Samanyoluhaber.com yazarı, Rusya Uzmanı Arif Asalıoğlu Erdoğan'ın NATO zirvesi sırasında yaptığı diplomatik manevralarını analiz ettti
NATO zirvesi: Dostum Putin’den Joe Biden’a bir Erdoğan klasiği
ARİF ASALIOĞLU
Türkiye’de Mayıs ayında yapılan seçimler sonrası, AKP Hükümeti tekrar politikalarını Batı ile ilişkileri düzeltme refleksine girmiş gözüküyor. Oluşturulan yeni bakanlar kurulu ve verilen mesajlar şimdilik bu yönde. Ankara, Batı’yı memnun edecek bazı hamleler yapıyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine yeşil ışık; Erdoğan ile Zelenski arasındaki görüşme ve bu görüşmenin konuları; Ukrayna’nın NATO üyesi olması gerekliliği söylemi; Azak komutanların Zelenski’nin uçağı ile gönderilmesi gibi gelişmeler bu hamlelerden bazıları.
AKP Hükümeti için şu an birinci öncelik kriz noktasına gelmiş olan ekonomiyi düzeltmek. Mayıs seçimleri öncesi devlet hazinesi eksi rakamlara inmişti. Ve yine seçim öncesi halka verilen sözler var. Ayrıca 2024 baharında yerel seçimler yapılacak. Yani yaklaşık 7-8 aylık bir zaman içinde hükümetin bazı sonuçlara varması gerekiyor. En hızlı çözüm ise Batı kaynakları, oradan gelecek fonlar ve yatırımlar. Ukrayna savaşından dolayı ekonomisi bıçak üstü olan Rusya, bu konuda Erdoğan’ı kurtaramaz.
Erdoğan’ın AB’ye üyelik sürecinde gerçekten mesafe almak istediği konusu şüpheli. Ortak gümrük birliği ve ticaretin geliştirilmesi konuları anlaşılır. Belli bir süre içerisinde Türkiye’nin finansal daralması bu şekilde çözülebilir. Ama AB ile ilişkilerde daha ileri gidilmez diye düşünüyorum. Terör tanımı, insan hakları, basın özgürlüğü, yolsuzluklar gibi çok sayıda konuda mesafe alınması gerekiyor. Bu konular bizzat Erdoğan ve yakın çevresini de ilgilendiriyor. AB üyelik kriterlerinde birazcık mesafe alınması durumunda hemen önlerine onlarca ciddi dosyalar gelecek. Savaş içerisinde olan Ukrayna bile AB ile müzakerelerin neticesi olarak ülke içinde yolsuzluk operasyonları başlattı.
Erdoğan’ın niyetini iyi anlamış olan Batılı liderler finansal kartları açmış olmalılar ki, hemen zirvenin ardından ABD'li gazeteci Seymour Hersh, ana gündem maddelerinden olan "İsveç'in NATO'ya kabulü" hakkında, “ABD Başkanı Joe Biden'ın, NATO zirvesi öncesinde Erdoğan'ın İsveç konusundaki fikrini, IMF'den 11 ila 13 milyar dolar arasında kredi sağlayacağının sözünü vererek değiştirdiğini" iddia etti. Biden'ın Erdoğan'a verdiği söz sayesinde, İsveç'in NATO'ya katılmasına Ankara'nın itiraz etmeyeceğini belirten Hersh, "Erdoğan'ın, NATO ve Batı Avrupa ile daha iyi durumda olduğunu fark etmesinden daha iyi ne olabilir?" değerlendirmesi yaptı.
Rusya’nın NATO ile olan sınırı daha da genişledi
Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda Erdoğan’ın “Ukrayna NATO üyesi olmalı” açıklaması Moskova’yı şaşırttı. Çünkü böylesi bir açıklamayı Kremlin yönetimi beklemiyordu. Aynı şekilde Zelenski’nin uçağında Azov komutanların gönderilmesi de başka bir şok oldu. Uzun çatışmaların ardından Mariupol kentinin Rus askerleri tarafından kontrol edilmesi sonrası esir alınan ve ardından ikili anlaşma sonrası Rusya’dan Türkiye’ye gönderilen 5 Azov taburu komutanı Türkiye'den ülkelerine döndü.
Her iki konu hem Rusya basınında hem de resmî açıklamalarda sert tepkilere neden oldu. Bunun Türkiye ve Ukrayna ile varılan anlaşmanın ihlali olduğunu söyleyen Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Azov taburu komutanlarının esir değişimi anlaşması kapsamında çatışmalar bitene kadar Türkiye’de kalması için anlaşıldığını, ancak Rusya'ya Azov taburunun beş komutanının Ukrayna'ya nakledildiği konusunda kendilerine hiç bir bilginin verilmediğini söyledi.
Erdoğan’ın İsveç (ve öncesinde Finlandiya) kararı NATO'nun Rusya'yla olan sınırını daha da genişletmiş oldu. Rusya sınırındaki NATO silahları artış gösterecek. Baltık Denizi, NATO gölüne dönecek ve Rusya bu denize kıyısı olan ve NATO üyesi olmayan tek ülke konumuna düşecek. İsveç'in NATO'ya katılmasının Rusya'nın güvenliği konusunda olumsuz etkileri olacağını belirten Kremlin’den, "Finlandiya'da yaptığımız gibi benzer bir cevap vereceğiz. Avrupalılar NATO altyapısını Rusya sınırına kaydırmanın bir hata olduğunu anlamıyorlar." açıklaması geldi.
