Türkiye gündemini işgal eden “dönergeç mucizesi” iddiası fos çıkmaya aday. “Enerjisiz enerji üreten” makinenin babası Con Ahmet değil, Mehmet Doğruluk’muş
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ndan beri Erke Araştırmaları ve Mühendislik A.Ş adlı bir firma tarafından “ Bilimsel düşüncenin gücü” sloganıyla yapılan kampanyalarda “müthiş bir buluştan” söz ediliyordu. Bir sır gibi saklanan gizemli icadın mahiyeti, geçtiğimiz hafta medyatik bir toplantı ile kamuoyuna açıklandı. Buluşa göre, sırrı kendisinde saklı makine; petrol, su ve gaz olmadan enerji üretecek. “Erke Dönergeç” adı verilen bu aletin nasıl çalıştığının açıklanması ise ‘gizlilik’ gerekçesiyle “daha sonraya” ertelendi. Birçok bilim adamının anlamlandırmadığı için esrarengiz ‘şey’ ismi takılan makineyi firma 2007 yılında piyasaya sunacakmış. Gizemli makine büyük tartışmaya yol açarken, belirsiz bir icat için birçok emekli generalin de tanıtım toplantısında hazır bulunması anlamlandırılamadı.
BAKIRKÖY’DEN CON AHMET
Peki, enerji tüketmeden enerji üreten bir makinenin icadı mümkün mü? Konunun uzmanları, buluşun fizik kurallarına aykırı olduğunu ve böyle bir keşfin mümkün olamayacağını belirtiyor. Ayın uzmanlar bu keşfin bir geleneğe dayandığını, geçmişten gelen bir altyapısı olduğu konusunda da ortak görüş belirtiyorlar. Aslında geçmişe göz atıldığında, “enerjisiz enerji üreten” buluş yapma geleneğinin eskiden beri var olduğu ortaya çıkıyor. Erke’nin “Dönergeç” adını verdiği buluşun aynısını, onlarca yıl önce “Devr-i Daim” adını vererek icat ettiğini söyleyenler olmuş. Çok geçmişe de gitmeye gerek yok. Erke buluşunu açıkladıktan sonra Anadolu’nun dört bir yanından ‘mucitler’ ilk biz bulmuştuk diye ortaya atıldı. Yalnız ilkler ile son bulanlar arasındaki ilişki, ister istemez sonuçta ortaya çıkıyor. “Tarihe geçecek olan bu buluşların ürettiği enerji nerde?” sorusu ise hep cevapsız kalıyor.
Erke şirketinin buluş olarak sunduğu, “Dönergeç’ makinesini yıllar önce Con Ahmet adındaki birisi icat ettiğini ileri sürmüş. Ahmet’in makinesi de aynı şekilde enerji tüketmeden enerji üretme üzerine programlıymış. Ancak, Con Ahmet’in en büyük özelliği sadece ilginç makine fikri değil; aynı zamanda onun bugünkü adıyla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin en gözde hastası olmasıyla da bağlantılı. Türk psikiyatri tarihinin en önemli ismi olan Ordinaryüs Profesör Mazhar Osman’ın hastası olan Con Ahmet ismi daha sonra bir deyime dönüşür. Bu isim halk arasında “hiçbir işe yaramayan buluşlar” için kullanılmaya başlanır. Hikâyesi şöyle: Bir zamanlar Con Ahmet diye oldukça meraklı; ancak bilgisi biraz kıt birisi varmış. Con Ahmet “Bedava enerji makinesi yapacağım” diye tutturmuş. Demiş ki, “Bir aküyle bir motoru çalıştırır, bu motorla da bir dinamoyu ve dinamodan alacağım elektriğin bir kısmını da yine akü ve motora vererek geriye kalan enerjiyi ben kullanır ve sonsuza kadar mutlu yaşarım.” Con Ahmet, birazcık fizik bilgisi olanlar tarafından alaya alınmış ve tasarlamayı düşündüğü makineye de kendi adına ithafen “Con Ahmet’in Devr-i Daim Makinesi” denmiş.
