimine silah tedarikini durdurması ve Ukrayna'nın seferberliği sonlandırması gerekiyor" ifadelerini kullanarak, Rusya'nın ancak bu şartlar karşılandığında ateşkesi değerlendirebileceğini belirtti.

Nebenzya'nın BM'deki açıklamaları Rusya'nın "güvenlik garantileri" talebini yeniden vurgulama olarak görmek gerekiyor.  Fakat Batı'nın silah desteğinin kesilmesi koşulunun Kiev için kabul edilemez olacağını; Ukrayna'nın seferberlik durdurma talebinin ise askeri kapasitesini doğrudan etkileyecek bir faktör olduğunu bütün dünya biliyor. Daha öncesinde ise, Reuters ajansının Kremlin'e yakın kaynaklara dayandırdığı bir haberinde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna ile barış masasına oturmaya hazır olduğunu, ancak bunun "her ne pahasına olursa olsun" şeklinde yapılmayacağını yazdı. Haberde, Putin'in büyük Batılı güçlerden yazılı taahhüt talep ettiği vurgulanıyor. Bu taahhütler arasında NATO'nun doğuya genişlememesi, Ukrayna, Gürcistan, Moldova ve diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinin ittifaka üyeliğinin resmen dışlanması yer alıyor.

Rusya'nın şartlarının Ukrayna ve Batı tarafından kabul edilmesi çok zor

Bilindiği üzere Moskova'nın müzakerelerde temel şartları şunlar: Ukrayna'nın tarafsız statüsü: Kiev yönetiminin NATO'ya üyeliğinin kesin olarak reddedilmesi ve 1990 Devlet Egemenliği Deklarasyonu'na uygun şekilde bloksuz bir politika izlemesi. Yaptırımların kaldırılması: Batı'nın Rusya'ya uyguladığı bazı ekonomik yaptırımların hafifletilmesi.
Donmuş varlıklar meselesi de masaya geliyor yani Ukrayna krizinin başlamasından bu yana Batı'da bloke edilen Rus fonlarının serbest bırakılması. Rusça konuşan nüfusun korunması önemli bir başlık: Ukrayna'daki Rus azınlığın haklarının güvence altına alınması. Ve Kırım, Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgelerinin Rus toprağı olarak tanınması.

Uzmanlar, Rusya'nın öne sürdüğü koşulların Ukrayna ve Batı tarafından kabul edilmesinin zor olduğunu belirtiyor. Özellikle NATO genişlemesi ve toprak tavizleri konusundaki taleplerin müzakere sürecini uzatabileceği ifade ediliyor. Ancak tarafların savaşın yıpratıcı etkileri nedeniyle diplomatik çözüm arayışlarını sürdüreceği de öngörülüyor. Bütün bunların yanında Kremlin’in el yükseltmesine küresel bir açıdan bakarak, Ukrayna krizine Batı'nın ezberindeki planın değişmesi gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Çünkü bu savaşın uzamasına bir sebep olarak bu detayı vurgulamak gerekiyor.

Bugün Batılı tarihçiler, 1920 yazında Polonya devletinin Kızıl Ordu'nun Varşova'ya ilerlemesini durdurup onu doğuya doğru itmeyi başardığı bir asır önce “Vistül üzerindeki mucizeyi” hatırlıyorlar. Yüz yıl sonra, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, benzer bir zafer özlemiyle; ‘‘biraz daha çaba, bir zorlama, bir hafta daha, bir ay daha dayanın, Rus askeri makinesi sendelemeye başlayacak, Donetsk ve Lugansk'a ve hatta Rostov ve Belgorod'a geri çekilecek’ söylemleriyle “Dinyeper mucizesi” yaratmayı konuşmaya başladılar. Ancak haftalar, aylar geçiyor, beklenen "Dinyeper mucizenin" tarihleri değişiyor, hep ileri bir tarihe erteleniyor, ufukta geleceği belirsiz bir tarihe doğru kayıyor. 

