İki senedir doları dizginlemek için dünyanın en yüksek reel faizini ödemek mecburiyetinde kalan Türkiye bütçe disiplinini kaybettiği için ilave risklerle de boğuşuyor.
Türk Lirası’nda kayıplar arttı. Kayıplar 6 Ekim 2017 itibarıyla ABD Doları için 3,64 TL, Euro için de 4,23 eşiğine geldi. Dolarda 3,64 eşiği geçildiğinde sıradaki fiyat 3,72 TL olacaktır. Euro da 4,25 üzerinde tutunduğu her gün 4,34 TL’ye göz kırpacaktır. Her geri gelişte bu seviyelere gidileceğini bilen şuurlu yatırımcı için döviz toplama fırsatı olacak.
Dolar ve Euro’nun yeniden kıymet kazanmaya başlaması sürpriz değil. ABD Merkez Bankası (FED), Ekim’den itibaren piyasadan ortalama 10-15 milyar dolar nakit çekeceğini ilan etmesine etti de Türkiye başka maceraların peşinde koştuğundan kimse oralı olmadı. Üstelik ABD’de faizler de artıyor. 2018’den itibaren Avrupa Merkez Bankası (ECB) da bankalara ‘parti bitti, dağılın’ diyecek.
İKAZLARA KULAK ASILMADI
Döviz açığı olan bir ekonomi için hayati kıymetteki ikazların ve adımların ıskalanmasının maliyeti haliyle kontrolden çıkıyor.
Ekonomist Semih Ardıç son dönemdeki Türkiye ekonomisini analiz etti... TR724.com'daki yazısında Türkiye'yi zor günlerin beklediğini anlatan Ardıç Dövizdeki artışın borçları katladığının altını çizdi..
İşte Ardıç'ın dolar euro ile birlikte ekonomi analizi...
Türkiye’nin dış borcu 431 milyar dolar. Özel sektörün varlıklarından mükellefiyetini düştüğümüzde 220 milyar dolar gibi insanın uykularını kaçıran devasa bir açık karşımızı çıkıyor. Bu kadar döviz açığı olan bir ekonomi ve hür teşebbüsün dolar ve Euro cephesinden gelen haberlere bîgane kalmasının izahı yok.
DIŞ BORÇ İKİ HAFTADA 95 MİLYAR LİRA ARTTI
Dövizdeki artışın borçları nasıl katladığının müşahhas misali şu: Ortalama Dolar/TL paritesi iki hafta evvel 3,40 TL idi. O gün dış borçlar için 1 trilyon 465 milyar liraya ihtiyacımız vardı. En son seviye 3,62 üzerinden hesap yaptığımızda tutar 1 trilyon 560 milyar lira oluyor. Dolar 22 kuruş, dış borçlar ise 95 milyar lira arttı. Bu kadar kısa müddette böylesine kabaran bir faturanın altından petrol ve doğalgazı olmayan bir ekonomi kalkamaz.
İki haftada 95 milyar lira kazanmadık ki bu paraları kimseye hissettirmeden ödeyebilelim. Türkiye ekonomisi ‘1 dolar=1 TL olacak’ diyerek bol sıfırlı maaş alan Saray müşavirlerinin ellerinde oyuncağa döndü. Ne dolar 1 TL oldu ne de borçlar azaldı.
YÜKSEK FAİZ BİLE ÇARE OLMADI
İki senedir doları dizginlemek için dünyanın en yüksek reel faizini ödemek mecburiyetinde kalan Türkiye bütçe disiplinini kaybettiği için ilave risklerle de boğuşuyor.
Ekseriyeti elinde bulunduran ve muhalefetin kürsü hakkını elinden alan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, 28 milyar liralık vergi paketini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde muhtemelen 50 milyar liraya yuvarlayacak. Hesabı düzleştirecekler. Ölümü gösterip vatandaşı sıtmaya razı edecekler. İktidarı kaybettikleri 7 Haziran 2015 seçiminden sonra bu taktiğe sarılmışlardı. Yine ‘Biz gidersek Türkiye elden gider’ masalını pazarlayacaklar. Oysa Hazine ilk defa bu sene ödediği borçtan daha fazla borç aldı. 114 milyar lira az gelince rakam 150 milyar liraya çıkarıldı. Borcu bedava vermiyorlar. Seneye ve akabinde faize en az 15-20 milyar lira daha fazla ödenecek.
BALLI İHALELERİN FATURASI
Bu fatura kabardı, zira Hazine garantili (araba geçse de geçmese de geliri garanti edilen) köprü, otoyol, kamu-özel ortaklığındaki şehir hastaneleri gibi iktidarın gözdesi firmalara verilen ihalelerin payını da not etmek lazım.
Zararın Hazine tarafından ödenmesi işin teknik tarafı. Vatandaş ödüyor bu paraları. Osman Gazi, Yavuz Sultan Selim köprülerinin Hazine’ye senelik yükü şimdiden 1 milyar liraya yaklaştı. Bu nasıl bir ihale ki işletme zararını işçi, memur, esnaf, çiftçi 81 milyon karşılıyor.