72 YIL ÖNCE DEVR-İ DAİM
Aslında Con Ahmet anlattığı bu makineyi ne uygulamaya koyabilmiş ne de böyle bir projeyi hazırlamış. Sadece düşünmüş ve düşündüğünü herkese anlatmaya başlamış. Ondan geriye bir kanıt yoksa da ona atfen söylenen deyim ve tıbbın diline düşmüş gayriresmi bir ‘ekol’ kalmış.
Con Ahmet’in “Devr-i Daim’” makinesini hemen hemen aynı dönemde bir başkası daha düşünmüş. Ancak bu şahıs Ahmet gibi sadece söylemekle kalmayıp olayı bilimsel bir söyleme de dönüştürmüş. “Kendi gücü ile çalışan makinenin mucidi Mehmet Doğruluk” olarak kendisini tanıtan ilkokul mezunu bir fırıncı, hazırladığı şekilleri, projeleri uzun bir süre tanıtmaya başlamış. Yüksek meblağda para harcayarak ciddi bir tanıtım işine giren, sergiler açan Doğruluk, projesini ulaşabildiği bilim adamlarına sunmaktan da geri kalmamış. “BİLİM’DE İHTİLAL: denge-basınç-hareket ve yerçekiminde çözülmeler.” isimli bir kitabı da 1973’te basan Mehmet Doğruluk, kitabın kapağında çalışmasını anlatırken çok iddialı: “Fizik biliminin ‘imkânsız’ gördüğü, tüketime giren enerjilerin hiçbirini harcamadan kendi gücüyle çalışan makinenin ‘sırrı’ çözülmüştür.” Doğruluk, kitabın yazarı kısmına şu garip notu düşüyor: “Yazan: Unutulan bir insan; kendi gücüyle çalışan makinenin mucidi Mehmet Doğruluk.” Mehmet Doğruluk, kendi gücüyle enerji üreten “Devr-i Daim” icadını 1934 yılında planladığını, projelendirdiğini; ancak tam 36 yıl daha üzerinde çalıştıktan sonra “müthiş icadı” bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdiğini aktarıyor. Bu durumda “Dönergeç”in babası sayılacak olan Mehmet Doğruluk, “Fizik kanunları yoktur, fizik kuralları vardır” diyerek buluşunun termodinamiğe aykırı olmadığını izah ediyor.
KEŞİF HEZEYANIYLA GÜNDEMİ İŞGAL EDERLER
Kendisini, Sokrates ve Galile’ye benzeten Mehmet Doğruluk, buluşunu anlattığı kitabında “Garip dünyadan anonslar” başlığı altında projesinin ne kadara mal olacağını, ne kadar bir alanı kapsayacağını da izah ediyor. Devr-i Daim buluşu o dönemin parasıyla 2 milyona mal olacak, bin metrekarelik bir alanı kaplayacak, 45-60 ton ağırlığında, saatte 107 bin 800 kilometre hız ile çalışacaktı!...
Kitabın girişinde, kendisinin çevresiyle uyuşmadığını, sorunlar yaşadığını; bunun için bir şeyler yapmak istediğini, bu sebeple “ille de bir mutlak” aradığını aktaran Doğruluk, elektronik çağının bilginlerinin bir gün kendisini anlayacaklarını ve yanıldıklarını ifade edeceklerini de aktarıyor.
