‘AKP’nin ve Erdoğan’ın en büyük kazanımı ve başarısı’ nedir diye sorarsanız: Uzun ve kirli uğraşlarının neticesinde Yargı’yı istedikleri kıvama getirmiş olmalarıdır, derim. Perinçek bunu ‘siyasetin köpeği’ olma olarak formülize etmişti nitekim…
‘AKP’nin ve Erdoğan’ın en büyük kazanımı ve başarısı’ nedir diye sorarsanız: Uzun ve kirli uğraşlarının neticesinde Yargı’yı istedikleri kıvama getirmiş olmalarıdır, derim. Perinçek bunu ‘siyasetin köpeği’ olma olarak formülize etmişti nitekim…
Ve şimdi ele geçirdiği yargısı dolu dizgin! Son durumunun fotoğrafını çekme adına bir İdare Mahkemesi kararını nazarlarınıza vermek istiyorum: “Beraat kararı almış olsa bile ‘Uhrevi faydalar umarak’ bir hayır işlenmiş ise bunun bir kamudan ihraç nedeni” sayılabileceğini ifade eden ibretlik ve talihsiz karar…
…
Hukukta ve Yargı’da gelinen son noktayı anlamak isterseniz, yargılamalardan bir kesit, bir numune almanız kafidir. Bilimsel çalışmalarda ve günlük uygulamalarda da sıkça başvurulan bir metoddur, bir numune seçip analiz ederek bütünün ne halde olduğunu tespit etmek… Mutfakta pişirmekte olduğumuz bir yemekten bir kaşık alarak tadını, tuzunu kontrol etmemiz misali.
Bazı yazılarımızda Ceza Hukuku’na dair numuneler sunarak Erdoğan Yargısı’nın Ceza boyutunu irdelemiştik… Şimdi ise Ceza yargılamaları ile bağlantılı olarak karar veren bir İdare Mahkemesi kararını ibret için, misal olması için nazarlarınıza sunmak istiyorum. Zira onlar da bir hayli boyut atlamışlar, siyasete yaranma noktasında…
YASAKLARDAN YASAKÇILIĞA!
R.T Erdoğan ki, Ziya GÖKALP’ın Asker Duası isimli şiirine zamanla eklendiği ifade edilen:
“Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker…” mısralarını Siirt seçim meydanında okudu diye dönemin “28 Şubatçı zihniyeti”ne sahip yargı mensuplarınca TCK.312.maddesi gereği “halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu” işlediği gerekçesiyle Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 09.12.1997 tarihinde 1997/42 nolu fezleke hazırlanan, Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma açılan birisi!
Yargılanması neticesinde mahkeme heyetince, 21 Nisan 1998 tarihinde, “neticede 10 ay hapis ve ağır para cezası ile cezalandırılmasına” ve de “Sanığın geçmişteki hali ve suç işleme eğilimine göre verilen cezanın ertelenmesine YER OLMADIĞINA” karar verilmişti.
O yargılamalar esnasında Erdoğan’ın ve partisinin savunmalarına bir bakınız! Dünya kadar hukukçu, bu haksızlık karşısında tepki koymuş, savunmalarına yardımcı olmuştu.
Şimdilerde Erdoğan ve ekibi/ partisi; o savunmalarında referans verdiği bütün ilkeleri, bütün yerel içtihatları, AİHS gibi uluslararası sözleşmeleri, AİHM gibi uluslararası mahkemelerin vermiş olduğu karar ve içtihatları ülke içinde yerle bir etmiş ve yok saymıştır!
Evet, Erdoğan kendisini hukuken engellemeye çalışan (en azından öyle gözüken) dönemin muktedirlerin rağmına mücadele ederken, zamanla gücü eline geçirmeye başladıkça Yargı’yı da kontrol etmeye başlamış ve gücü tamamen kendisinde görmeye başladığı 2010 Referandum sonrası hukuku, adaleti temelinden çökerttiği 15 Temmuz 2016 sonrasında hukuku adeta ‘siyasetinin köpeği’ haline getirmiştir. “Hukuku siyasetin köpeği haline getirme” ülküsünün isim babası, Erdoğan’ın fiili ortağı Doğu Perinçek’i tekrar anmış olalım…
ERDOĞAN İDARİ YARGISI
Evet, şimdilerde Erdoğan’ın istediği kıvama erişen yargının Ceza mahkemeleri sanıklara ceza verme yarışına girmişken idare mahkemeleri de eli bir tık yükseltmiş oldu!
“Beraat kararı almış olsa bile ‘Uhrevi faydalar umarak’ bir hayır işlenmiş ise bunun kamudan ihraç nedeni” sayılabileceğine hükmettiler. Bu karar hakkında yorum yapan eski hakimlerden Kemal Karanfil’in sosyal medya hesabından ifade ettiği:
“İSLAM TARİHİNİN YÜZ KARASISINIZ.!! Bir de CHP ye laf söylerler. Yazıklar olsun.!” Sözlerinin üzerine laf etmenin de pek anlamı yok aslında…
KARAR İRDELENSİN Kİ BİLİNSİN..
