''14 Aralık 2014’ten beri ağır tecrit şartlarında tutuklu bulunan Hidayet Karaca, 15 Temmuz 2016’da darbeye teşebbüsten müebbet aldı! Bir daha söylüyorum: 14 Aralık 2014’ten beri ağır tecrit şartlarında bulunan Hidayet Karaca, tutuklandıktan 32 ay sonra darbeye teşebbüs etmiş!''
Bülent Korucu / Tr724
Mahallenin baltalı seri katili, uzak komşumuz Kürdün evine girerken göz göze geldik ve başımızı öteye çevirdik. Feryatları duymamak için müziğin sesini sonuna kadar açtık. Kısık seslerle ‘yapmasaydın iyi olurdu…’ gibi şeyler geveledik. Baltasından kan damlayan adam bu defa Hizmet Hareketi’nin evine girdi. Herkes balkona çıktı, kimi sessiz bir onayla kimisi çılgınca alkışlayarak seyretti katliamı. Şimdi mahallede büyük panik havası var, zira baltalı adam her kapıyı tek tek çalmaya başladı. Bu kaçınılmaz sondu; birine hukuk dışına çıkma imtiyazı tanıdığınız anda, baltayı kazanılmış hak olarak görür. Toplum olarak ilkeli bir duruş sergilemedik, başkasını ısıran yılanı sorun etmedik.
Kürtleri ya da cemaati sevmiyor/nefret ediyor olmanın getirdiği noktadayız. İlkeli olmak adına değilse bile akıllı adamlar olarak bu sonu öngörebilmeliydi toplum. Ahmet Altan ve Hasan Cemal gibi bir kaç gerçek aydın dışında hepimiz bu imtihanda çuvalladık; faturasını onlarla birlikte acı acı ödüyoruz. Ne yazık ki hala büyük çoğunluk gerçeği görmemekte direniyor. Aç kurda sevgi gösterisi yaptığında onun insafa geleceğini sanıyor. Oysa iştihası kamçılanıyor ve sıradakiler geçen zamanı kazanım olarak görüyor. Örnek Hidayet Karaca Davasında takınılan tavır.
Dr. Hidayet Karaca (55) Radyo Televizyon Yayıncıları Derneği ve Televizyon Araştırmaları Kurumu (TİAK) gibi kurumlarda yönetim kurulu başkanlığı da yapmış tecrübeli bir televizyoncu. Zaman Gazetesi’nin İzmir ve Ankara temsilciliğini yaptıktan sonra 1999 yılında transfer olduğu Samanyolu Yayın Grubu Başkanlığını 17 yıl yaptı. 14 Aralık 2014 tarihinde, yönettiği televizyonu basan polisler tarafından gözaltına alındı. Yaklaşık 4 yıldır özgürlüğünden mahrum. Yargılandığı ilk davada 31 yıl hapis cezası aldı. Hemen hemen aynı suçlamalarla başka bir mahkemede daha yargılandı. Birkaç gün önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı.
AVUKATLARI TUTUKLANDI, SAVUNMASIZ KALDI
“Çok zor şartlarda savunma yapıyorum. Avukatlar bıraktı, bir kısmı tutuklandı. Bir dilekçe yazacak avukat bile bulamıyorum” Hidayet Karaca bu cümleleri Ağustos 2016’da yargılandığı mahkemede söyledi. Gerçekten de yurt dışına kaçamayan avukatları tutuklanmıştı. Müvekkili aleyhine ifade vermeye zorlanan ve yasalara aykırı olmasına rağmen bunu kabul eden avukatının (Avukat Doğan Akkurt birlikte Fethullah Gülen’i ziyaret ettiklerini itiraf etti) cezası 10 yıl 6 aydan 5 yıl 10 aya düşürüldü. Bu şartlarda yapılan yargılamadan Karaca iki davada 48 yıl ve ağır müebbet aldı. Yine bir gazeteci ve eski AKP milletvekili olan İlhan İşbilen ile Fethullah Gülen’in akrabası Kazım Avcı ve Zaman Gazetesi eski imtiyaz sahibi Alaaddin Kaya’ya da ‘anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan aynı ceza verildi.
SİLİVRİ’DE TUTUKLU İKEN DARBE YAPMIŞ!
14 Aralık 2014’ten beri ağır tecrit şartlarında tutuklu bulunan Hidayet Karaca, 15 Temmuz 2016’da darbeye teşebbüsten müebbet aldı! Bir daha söylüyorum: 14 Aralık 2014’ten beri ağır tecrit şartlarında bulunan Hidayet Karaca, tutuklandıktan 32 ay sonra darbeye teşebbüs etmiş! Şu cümlenin milyonlarca kez söylenmesi gerekiyor. Türkiye’de hukuku soranlara sadece bu örneği gösterin yeter.