17/25 ARALIK 2013’TE DOLAR 4 KURUŞ ARTINCA…
17/25 Aralık 2013’te Yolsuzluk Operasyonu’nu itibarsızlaştırmak için AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘dolar 4 kuruş arttı’ serzenişi ile yan yana konulduğunda bugünkü manzara iflasın ta kendisidir.
O gün 4 kuruşluk artışı ‘sivil hükûmete darbe manşetleri’ ile tarif eden gazeteler iki haftada 22 kuruşluk artışı görmezden geliyor. Dile kolay 95 milyar liralık maliyet ve bunun haber kıymeti yok.
Türkiye’nin kur, TL’nin enflasyonu ve faiz cenahında mukavemet edemeyecek kadar çaresiz kaldığı aşikâr. Hal böyle iken Ankara’da kimse konforundan, şatafattan taviz vermiyor. Buna da ‘itibardan tasarruf olmaz’ izahatını getiriyorlar. İtibar borç altında zillete düşmekle kazanılmaz ki! Bugün borç alan yarın emir alır.
KUZEY IRAK’I DA MALZEME YAPTILAR
Şimdi bu iflası unutturmak için Suriye’ye yeni bir askerî harekât ya da Kuzey Irak üzerinden çıkarılacak sun’i bir gerilim yavaş yavaş tedavüle giriyor. Oysa mevcut riskleri çoğaltmaktan başka bir netice vermeyecek bu taktikler.
Malî risklere jeo-siyasî riskler ilave edildiğinde dolar ve Euro’da hiç tahmin edilmeyen seviyeler aşılabilir ki Türkiye böyle bir döviz şokunu kaldıramaz. Dün gösterge niteliğindeki 10 senelik tahvilde yüzde 12 oranı görüldü. Dolar yükselirken faizler de yönünü yukarı çevirdi. Borsa İstanbul 100 binin altına inmesin diye yapılan cambazlıkların seyrine doyum olmuyor. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi bu cambazlıklar da çöküşü durduramaz.
KATAR’DAN PARA GELMİYOR
Para muslukları hiç olmadığı kadar kapalı. Katar artık imdada yetişmiyor. ABD’de tevkif olunan Reza Zarrab’tan kalan bavul formülleri işlemiyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de ‘bizden uzak durun’ mesajları yolluyor. İran’a yeniden ‘ikinci evimiz’ demek de çare olmaz. Zira İran, Zarrab ile onun patronu Babek Zencani’nin üstlendiği para taşımacılığında Türkiye’de en az 15 milyar dolar kaybetti. İranlılar çalınan parayı geri almadan yeni bir sayfa açmayacak kadar devlet tecrübesini haiz.
İran’a yakınlaşmak için Erdoğan’ın Kuzey Irak’taki Kürtleri düşman ilan etmesi ise hüsran kelimesi ile izah edilebilir. Düne kadar Kürt petrolünü oğlu ve damadı vasıtasıyla İsrail’e satan Erdoğan ailesinin dillere destan tanker filosunun tedai ettirdikleri ortada dururken Türkiye’nin bu mevzuda zerre kadar tutarlı bir siyaseti inşa etme ve muhataplarını ikna etme ihtimali yok.
YÜZDE 50 FAKİRLEŞTİK
Dolar artarken borç faturası kabardığı gibi refah seviyesi de düşüyor. Son üç senede yüzde 50 fakirleştik. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) gece yarısı formül değişikliği dahi bu hakikati değiştiremez. O formül değiştirilmeseydi bugün millî gelir 8 bin doların altına inecekti. Oysa 11 bin doların fevkinde görünüyor.
Nasıl bir gelir artışı ise işsiz sayısı 7 milyonu aştı. Sektörlerinin devi firmalar bile birer birer batıyor. Türk Telekom gibi nakit zengini bir şirket dahi bankalara bir senedir kredi taksitini (540 milyon dolar) ödeyemiyor. En gözde sektör inşaattı. Orada da fiyatlar yüzde 30 geriledi. Turizmdeki kriz zannedildiği gibi geçmedi, derinleşiyor.
İFLASLA YÜZLEŞİYORUZ
Velhasıl Türkiye siyasî ve iktisadî iflasla yüzleşiyor. Bu makalenin mevzuu olmadığından iflasın içtimaî ve ahlakî veçhesine temas etmeyeceğim. Türkiye üzerine hesap yapan herkes iktisadî çöküşe odaklanacaktır. Ötesi maceraperestlik olur.
ABD’nin döviz musluğunu kıstığı bir iklimde Türkiye gibi çorak bir topraktan verimli bir hasat beklenemez. Esasında Bulgaristan’dan saman ithalatı ekonomideki tükenmişliğin hülasası… Oraya kadar düştük.
Dolar alan yanmadı, amma velakin bu söze kanıp bozduranların dili fena yandı. Türk Lirası’nın zor günleri hiç bitmemişti. Dövizin artçı sarsıntıları kısa bir mola verilmişti. O arada Türkiye’nin kaymağını sıyırıp aldılar.
Mola bitti. TL için zor günler kaldığı yerden devam ediyor.