O acaip karara bir bakalım. T.C ANKARA 22. IDARE MAHKEMESİ’nin 2018/2521 ESAS NO’lu ve 2019/1111 No’lu kararında imzası olan hakimleri isimleri ve sicilleri ile zikretmek istiyorum:
Başkan OSMAN ERKAN (103145), Üye CEMİLE ŞAHİN GÜNGÖR (192016), üye ÖNER TUNÇ (212521).
Üyeler şu son süreçte apar topar kadroya alınanlardan, sicillerinden anlaşıldığı gibi…
Hukukun bütün ilkelerini adeta bir kararda yerle bir eden bu hakimlerin isimlerini bir yere not ediniz, zira siyasilerin hoşuna gidecek, onların takdirini kazanacak bu karara imza atan acar yargı mensupları kısa zamanda/ hızla terfi edip daha önemli yerlerde görevler alacaklardır. Fırsat verildiğinde de ne akla ziyan hükümler vereceklerdir; bekleyip göreceğiz.
Zira bu yargıçlar, ceza davasında beraat etmekle haklarının iadesini talep eden bir mağdurun talebini şu gerekçelerde reddetmiş, bir de o garibanın mahkeme ve vekalet ücretlerini ödemeye mahkum etmiş kimseler:
“… dünyevi ya da uhrevi faydalar umma hali ile irtibat; yani bir çıkar ilişkisi nedeniyle gönüllü veya gönulsüz kendi davranışlarını bireysel iletişim yoluyla ya da yazılı ve görsel basın, Sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları dikkate alarak belirleme hali de kamu görevinden çıkarmanın hukuki gerekçeleri arasında sayılmıştır. Bu nedenle, ilgililer hakkında ceza yargılamasında üyelik suçlamasıyla açılan davada beraat kararı verilmiş olsa dahi idari yargi yeri irtibat ve iltisak unsurları yönünden de işlemi incelemek zorunda olduğundan, davacının iddiasına itibar edilmemiştir.”
Karardan öğrendiğimiz kadarıyla Milli Eğitim’de öğretmenken ihraç edilen ve OHAL Komisyonlarında haklarını arayan mağdurun ihraç gerekçelerinde şunlar temel alınmış:
1) Uhrevi Faydalar Umma.
2) Kendi davranışlarını: – Bireysel iletişim, – yazılı ve görsel basın, – sosyal medya paylaşımlarını dikkate alarak düzenleme… Ortada somut, bilimsel, hukuki hiçbir gerekçe, karine yok. Kendinden gerekçe üreten bir mahkeme; majestelerinin yargısı olayım derken kraldan fazla kralcılık yapılıyor.
Bunu yaparken de uzun uzun AİHS, AİHM kararlarına atıflar yapılıp da “bunlara aykırı bir durum yok” diyebiliyor. Demek ki hukukçu olmak için hukuk bilmek yetmiyormuş, o hukuk kaidelerini doğru okumak ve hükmetmek için işleyen bir vicdana ve insafa sahip olmak gerekiyormuş!
NEREDEN NEREYE…
Evet, Erdoğan Yargısı’nın İdari Yargısı aynen böyle çalışıyor şimdi…
Yeni bir rejim var ve bu sistemin kendine göre bir yargı anlayışı var. Bu yargıya insanların güveni de kalmadı. Montesquieu, “Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkum olmuştur.” Demişti… Ve bu rejim insanlara böyle cezalar yağdırmakta olsa da vicdanlarda mahkum olmuştur!..
Evet, bir zamanlar “Bir şiir okudu diye seçilme hakkı elinden alındı” diye dünyayı ayağa kaldıran Erdoğan’a bir dünya insan sahip çıkmıştı, onun haklarını savunmaya çalışmıştı. Ve aynı Erdoğan ve ekibi bu “mağduriyeti (?)” 20 yıldan fazla zaman tepe tepe kullanmış, aksi laf etmeye çalışanların gözlerine gözlerine sokmuştu.
Gelinen noktada ise Erdoğan cephesi kendisi ile ilgili mağduriyetin yüzbinlerce katını, yüzbinlerce insana uygulamakta, koca bir yargı teşkilatını da böylece suçuna ortak etmede… Mesnetsiz iddialarla ihraç edilen 5 bin kadar yargı mensubundan sonra kalanlar da böyle radikalleşti işte! Kimisi sindiği için, kimisi de zaten dünden böylesi zalimliklere, hukuksuzluklara razı oldukları için…
Peki, o idari yargının bahsettiği “irtibat ve iltisak” meselesinin aslı nedir, o konuda da bir şeyler diyelim mi? İsterseniz sayfayı yormayalım. Meraklıları için daha önce 2 bölüm halinde kaleme almış olduğum yazıları buraya link olarak vereyim. Belki o idari yargıçlar da okur da öğrenirler, utanırlar.. kim bilir?!
Buyrun o zaman, ek bilgi olarak İLTİSAK- İRTİBAT ÜZERİNE 2 yazımız, keyifli okumalar (Yazı günüm Çarşamba olduğu için anca o gün yayınlanınca okumuş olacaksınız… Geç olsun güç olmasın):