Bugün orta yaş üstü hemen hemen herkesin hatırlayabileceği, yıllar öncesinde BP Süper V motor yağı reklamı vardı: Kamyon şoförü yaptığı işi profesyonellik bağlamında değerlendirip (ki öyledir) mesleğinin inceliklerinden bahsederken; ‘Doğru yağ koymazsan ne olur o motora?’, ‘Direksiyon sallamak atmasyon sallamaya benzemez.’, ‘Bu makama oturmak o kadar kolay bir iş mi? Yağdan anlıycan, yakıttan anlıycan, motordan anlıycan, lastikten anlıycan, anlıycan oğlu anlıycan.’ sözlerinin ortasında ve sonunda ‘Ağzı olan konuşuyor, ağzı olan konuşuyor.’ serzenişiyle de, kamyon ve kamyonculukla ilgili konularda değerlendirme, yorum ve konuşmanın rastgele yapılmaması gerektiğini vurguluyordu. Youtube’dan videoyu izlemenizi taviye ederim.
Bu kamyoncu örneğin de de olduğu gibi, her iş kurallarına uygun yapılırken dikkat edilmesi, özen gösterilmesi gereken yönleri göz ardı edilmemelidir. Aynen; tenkit, kınama, yargılama anlamlarına da gelen eleştiride de ağzı olan konuşmamalıdır.
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa.” atasözünde de ifade edildiği gibi, iletişimin temelinde konuşmak vardır. Eleştiri de bir tür konuşma biçimi ve iletişim kültürüdür.
-Eleştiri, bir konu(ürün, fikir, davranış, iş)daki eksik, düzensiz, doğru yada yanlış yanların yazılı veya sözlü ifade edilmesidir. En kolay şey eleştiri yapmaktır. Ama çoğu küskünlükle, kırgınlıkla ve iyi ilişkilerin son bulması gibi olumsuz bir şekilde sonuçlanır. ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.’ sözünü de unutmadan, yanlış anlaşılmamak, olumlu bir sonuca ulaşmak için eleştirinin sahip olması gereken özellikler iyi bilinmelidir. Eleştiri ve eleştirici şu özelliklere sahip olmalıdır:
-Eleştiri aklımıza geldiği gibi ‘çala kalem’ yapılan bir iş değildir. Evvela eleştirilen konunun gerçekten uzmanı olunmalıdır. İnsanın bir çok alanda malumatı olabilir, ancak uzmanı olduğu alan sayısı pek azdır. Eleştirilen konunun evvelini, bugününü ve yarınını görebilecek deneyim ve kavramsal bilgiye sahip olunmalıdır,
-Eleştiri, tutarlı bir mantık kapsamında analiz edilip, hissiyat ve duygu işin içine katılmadan bir sonuca varılmalıdır. Hz.Mevlana’nın, ‘Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun’ ikazı çerçevesinde zorlama eleştiri konusu üretilmemelidir,
-Eleştirici empatik bakış açısına sahip olmalıdır. Empati bir nevi rol değişimidir. Eleştiride, eleştirici eleştirdiği kişinin yerine kendini koyabilmeli, ‘İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır’abilmelidir,
-Eleştiride, olumlu ve olumsuz tarafların altı çizilip vurgulanmalıdır. Bir konunun bütün bütün olumsuz olması mümkün değildir. Mutlaka aynı anda olumlu ve olumsuz yanları birlikte barıdıracaktır. Doğru olan işte bu olumlu ve olumsuz yanlarının tek tek altı çizilerek değerlendirilmesi ve ifade edilmesidir,
Tez ve anti-tez ilişkisi içerisinde öneriler geliştirilmelidir. Şöyle olursa böyle olur, böyle olursa şöyle olur gibi sebep-sonuç ilişkili değerlendirmelere yer verilmelidir,
-Eleştiri, zan ve dedikodudan uzak, bilgi ve belgeye dayandırılmalıdır. Bu durumda inandırıcılığı ve ikna ediciliği güçlenir. Aksi takdirde eleştiri, yalan, iftira, dedikodu, gıybet gibi ahlaki zaaf algısı kapsamında değerledirilip karşı eleştiriye de maruz kalabilir,
-Eleştiride, yapıcı ve temiz bir dil kullanılmalıdır. Kin ve düşmanlık kokan ifadelerden kaçınılmalı, sarfedilen sözlerin içinden samimiyet akmalıdır. Dostluk vurgulanmalı, düşmanlık hissi uyandırmamalıdır,
