[Dr. Ali Demirel cevapladı] İç çekişmeler toplumda ne tür yaralar açar?

Samanyoluhaber yazarı ilahiyatçı Dr. Ali Demirel bir okurundan gelen soruyu cevapladı.

İç çekişmeler toplumda ne tür yaralar açar?
DR. ALİ DEMİREL | Samanyoluhaber 

Soru: “Son günlerde şahit olduğum çekişmeleri görünce, Üstad Hazretleri’nin “Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dahilî adâvetleri unutmak ve bırakmak” ifadeleri aklıma geldi. Bu ifadeleri nasıl anlamalıyız? Haricî düşmanlık karşısında dahilî düşmanlığı unutmak ve bırakmak bir esas mıdır?
 
Aslında esas olan sadece haricî düşmanların hücumu zamanında değil aramızda sürekli olarak kardeşliğin hakim olmasıdır. Genellikle ihtilâf sebebi sayılan mizaç farklılıkları, aslında insanların kaynaşması için onlara verilmiştir. 

İnsanlar arasındaki farklılıklar elin parmakları arasındaki boşluklar gibi düşünülebilir ve iki elin parmakları karşılıklı bu boşluklara girerek bir birlik meydana getirir. Şüphesiz dinimiz, daima birlik ister. 

Bu birlik, içeride tam sağlanamazsa bile en azından haricî düşmanların hücumu esnasında olsun sağlanmalı. Geçmişe baktığımızda bu birliğin sağlanamaması durumunda, başımıza hep büyük felâketlerin geldiğini görüyoruz. 

Birkaç örnek verecek olursak meselâ, Moğolların peşpeşe gelen saldırıları karşısında Harezmşahlar hükümdarı, İslâm tarihinin önemli kahramanlarından, büyük cengâver Celâleddin Harezmşah, defalarca Moğollar’ı durdurmaya muvaffak olmuştur. 

Fakat ne zaman ki, Anadolu Selçuklu Devleti ile Erzincan yakınında savaşa tutuşup bu savaşı kaybetmiş ve böylece kendi devleti Moğollar önünde savunmasız kaldığı gibi önce Bağdat ve Abbasî Devleti, sonra Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollar karşısında mağlûp olup tarihe karışmışlardır.

Osmanlı Devleti’nin İkinci Viyana Kuşatması’ndaki mağlûbiyetinin ve artık gerileme devrine girmesinin en önemli sebeplerinden biri yine yönetim katındaki ihtilâflar, vezirler ve kumandanlar arasındaki çekişmelerdir. 

Bundan dolayıdır ki, Viyana’nın fethine ramak kala, Tuna üzerindeki Viyana’yı kurtarmak için Polonya’dan gelen ordunun geçeceği köprüyü tutmakla görevli Kırım Hanı, Osmanlı serdarı Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya olan kininden dolayı “Bu Osmanlı Tatar kadrin bilsün!” diyerek söz konusu ordunun köprüden geçmesini seyretmiştir.

Bunun gibi fethe ramak kala, Osmanlı Ordusu’nun sağ kanadına kumanda eden Budin Beylerbeyi de yine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı sevmemesi sebebiyle birliklerini geri çekmiş ve bu iki ihanet, mağlûbiyete sebep olmuştur. Ve nihayet, ortada ne Kırım, ne de Osmanlı Devleti kalmıştır.

İç ihtilâf ve ayrılıklar, İslâm tarihinin daima en acı manzaraları olagelmiştir. O yüzden en azından haricî düşmanların hücumları karşısında olsun birliğin sağlanması hayatî önemi haizdir. Böyle zamanda, içeride cüz’î ve haddizatında önemsiz düşmanlıkları unutmayıp, düşmanların hücumuna ve mağlûbiyete zemin hazırlamak büyük bir vebaldir. 

Bazı rivayetlerde de ahirzamanda Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek dehşetli ve zararlı şahısların beşerin hırs ve münakaşasından, ihtilâfından, Müslümanlar arasındaki tefrika ve ihtilâflardan istifade edip az bir kuvvetle insanlığı bir hercümercin içine atacağı, İslâm âlemini de esaret altına alacağı beyan buyrulmuş ve gerekli ikaz yapılmıştır. 

Müslümanlara her zaman düşen vazife, “Mü’minler ancak kardeştir.” âyetinin kudsî kalesine girmek ve “Mü’min, mü’min için, parçaları ve kısımları birbirine destek ve kuvvet veren kurşundan bir bina gibidir.” hadis-i şerifindeki yüce düsturu hayatta esas tutup dünyada sefaletten,  hiret’te azaptan kurtulmaktır.


Twitter: @AliDemirel_

08 Ağustos 2020 12:49
DİĞER HABERLER