NATO ve G7 ülkelerinin Ukrayna için güvenlik garantileri açıklamaları ise Rusya’yı daha çok gerdi. Rusya'nın güvenliği açısından tehdit yaratacağını vurgulayan Putin, “Aslında, bu askeri operasyonun nedenlerinden biri de Ukrayna’nın NATO’ya katılma tehdididir.” ifadesini kullandı. NATO üyeliğinin Ukrayna'nın güvenliğine katkı sağlamayacağı düşüncesini paylaşan Putin, “Bunun Ukrayna’nın güvenliğini artırmayacağından ve genel olarak dünyayı çok daha savunmasız hale getireceğinden ve uluslararası arenada ek gerginliğe yol açacağından eminim. Bu nedenle, bunda iyi bir şey görmüyorum.” diye konuştu.
Rusya nasıl tepki verir?
Bütün bu gelişmelerde elbette ki Rusya Türkiye ilişkilerini ilgilendiren önemli hususlar var. Bir bütün olarak Moskova ile Ankara arasında devam eden uyum aksamaz kanaatindeyim. Azak komutanlarının iadesi gibi hassas bir konuda bile Kremlin işbirliği mesajını korudu. Kremlin Sözcüsü Peskov bu olayın, Rusya'nın Ankara ile Kiev arasındaki ilişkilerin gelişmesine karşı olamayacağını, ancak Moskova'ya karşı bir tutum olmamasını umduklarını söyledi.
Moskova'nın olanlarla ilgili açıklama beklediğini ve bunu sonraki anlaşmalarda dikkate alacağını kaydeden Peskov, Azov savaşçılarının serbest bırakılmasıyla ilgili durumun Türkiye'de bir gaz merkezi oluşturulmasıyla hiçbir ilgisi olmadığını, Rusya'nın Türkiye ile özellikle bu tür projelerde ilişkilerini sürdürme niyetinde olduğunu belirterek, "Bir kez daha tekrar ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilerimizi sürdürme niyetindeyiz. Gerçekten çok yönlü ve karşılıklı yarar sağlayan ticari ve ekonomik ilişkilerimiz var, işbirliğini sürdüreceğiz" dedi. Peskov, Türkiye'nin kolektif Batı’daki bazı ülkelerden farklı olarak Rusya ile diyaloğu üst düzey dahil sürdürdüğünü, Rusya Federasyonu'nun pozisyonunu netleştirmek için bu diyalog kanallarını kullanacağını sözlerine ekledi.
Yukarıda bahsettiğimiz “Türkiye’nin AB kriterlerinde çok mesafe alması gerekiyor” hususunu Moskova çok iyi biliyor. Ayrıca Türkiye’nin AB ilişkilerini düzeltme gayretinde Rusya’yı ileride rahatlatacak bir nüans var. Eğer ki Türkiye gümrük birliği ve ticarette AB ülkeleri ile rahat çalışmaya başlarsa, Trakya’da düşünülen gaz merkezi daha verimli çalışabilir. Ayrıca Rusya’nın serbest bıraktığı paralel ithalat Türkiye üzerinden daha da aktifleşmiş ve Türkiye ile Rusya’nın ticareti artmış olur.
Rusya’dan bu gelişmelere bir tepki gelecekse başka şekilde ortaya çıkabilir: mesela, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin pozisyonunu zorlaştıracak hareketlerde bulunabilir. Moskova’nın terör örgütü gördüğü Ankara destekli gruplara değişik müdahaleler olabilir. Aynı alan daraltması Kafkaslar’da olabilir. Ayrıca bu vakitten sonra Rusya, Ermenistan’ın yanında daha fazla yer alacaktır.
Rusya benzer bir tepkiyi Tahıl koridoruna mesafe koyarak yapmış oldu. Başka bir konuda, Türkiye ihtiyacı olan doğal gaz miktarının neredeyse yarısına yakınını Rusya’dan alması. Rakamsal değeri yaklaşık 25 milyar dolar. Ve Türkiye için piyasaya verilen rakamların altında verilmesi de artık sonlanabilir. Yeni anlaşmalar dünya fiyatlarına yakın olabilir.
Sonuç olarak, bir hafta boyunca yaşanan olaylar Erdoğan’ın pragmatik yaklaşımlarının bir sonucu. “Dostum Putin” dediği Rusya Devlet Başkanı ile seçim öncesi süreci başarılı şekilde atlatmıştı. Şimdi ise kendisine daha çok faydalı olacak “eski dostlarına” yöneldi. Belki Kremlin’i bir şekilde yine ikna edeceğini düşünüyor olabilir. Son yıllarda daha karmaşık konularda ortak yol bulunmuştu. Ayrıca mevcut konjonktür, Erdoğan’ın ABD ve AB ülkeleriyle şirin gözükmesini sonuç veriyor. Bu açıdan Ukrayna krizi ve tahıl anlaşması, Erdoğan için en elverişli konulardan. Önemli olan başka bir konu ise Erdoğan’ın liderlik karakteri ve liderlik anlayışı. Yakın bölgede, NATO’da, İslam dünyasında söz sahibi olmak isteyen bir lider karakteri var. Gerçekten Erdoğan’ın AB üyeliği istediğini zannetmiyorum. Ankara, AB ile üyelik şartlarını yerine getirmeye başlarsa hemen karşısına yüzlerce suç dosyaları çıkacak. Onun maksadı pazarlıkta koz elde etmek ve bir süreliğine bazı çıkarları korumak. Bu açıdan belki de Ağustos sonunda Putin’i beklemek yerine oraya gitmek ona daha mantıklı.