Batı’nın bir B plana ihtiyacı var

Batı, verdiği silahlarla Ukrayna ordusunu güçlendiriyor, ancak yine de olup bitenlerin genel resmini değiştiremiyor. Rus kuvvetleri, olağanüstü atılımlar olmasa da ihtiyatlı bir şekilde batı yönünde inatla ilerlemeye devam ediyor. Savaş alanındaki durum yavaş da olsa Moskova lehine değişiyor ve bu da Rusya'nın gelecekteki siyasi anlaşmalar için şartlarını sıkılaştırıyor, elini güçlendiriyor.

Peki Batı bu eğilimi tersine çevirebilir mi? Böyle bir şey, Batı’nın daha fazla bütçe ayırması demek olur ki Kiev'e yönelik askeri desteğin ölçeğinde keskin bir artış olması gerekir. Ancak bu durumda, NATO'nun Ukrayna ihtilafına doğrudan müdahil olması muhtemeldir. İşte o zaman Batı ve NATO’nın 20 yıllık Afganistan macerası çok büyük bir olasılıkla Ukrayna’da yaşanacak olayların yanında ‘bir çocuk oyuncağı’ gibi kalacaktır. Ateşkes ve hatta barışçıl bir çözümle ilgili herhangi bir kararın Kiev'de alınması gerektiği açıktır. Ancak, çok şey Batı'nın konumuna bağlıdır. Eğer "A Planı", yani Ukrayna'nın zaferi, giderek daha az gerçekçi görünüyorsa, o zaman Batı, görünüşe göre, şimdi sadece Moskova ile Kiev arasında değil, aynı zamanda Rusya ile Batı arasında en azından geçici bir uzlaşma sağlamayı içeren bir "B Planı" üzerinde düşünmelidir.

Batı’nın ‘Rusya’ argümanlarını desteklemeyen ülkeler var

Batılı liderler ve NATO, Rusya-Ukrayna krizinde yaşananların sorumluluğunu tümüyle Rusya'ya atfeden NATO görüşünü tüm dünyaya kabul ettirme çabaları sürüyor. Sonuç olarak çeşitli nedenlerden ötürü, Batı, ne Putin konusunda, ne yaptırımlar ne de Ukrayna'ya daha fazla silah tedarikiyle Rusya’ya karşı koyma konusundaki istekliliğini dünyanın geri kalanının da paylaştığını varsayamaz. Rusya'nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya başlattığı operasyondan bir hafta sonra Birleşmiş Milletler (BM) acil oylama yapmış ve 193 üye ülkeden 141'i Rusya’yı kınamış ancak Çin, Hindistan ve Güney Afrika da dahil olmak üzere bazı büyük ülkeler çekimser kalmayı tercih etmişti.

Batılı liderlerin, bu savaşın sorumluluğunu tümüyle Rusya'ya atfeden NATO görüşünü tüm dünyanın paylaştığına inanmaları hayal oldu yani. 

Rusya-Ukrayna krizinde çekimser kalan çok sayıda büyük ülkenin kendine göre farklı sebepleri ve okumaları olduğu ortaya çıktı. Buna ülkelerin pragmatik çıkarları diyebiliriz. Doğrudan ekonomik veya askeri çıkarlardan, Batı'nın ikiyüzlülüğü suçlamalarına ve Avrupa'nın sömürge geçmişine kadar birçok nedeni olduğu, her ülkenin Rusya'yı alenen kınamak veya Devlet Başkanı Putin'i kendinden uzaklaştırmak istememesi için kendine özgü nedenleri olabileceği anlaşılmış oldu.