Karaca’nın yargılanıp ceza aldığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-25 Aralık Yolsuzluk Soruşturmalarının rövanşı olarak gördüğü davaların ilki olan Tahşiye Dosyasına yakından bakmakta fayda var.
22 Ocak’ta İstanbul’da bir operasyon gerçekleşti. Operasyon iznini dönemin Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal verdi. (Daha sonra AKP’den milletvekili seçildi ve İçişleri Komisyonu Başkanlığı yaptı.) İzni talep eden de yine AKP’ye yakınlığıyla bilinen İstihbarat Daire Başkan Vekili Hüseyin Namal’dı. Operasyon talep yazısında şu ifadeler dikkat çekiyordu: “Başkanlığımız koordinesinde El Kaide terör örgütü yanlısı Mehmet Doğan Grubu’nun deşifre edilmesi ve mensuplarının suç delilleriyle birlikte yakalanmasını sağlamak amacıyla…”
Operasyon hakkında kamuoyuna duyuruyu dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler yaptı. AK Parti’den milletvekili ve İçişleri Bakanı da olan Güler, şunları söyledi: “22 Ocak 2010 günü, radikal dinî motifli terör örgütüne, yani El Kaide terör örgütüne yönelik operasyon gerçekleştirildi.” Güler, soyut bir El Kaide suçlamasıyla da yetinmedi ve, “El Kaide’nin Avrupa, Türkiye ve Suriye sorumlusu olarak bilinen Louai Sakka isimli şahısla ve daha önce de 15-20 Kasım 2003’teki bombalama olaylarına karışarak sonradan Irak’ta öldüğü anlaşılan Habip Aktaş ile de ilgili oldukları tespit edilmiştir” ayrıntısını verdi. Şüphelileri İstanbul’daki sinagog, İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binası bombacılarıyla ilişkili olduğunu öne sürdü.
TAHŞİYE’DE BÜTÜN MEDYA TEK SES…
Medya, olaya geniş yer ayırdı. Şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanı ve Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyesi olan Yiğit Bulut, yönettiği Habertürk Televizyonu’nda en sert yayını yaptı. Şüpheli Mehmet Doğan’a ait olduğu ileri sürülen bir video yayınladı. Videoda Mehmet Doğan, El Kaide ve Useme Bin Laden’i övmekte ve ona tabi olmanın müslümanlar için zorunluluk olduğunu öne sürmektedir. Bulut: “İslam, bu El Kaidecilerden kurtarılmalı.” diye bitirdi haberi. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Ocak’ta şüphelileri tutukladı. Tutuklayan yargıçlar ‘FETÖ’ saçmalığından tutuklanmayan şanslılar içinde.
17-25 Aralık Yolsuzluk soruşturmalarını bitirmek için bütün adliyeyi baştan ayağa dizayn eden Erdoğan intikamını bu davayla almak istedi. Tahşiyeciler Grubu’nun davasının sonuçlanması bile beklenmeden onlara kumpas kurulduğu iddiasıyla yolsuzluk soruşturmasını İstanbul Emniyetindeki polis müdürleri ve medya yöneticilerine yönelik soruşturma açıldı. Hidayet Karaca tutuklanırken, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ise aynı gün çocuğunun doğmasının da kamuoyunda sebep olduğu sempati dalgasıyla tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Soruşturmayı haklı çıkarabilmek için Tahşiyecilerin beraat etmesi büyük baskılarla sağlandı. Ancak bu bile tam bir yıl sonra gerçekleşebildi. 15 Aralık 2015’te Tahşiyeciler beraat ettiğinde Hidayet Karaca ve polis müdürleri bir yıldır cezaevindeydi.
Sadece Emniyet istihbaratının değil Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanlığı’nın da adı geçen grubun El Kaide ile bağlantılı olduğu yönündeki raporuna rağmen Tahşiyeciler beraat ettirildi. Sonradan AKP’de önemli görevlere gelen amirlerinin talimatıyla operasyon yapan polisler suçlu durumuna düşürüldü. Medya yöneticilerinin dosyaya eklenmesi ise tamamen bir hukuk skandalıydı. Zira başta Habertürk ve CNN Türk televizyonu ile Hürriyet olmak üzere diğer medya organları daha sert yayınlar yapmışlardı. Ama onların yöneticileri soruşturma konusu bile olmadı.