Kendi halinde sorunlar yaşayan Doğruluk’un buluşuna ciddi anlamlar yüklemesi ve bu uğurda her şeyini ortaya koyması tıp dilinde de karşılığını buluyor. 19. yüzyılda saptanan ‘keşif hezeyanı’ olarak tabir edilen hastalıkta, hasta umulmadık buluşlar ortaya koyduğu ve bunun için taraflar bile topladığını söylüyor. Bu geleneğin ise geçmişten günümüze Anadolu coğrafyasında yaygın bir belirti olduğu belirtiliyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ni kuran, modern psikiyatrinin babası olarak kabul edilen Mazhar Osman, toplumda infiale yol açan bu hastalarla ilgili o günlerden uyarıcı nitelikte bir teşhis koymuş gibi. Tababet-i Ruhiye (1947-Kader Basımevi) ismi kitabında Osman, “Kimi gıda almaya hacet kalmaksızın kuvvet veren mekanizma icat eder.” diyerek ‘keşif hezeyanı’ hastalarını tespite koyulur. Osman, daha sonra bu hastaların, kâşiflerin, keşiflerine karşı çıkanlara şiddetle karşı çıktıklarını ve nesi var nesi yok bu uğurda harcadıklarını aktarıyor. Ama Mazhar Osman’ın en önemli uyarısı, bu tür hastaların çok rahat gündemde kaldıklarına dair: “Keşif paranoyaklar icat ettikleri makineleriyle hükümeti de gazeteleri de halkı da her gün işgal ederler…”
Mazhar Osman’dan sonra onun yolundan giden Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi doktorlarından rahmetli Doç. Dr. Oğuz Arkonaç “Psikiyatrik Semptomlar ve Sendromlar” isimli kitabında keşif hezeyanı hastalığını şöyle tanımlıyor: “ Hasta ya evvelden icat edilmiş herhangi bir şeyi aslında kendisinin icat etmiş olduğunu veya yepyeni bir icatta bulunduğunu iddia etmektedir. Teknik gelişmelerin günümüzdeki hâkimiyeti büyüklük hezeyanlarında olduğu gibi keşif hezeyanlarının içeriğini de etkilemiş gözükmektedir. Bir zamanlar Con Ahmet’in Devr-i Daim makinesi olarak bilinen yakıtsız kendi kendine duran bir makine keşfetmek hezeyanı, artık noktanın hareketinde başlayan 5 boyutlu geometri keşfetme hezeyanına dönüşmüş gözükmektedir.”
Keşif hezeyanı hastalığına bağlı olarak çok sayıda insanın, “enerji tüketmeden enerji üreten bir makineyi icat ettiğini” söyleyerek ortaya çıktığı belirtiliyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Şef Muavini Psikiyatr Dr. Şahap Erkoç, imkânsız buluşların hastalara çekici geldiğini ve bunu kullanarak toplumu etkilemeye çalıştıklarını aktarıyor. Erkoç, keşif hezeyanlarını yaşayan hastaların çoğunda, enerjisiz enerji makine üretme eğilimi olduğunu aktarıyor: “10 yıl önce bir hastam vardı. Teknik bilgisi olmayan birisiydi. O da yakıtsız enerji üretebileceğini iddia ediyordu. Hatta birisini ikna etmiş, buna bir yer ayrılmış, bayağı bir masraf yapılmıştı. Uğraşlar verildi; ancak hiçbir zaman enerji üretilemedi. Bilim izah edemiyor diye ortaya atıyorlar. Çünkü fizik kurallarına aykırı ve bunun ispatı da olmaz zaten.” Keşif hezeyanı yaşayanların normalde çok düzgün giyimli, akıllı başında hatta çok zeki insanlar olabileceğini de sözlerine ekleyen Erkoç; “Normal zamanlarında işlerinde güçlerindeler. Bunlar buluşları için destek de bulabilirler. İnanan insanlar firmalar da olabilir. Projeleri uğruna büyük paralar da harcanır. Hatta icadı için Patent Enstitüsü’ne başvurup patent bile isteyenler var. Televizyonda birisi çıkmış, madde transferi yaptığını söylüyordu. Ve bu programlarda kendine yer bulabiliyordu. Daha da ileri derecede olanlar şizofrene kadar gidebilir.” şeklinde konuşuyor. Dr. Erkoç, bu ‘mucitlerin’ bazen uçak gibi var olan buluşları kendilerinin yaptığını iddia ettiklerini de aktarıyor.
Haşim Söylemez - Aksiyon