-Eleştiride bir konu yada kişi bütün bütün değil, ancak eleştirilecek alanıyla ele alınmalı ve sadece o alan kritik edilmelidir. Faul yapılmamalıdır. Herkesinde bildiği üzere futbol oyununda rakip oyuncunun ayağından top alma çalışması yapılırken topa vurmak serbest ama rakip futbolcunun ayağına vurmak fauldür. Gerçekten eleştirileni iyi bir konuma çekmek için yapılmalıdır,
-Eleştiri için zamanlama çok önemlidir. Bir kere ‘Bağdat yanıp kül olmadan’ yani, iş işten geçmeden yapılmalıdır. İçinde bulununulan atmosfer meselenin açık, net ve samimi anlatılmasına uygun olmalı, muhatabın da doğru algılayabileceği ruh haletine sahip bir pozisyon ve zaman dilimi içinde olması dikkat edilmelidir,
-Eleştiri açık ve net olmalıdır. Üstü kapalı, eleştirilenin farklı anlamlar çıkarılabildiği muğlaklıkta olmamalı, tüm detaylarıyla aktarılmalıdır. Günümüz ifadesi ile ‘Bilal’e anlatır gibi’ olmalıdır,
-Eleştiriler uygulanabilir olduğu sürece eleştirilen tarafından olumlu karşılanacaktır. Teorik, uygulanma imkanı/ihtimali olmayan eleştiri ve öneri havada kalacak ve kabul görmeyecektir,
-Eleştiri kendi içinde evrensel değerleri barındırmalı ve bir terbiye adabı içinde gerçekleştirilmelidir. ‘Üslub-u beyan, ayniyle insan’ atasözünde ifade edildiği gibi söz ve davranış insanın aynasıdır,
-Eleştiride ‘vur deyince öldürmemeli’dir. Bir konu ile ilgili eleştiri muhatabına bir plan dahilinde alıştıra-alıştıra iletilmeli, nabzına göre eleştirinin dozu ayarlanmalıdır.
Yukarıda belirtilen özelliklere sahip ise eleştiri yapıcı, değilse yıkıcıdır.
Eleştiri bir kültürdür. Toplumların ve ilişkilerin gelişmesi ve ilerlemesi kendi içinde oluşturduğu eleştiri kültürüne bağlıdır. Eleştiri kültürünün yerleşmediği bir toplumda ilerleme, bireyler arası ilişkide de gelişme sağlanamaz. Eleştiri kültürünün oluşmadığı yerde, bir konudaki eksiklik, düzensizlik, doğru veya yanlış konu gündeme gelmeden toplum yaşantısının veya ikili ilişkinin bir parçası olacak ve zamanla yerleşip kalacaktır. Adete yanlış kaynayan kırık bir kemik gibi, daha sonra düzeltilmesi ya daha çok acı ve maliyete sebep olacak ya da mümkün olmayacaktır...
Bireyin yaşadığı toplum içinde liderine/yöneticisine, ilişki içinde olduğu başka insanlara karşı fikirlerini ifade ederken çekinmesinin oranına ‘güç mesafesi’ denilir. Güç mesafesi oranı, belli bir kültürün, hiyerarşi yapısı içinde fikirlere verdiği önem ve saygının ifadesidir. Bir başka anlamıyla, güçlü ile zayıf arasındaki ilişkinin belirtilmesidir.
İlişkilerin yatay yapılandırıldığı, çağdaş değerlerin hakim olduğu demokratik toplumlarda güç mesafesi oranı düşüktür.
Ancak, ilişkilerin dikey yapılandırıldığı, geleneksel değerlerin hakim olduğu otoriter toplumlarda güç mesafesi oranı oldukça yüksektir. Güç mesafesi oranının yüksek olduğu toplumlarda; ‘Kural 1: Güçlü her zaman haklıdır. Kural 2: Güçlünün haksız olduğu durumlarda da 1. kural geçerlidir.’ kaidesi günlük hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu tip toplumlarda yenilikçi kapasitenin önündeki en büyük bariyer eleştiri kültürürünün oluş(a)mamasıdır.
Velhasıl, ‘ağzı olan konuşuyor’ bağlamında, konunun uzmanı olmadan, araştırmadan, incelemeden, okumadan, konu hakkında söz söyleyebilecek seviyede bilgi sahibi olmadan eleştiri yapmak, yıkıcı tutum sergilemekten, düşman doğurmaktan, dost kaybetmekten öte gitmez. Hz. Mevlana’nın ‘Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!’ veciz sözü gereğince, eleştirene güven ve itibar kaybettirmekten de geri kalmaz...