1,4 milyardan fazla nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olan ve çoğu Ukrayna'daki haberleri tıpkı Rusya'da olduğu gibi devlet kontrolündeki medyadan alan Çin ile Rusya, bugün ortak hareket ediyor. NATO, Batı ve demokratik değerlerini, düşmanlıkla sınırlarına yaklaşan şekilde hor görüyorlar. Çin, Güney Çin Denizi'ne askeri genişlemesi konusunda ABD ile zaten çatışmalı konumda. Pekin ayrıca, Uygur nüfusuna yönelik muamelesi, Hong Kong'da demokrasiyi ezmesi ve gerekirse zorla "Tayvan'ı geri alma" ifadesi konusunda Batılı hükümetlerle çatıştı. Dolayısıyla Çin ve Rusya'nın NATO'da ortak bir düşmanı var ve hükümetlerinin dünya görüşü her iki ülkenin halkları arasında da paylaşılıyor.

Hindistan ve Pakistan, Rusya’yı kınama konusunda BM oylamasında çekimser kaldı

Hindistan ve Pakistan'ın Rusya ile sorun yaşamak istememesinin nedenleri var. Hindistan silahlarının çoğunu Moskova'dan alıyor. Ayrıca Çin ile Himalayalar'daki çatışmasında, Rusya'ya müttefik ve koruyucu olarak ihtiyaç duyabileceğini düşünüyor. Pakistan liderleri de ABD olmak üzere Batı'yı sert bir şekilde eleştiriyor. Pakistan da Rusya'dan silah alıyor ve kuzeyindeki yaşam alanı olarak gördüğü Orta Asya'ya ticaret yollarının güvenliği konusunda Moskova'nın desteğine ihtiyaç duyuyor. Hem Hindistan hem de Pakistan, Rusya’yı kınama konusunda BM oylamasında çekimser kaldı.

Ayrıca, özellikle Müslüman nüfusu çoğunlukta olan ülkelerde, birçok kişi tarafından paylaşılan yaygın bir kanı var: ABD'nin başını çektiği Batı'ya yönelik ikiyüzlülük ve çifte standart suçlaması. 2003'te ABD ve İngiltere, yıllarca sürecek şiddete yol açacak şekilde Irak'ı işgal ederek BM'yi ve dünya kamuoyunun çoğunluğunu baypas etmeyi seçmişti. Washington ve Londra ayrıca, Yemen'deki resmi hükümete destek için sık sık hava saldırıları düzenleyen Suudi Arabistan'ı silahlandırarak Yemen'deki iç savaşın uzamasına katkıda bulunmakla suçlanıyor.

Suriye'nin Kuzey Kore, Belarus ve Eritre ile birlikte Rusya'nın işgalini desteklemesi şaşırtıcı değil. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, ülkesi 2015'te IŞİD tarafından işgal edilme riskiyle karşı karşıya kaldıktan sonra ayakta kalabilmek için büyük ölçüde Rusya'ya güveniyor. Ancak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Batı'nın eski müttefikleri bile, BM oylamasını desteklemelerine rağmen, Moskova'yı eleştirme konusunda nispeten sessiz kaldılar. BAE'nin fiili hükümdarı Veliaht Prens Muhammed bin Zayed'in Vladimir Putin ile iyi bir ilişkisi var. Afrika'daki pek çok ülke açısından ise daha tarihsel başka nedenler de rol oynuyor. Konu daha da uzamaması için detaya girmiyorum…

Bütün bu anlatımlardan sonra şu soru akla geliyor: Batı’nın Rusya’yla olan tarihsel mücadelesinde Ukrayna’yı koçbaşı olarak kullanarak, vekalet savaşı yürütülerek, bir pazarlık aracına dönüştürülmüş olabilir mi? Eğer böyleyse Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların çok uzun yıllar devam edeceğini, artık Rusya’nın ‘Batısız’ yaşamaya alışması gerektiğini görmemiz gerekiyor. Başka bir açıdan Batı’nın Rusya’nın kaynaklarına ihtiyacı var, bu kaynaklara erişmek için Rusya’da bir sömürge yönetimi oluşturmaya veya Rusya’yı komprador seçkinlerin yönettiği bir ülke haline getirerek bu kaynaklara ulaşmayı başarana kadar Batının durmayacağı gibi bir izlenim de ortaya çıkıyor.
02 Haziran 2025 13:09
DİĞER HABERLER