Dünyaya katma değer katan değerlere sahibiz...

Bu yazıyı bu köşede 2009’da yayımlamıştım. Dünya dengelerinin ve siyasetin sarmalında gördüğüm önem üzerine bir kez daha yayımlanması zaruri duruyor. Bu açıdan tekrarında faydalı olur düşüncesiyle yeniden paylaşıyorum. Hep konuşuruz ABD büyük devlet, ya da dünyanın jandarması diye. Aslında doğru bir tespit ve mantıklı da... Bu hipotez gerçekliğinde ise ABD’nin süper güç olduğunu söylemek daha doğru bir tespit…. Bunu teyit eden yine gözümüzün önünde yaşadığımız târihî gerçeklik ise, ABD’ nin insan kapasitesini iyi kullandığı. Diğer bir tabir ile kabiliyetli insanlara, hangi ırk ve dinden olursa olsun, sistemi içerisinde görev vermesi. Büyük bir medeniyetin vârisleri olarak bizler, yine herhangi bir oturumda ya da çay sohbetinde Osmanlı’nın bu özelliğini tekrar eder dururuz. Ermeni sadrazamlardan tutun da Boşnak mimarlara kadar, çok değişik milletlerden insanların Osmanlı Devlet sisteminde görev yaptığını târihî vesikalardan yola çıkarak ya yazarız, ya da anlatırız. Söylemek istediğimi aslında bilge târihçi, bilim adamı Kemâl Karpat hoca, Taraf Gazetesinde yayımlanan röportajında, daha net şekilde şöyle ifâde ediyor. “Ulus-devlet, siyâsî maskesi ve hırsları geniş çapta törpülenerek devam edecek. Yâni ulus-devlet, bir kültür devleti olacak. Bu kültür devleti, kendi diline ve geleneğine sarılacak; ama, kendisinden olmayanların haklarını da tanıyacak. Geçmişte dünyaya bunun örneğini Osmanlı İmparatorluğu verdi. Geleceğin kültür devleti, Osmanlı örneğindeki gibi davranacak, kültürlere hâkim olmayacak. Ben Osmanlı’nın dirilmesini savunan biri değilim ama küreselleşmenin en iyi modeli o. Herkesi rahat bırakmış; ama, hepsinin tepesinde bir şemsiye gibi durarak onları korumuş…” Bu tespitlere şapka çıkarmamak elde değil. Bugün Avrupa devletlerinin ve ABD’nin medeniyet adına gittikleri her yere, önce kendi dillerini mecburî olarak götürmeleriyle birlikte, karşı çıkan milletleri nasıl târihten sildikleri, yine târihî belgelerle bugün önümüzde duruyor. Hangisini sayalım! İsveç’in kuzeyinde yaşayan ve geçimlerini Ren geyiği yetiştiriciliği ile sağlayan Laponların 1900’lü yıllarda kısırlaştırılarak yok edilmeye çalışıldığını mı? Yoksa İspanyolların ilk yanardağı gördüğü Meksika topraklarındaki Aztek medeniyetini nasıl yağmalandıklarını mı? Avrupalıların Amerika’ya yerleşirken önlerine katarak kovaladıkları Kızılderililerin bugünkü durumunu mu? Veya İngilizlerin güneş batmayan ülke hayaliyle Birleşik Krallık adı altındaki, zayıf ülkelerin kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyarak ve aynı zamanda sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel, dînî değerlerine baskı uygulayarak oluşturdukları dünya imparatorluğunun hangi icraatlarını, Hindistan veya Pakistan gibi ülkelerde neler yaptıklarını mı? Amerika ve Avrupa ülkeleri, günümüzde hâlen fırsatlar ülkesi ve zenginlikler ülkesi olarak dünya insanlarının ve bizim insanımızın da gözünde tütüyor. Ve yazımızın başında bahsettiğimiz gibi, bu fırsat cümlenin başındaki ülkeler için bir anlam ifâde ediyorsa, sizin için fırsat oluyor, yoksa siz o fırsatların içerisinde yok olup gidiyorsunuz. Söylemek istediğimi ise, Kemâl Karpat’ın da dediği gibi bugün kültürler üzerinde şemsiye olacak ve insana insanca muamelenin yeniden şekilleneceği, evrensel – semâvî-insânî değerlerin ön plana çıkacağı bir dünya için, global dünyanın vatandaşları olarak hepimize görevler düştüğünün bilmem ne kadar farkındayız? Evet, dünya yeniden insânî değerler için insanlığa muhtaç. Bunu dünyaya taşıyacak birikim ise bizde yeterince var. Kendi içimizde birbirimiz ile uğraşmadan-didişmeden-hasedleşmeden bu birikimi dünyaya taşımak için gayret eden herkese destek, bizi hedefe götürür. Aksi ise bugünkü müslüman dünyanın acizliğini! [email protected] twitter.com/maomazhar
23 Temmuz 2013 08:46
DİĞER HABERLER