Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, yeni köşe yazısını "Dünden bugüne dostluklar" başlığı ile kaleme aldı.
“Kore Savaşı’nda (1950-1953), milletçe büyük sıkıntılar çektik. Birleşmiş Milletler’in yönlendirmesiyle dünyanın değişik ülkelerinden askerler bize yardıma geldiler. Bunların arasında Türkiye’den gelen askerler de vardı. Savaş bittikten sonra, Türkiye hariç, hemen her ülke, önümüze bir fatura koydu. Bu faturada bize yaptıklarının dökümü vardı ve bizi borçlandırmışlardı. Bunun bir tek istisnası oldu. Türkiye de asker göndermişti, yardımda bulunmuştu. Bu savaşta başka ülkelerin de askerlerinden ölenlerle birlikte, Türkiye’den gelip Kore savaşında şehit düşen 462 Türk askeri de Busan‘daki halen bu iş için yapılan mezarlıkta istirahat ediyorlar. Sağ kalan Türk askerleri ve yetkilileri ise, bize hiçbir fatura çıkarmadan ülkelerine geri döndüler.
Biz onların bu vefalarını ülke olarak hiç unutmadık. Her vesileyle onları hatırladık. İki ülke arasında kardeş olarak bağlar kuruldu, bu bağlar şu anda halen devam ettiriliyor. Kore’de Türkiye ve Türkler denilince, insanlar onları aynen kendi akrabaları gibi hatırlarlar ve gülümserler.
Bugün buraya, yani Açe’ye bir okul açılışı merasimine geldik. Ben şahsen bu daveti alınca, tarihte Türklerle Açe’deki Müslümanların ilişkilerini araştırdım. Konuyla ilgili farklı yazarların yazdığı tarih kitaplarını okudum. Türkler, ellerinden geldiği kadarıyla dünyanın neresinde olursa olsun, dinleri kültürleri farklı da olsa hemen her ülkeye yardıma koşmuşlar.
Açe, Endonezya’nın bir parçası olarak etrafı denizlerle çevrili bir ada olduğundan, tarihte sık sık deniz korsanlarının hücumuna uğramış .
Yine böyle bir hücum esnasında, Açe’nin o zamanki yetkili insanları, bir yol bulup Osmanlı devletine ulaşmışlar. O zaman 14 yıl sadrazamlık yapmış olan Sokullu Mehmet Paşa (1505-1579) bu gelen heyeti dinlemiş. Daha sonra da çok hızlı bir şekilde gemilere mühimmat ve askerleri doldurup göndermiş. O zaman Süveyş kanalı olmadığı için, Mısır’ın İskenderiye şehrine gelen bu gemiler, orada sökülmüş ve develere yüklenip Kızıldeniz‘e ulaşmışlar. Orada tekrar gemiler yeniden inşa edilmiş ve böylece askerler ve malzemelerle birlikte Açe’ye ulaşmışlar.
Açe’deki insanları Portekizli korsanlardan kurtarmışlar, Açelilere gemi yapmasını, savaş tekniklerini öğretmişler. Belli bir zaman sonra da getirdikleri gemileri ve mühimmatları bırakarak geri dönmüşler.
Açe halkı o gün bugün bu iyiliği hiç unutmamış. Bundan dolayı da özellikle Cuma hutbelerinde onlara dua etmeyi bir adet haline getirmişler.
Bir sene önce (2004) çok şiddetli bir tsunami oldu ve bundan en çok da Açe etkilendi. Dünyanın her yerinden değişik ülkeler, Açe’ye yardım sözleri verdiler. Bunlardan bir tanesi de Türkiye’den Fethullah Gülen Hocaefendi’nin teşvikleriyle oluşturulan Hizmet Hareketi’ne mensup insanların Açe’ye okul yapma taahhütleriydi. Benim şahsen görebildiğim ve öğrenebildiğim kadarıyla, diğer ülkelerin taahhütleri sözde kaldı. İşte şimdi tsunamiden bir yıl sonra, Hizmet Hareketi’nin insanları, yaptıkları taahhütleri yerine getirdiler ve bugün bu okulun açılış törenini birlikte yaptık.
Bir duygu ve düşüncemi de bu vesileyle dile getirmek istiyorum. Açe’de Hizmet gönüllülerinin açmış olduğu ve bugün bizim de açılış törenine katıldığımız bu okuldan mezun olacak olan Açeli gençler, öncelikle Açe’ye, sonra Endonezya’ya, sonra bütün bu bölgeye, daha sonra da bütün insanlığa yararlı gençler olacaklar. Daha sonra da Hizmet gönüllüleri tarafından dünyanın değişik ülkelerinde açılmış olan okullardan mezun olan gençlerle de tanışıp, hep birlikte geleceğin dünyasının bir dostluklar diyarı, kardeşlik alanları ve sulh adacıkları olmasına ciddi katkılarda bulunacaklar.