26 Ocak 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi ‘Vakit’in eski yazarı El Kaide’nin fikir babası’ başlığını kullandı. 27 Ocak’ta ‘Keleşli kurban kampanyası’ başlığıyla yayımlanan manşet haberde ise, “El Kaide’ye bağlı 57 kişilik örgütün, kurban başına 130 dolar toplayarak elde edilen parayı Afganistan’a gönderdiği ortaya çıkarıldı” ifadeleri yer aldı. Radikal Gazetesi, olayı ‘Türkiye’deki El Kaide’nin yapısı çözüldü’ başlığıyla verdi. Star Gazetesi, ‘El Kaide ev almak için banka soymaya hazırmış’ başlığını kullandı. 27 Ocak 2010 tarihli Sabah gazetesinde ise ‘Kurban bağışı adı altında El Kaide’ye para almışlar’ denildi.
Karaca’nın yanı sıra eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün 25 yıl 6 ay eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Tamamı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde İstihbarat ve Terör Şubede görevli eski polis olan 23 sanık hakkında, en azı 9 yıl olmak üzere çeşitli hapis cezalarına hükmedildi.
Aynı suçtan ikinci kere yargılanmak hukuken yasak olmasına rağmen Hidayet Karaca aynı suçlamalarla bir de Ankara’da yargılandı. Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamasıyla İstanbul’da verilen hükme rağmen Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama devam etti. Karaca’nın duruşmalarda mükerrer yargılama itirazları dikkate alınmadı. Hukukun arkasından dolanmak için Karaca’ya Ankara’da ek suçlamalar yapıldı: Hükümeti yıkmaya teşebbüs. 22 Temmuz 2016’da yani 15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta sonra kabul edilen iddianamede Karaca “Türkiye cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüsle suçlandı. Oysa Hidayet Karaca 14 Aralık 2014’ten beri tutuklu olarak bulunuyor ve avukatlarıyla bile görüşemiyor. “Bu şartlardaki bir insan darbe suçunu nasıl işleyebilir?” Sorusunun cevabı yok. Bu cevabı arayacak toplum, medya ve daha kötüsü yargı da yok.
Yargılamanın nasıl yapıldığını ise son savunmasından bir bölüm alarak göstereyim, gerisini siz düşünün. Karaca, tanıkların hakkındaki ifadelerini anlatırken de şunları söyledi: “Selim Çoraklı’nın, mollaların bana tuzak kurduğu, niye cezaevinde olduğumu anlamadığı şeklindeki beyanı mütalaaya konmuş. O zaman savcı benim masum olduğumu kabul etmiş olmuyor mu? Madem Selim Çoraklı’nın ifadeleri bu kadar önemli, beni çıkarmanız gerekmiyor mu? Bir başka tanık Ahmet Keleş, 2001’de televizyonun başında olduğumu ve Altunizade toplantılarına katıldığımı öne sürdü. Allah’tan korkar insan ya! Fethullah Gülen, 1999’da ABD’ye gitmedi mi? Demek uçup geliyor, ben de toplantılarda oluyordum. Ayrıca o tarihte ben Zaman’ın Ankara temsilcisiydim. Bu kişinin yaptığı piramit de çöker, ama siz o Ahmet Keleş’in ifadesine itibar ediyorsunuz.”
TAHLİYE VEREN YARGIÇ BİLE TUTUKLANDI
Hukukun üstünlüğü endeksinde 113 ülke içinde 101. Sırada yer alan Türkiye’de Hidayet Karaca’nın yargılanması önemli gösterge. Bütün dünyadaki toplamdan daha fazla medya mensubunun yargılandığı bir ülke Türkiye. Ama Karaca’nın davasının başka bir özelliği var: Tahliye kararı veren iki yargıç tutuklandı. Ve Hakimler Savcılar Kurulu yetkilileri benzer kararlar verecek yargıçların aynı akıbete uğrayacakları tehdidinde bulundu. Karaca, dilekçe yazdıracak avukat bulamadığı ve lehe karar veren hakimlerin tehdit altında olduğu bir ortamda yargılandı. Aynı suçtan iki ayrı mahkemede yargılandı.
Devlet arabasından hukuk frenini söktüğünüzde, durması ve fabrika ayarlarına dönecek tamiratın yapılması için duvara toslamasından başka çare kalmaz. Türkiye, ekonomi duvarına doğru son sürat giden freni patlak bir kamyon. AKP’li cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘bana yar olmayan kara toprağın olsun’ diye bir iç savaş filan başlatıp ülkeyi perte çıkarttırmazsa buna şükredelim. Ağır bedellerle tamirat mümkün. Diğer senaryo tamamen karanlık…