Bunları ezbere söylemiyorum. Ülkemdeki Hizmet gönüllüleri arkadaşlarımızın bana anlattıklarına göre, dili, dini, milliyeti ve ülkesi farklı olan dünyanın değişik yerlerindeki bu gençler, çoktan birbirlerini tanımaya, birbirlerini sevmeye, birbirlerini dinlemeye başlamışlar. Bu güzel çalışmaların fikirlerini verenleri, başlatanları, devam ettirenleri insanlık adına kutluyorum ve onları tebrik ediyorum.
Ben şahsen öncelikle insanlık, sonra da ülkem Kore adına ve tabii ki müsade ederlerse Açe‘deki insanlar adına, Türkiye’ye ve oradaki Hizmet Hareketi gönüllülerine çok teşekkür ediyorum ve saygıyla onların önlerinde eğiliyorum.”
Yukarıdaki konuşmayı (2005), Kore’den gelen bakanlık görevinde de bulunmuş tanıdığım bir profesör arkadaşım yaptı. Ben kendisini Kore’de de ziyaret etmiştim. Sonra Türkiye’de de onu ve beraber geldikleri arkadaşlarını eğitim müesseselerimizde misafir etmiştik.
Tsunamiden hemen sonra bir heyetle Açe’ye gelmiştim. Bir sene sonra da bu okulun açılış töreninde bulundum. Tsunamiden hemen sonra geldiğimizde, Açe’de korkunç bir manzara hakimdi. Evler yıkılmış, cesetler suyun üzerinde, kara parçasında, değişik yerlerde halen bulunuyorlardı. Büyük bir gemi de şehrin merkezine kadar sürüklenmişti. Açe’nin büyük bir kısmının elektriği de o gemiden temin ediliyordu. İnsanların her şeye ihtiyaçları vardı. Gerek Endonezya’nın diğer şehirlerinden, gerekse Türkiye’den gelip buradaki insanlara yardım etmeye çalışan Hizmet gönüllüleri devamlı çalışıyorlardı. Şu anda, bu okulda, Hizmet gönüllüsü arkadaşlarımız da burada görevlerine devam ediyorlar.
Açe‘deki bu açılış merasiminden sonra, otelde Kore’den gelen iki profesör bana, “Biz ikimiz şunu düşündük ve seninle de paylaşmak istedik. Kore’deki insanları, uçaklara doldurup sık sık Türkiye’ye götürmeliyiz. Orada bu insanlarımız da, Hizmet’e ait insanları ve onların ülkeleri ve dünyanın her yerindeki insanlar için neler yaptıklarını, neler yapmaya gayret ettiklerini göstermemiz gerekiyor. Böylece Kore halkı da, bugünün anlayışıyla ve eldeki imkanlar çerçevesinde, kendi ülkelerinin ihtiyaçlarını karşılama yanında, dünyanın başka nerelerinde insanların ne gibi ihtiyaçları varsa onlara yardımcı olunsa ne kadar iyi olur. Bu gayretleri onlardan öğrenip ülkemizde de bu güzel işleri başlatıp devam ettirebilelim” demişlerdi.
Nitekim onlarla da düzenli irtibatlarımız oldu. Onlar Türkiye’ye geldiler, müesseseleri ziyaret ettiler, Hizmet insanlarıyla tanıştılar. Biz de defalarca Kore’yi Türkiye’deki değişik kesimlerden insanlarla ziyaret ettik.
Herhalde yukarıda tarif etmeye çalıştığım Kore’de, Açe’de ve dünyanın her yerinde yaşanılan beklentisiz ve sırf Allah rızası için yapılmaya çalışılan bu karşılıksız insani yardım faaliyetlerinin yorumunu yapmaya ihtiyaç yok gibi.
Kim ve nerede olursa olsun, Allah’ın kulları olma ortak paydasından hareketle, beklentisiz bir şekilde, herkesin her türlü ihtiyacını yerine getirme gayret ve düşüncesiyle, karşılığını da öbür alemde alma esası içinde, inanç ve düşünceleri ne olursa olsun, tüm dünyanın barış adacıklarına döndürülmesi açısından, benzeri çalışmaların her zaman, her yerde, devam ettirilmesi arzusu ve temennisiyle…