Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) aslen Yemenli olup, Devs Kabilesi'ndendir. Gençliğinde çok fakir bir insandı.
Genellikle babasının yanında çalışıyordu. Bir zaman sonra Büsre binti Gazvan isimli bir hanımın yanında ekmek pişiriciliği yapmaya başladı. Buradan kazandığı parayı ana babasına yardım olarak verirdi. Çalıştığı yer, evine çok uzaktı. Böyle olunca hayat onun için çile ve ıstırap demekti.
Miladi 620 yılında Mekke'den Yemen'e gelen, Devs Kabilesi'ne mensup Tufeyl b. Ömer, Müslüman olmuş ve Yemen'de İslâm'ı yaymaya başlamıştı. Tufeyl b. Ömer'in çalışmaları en kısa zamanda meyvesini verdi. Özellikle Devsi aşiretinin İslâmiyet'i kabulü, sevinçleri artırdı. Hz. Ebu Hüreyre de (r.a.) bu kutlular arasındaydı.
Müslüman olan Yemenliler, kalabalık bir grupla Medine'ye geldiler. Maksatları meleklerin bile bakmaya doyamadığı Allah Resulü'nü görmekti. Geldiklerinde O'nun (s.a.s.) Hayber'in fethine çıktığını öğrendiler, bekleyemezlerdi. Bu kadar yolu kat etmişlerdi, mutlaka Peygamberimizle görüşmeliydiler. Herkes çocuklar gibi şen, bir o kadar da heyecanlıydı. Medine'de beklemenin zaman kaybı olacağını düşünerek doğruca Hayber'e doğru yola çıktılar.
Yorgunluklarını hiçe sayarak Hayber'de Allah Resulü'yle (s.a.s.) buluşan Yemenlilere Peygamberimiz (s.a.s.) iltifatlar etti. Bu ilgi ve iltifat, bu kutlu yolcularına yorgunluklarını unutturdu. Bu katılım sahabe efendilerimiz için de morallerinin artmasına vesile oldu. Efendiler Efendisi (s.a.s.) Devslilere çok değer verdiğini elde edilen ganimetten pay vererek gösterdi.
Bir zaman sonra Yemen'den gelenler, memleketlerine döndüler. Ebu Hüreyre'nin (r.a.) geriye dönmeye niyeti yoktu, çünkü o ballar balını bulmuştu. Artık bundan sonra o, Peygamberimiz'in (s.a.s.) en yakınlarından birisi olacaktı. Fakirdi ama gönlü zengindi. Resulullah bu cevheri tespit ettiğinden dolayı onu dönemin eğitim yuvası Suffa'ya yerleştirdi. Orada sahabenin ilim tahsil eden, imkânı iyi olmayanları kalıyordu.
Annesi nasıl müslüman oldu?
Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) bir zaman sonra kimsesiz kalan annesini de Kutlu Belde'ye getirdi. Kalbi çok sevdiği anacığının da İslâm'la aziz olması için çırpınıyordu. Ne hikmetse bu konuda biricik varlığı anasına, bir türlü söz geçiremiyordu. Hatta bazen annesinin Resulullah (s.a.s.) hakkında sarf ettiği olumsuz sözlerden çok üzülüyordu. Üzüntüsü sonsuzdu. Bir tarafta kendisinin dünyaya gelmesine sebep olan anacığı, diğer tarafta Allah Resulü (s.a.s.).
Ne yapacağını şaşırmış bir durumdaydı. Hüznü zirveye çıkmıştı, onun için sanki bütün dünya matem içindeydi. Yine böyle duygular içerisindeyken dokunsan ağlayacaktı. Her türlü meseleyi halleden Efendiler Efendisi'ne uğradı. Belliydi ki ondan yardım isteyecekti. Maddi ve manevi her şeyini paylaştığı insana, derdini arz edecekti. Bu halini gören Kâinatın Efendisi, durumunu sordu. Şöyle cevap verdi mahzun insan:
Annem için dua eder misiniz?
“Ya Resulallah! Annemi İslâm'a davet ediyorum fakat bir türlü yanaşmıyor. Üstelik size karşı ağza alınmayacak laflar sarf ediyor. Gayrı dayanamıyorum. Ne olur annemin hidayeti için dua etseniz.”
Resulullah (s.a.s.) mübarek ellerini açarak dua etti. Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) çok rahatlamıştı. Ruhunda dünyanın bütün yükünü taşıdığını düşünüyordu ama bu dua bu yüklerin hafiflediğini hissettirdi. Allah Resulü (s.a.s.) dua edince mutlaka kabul olacağına inancı tamdı. Annesi imanın nuruyla hemen aydınlanacaktı. Bu inancı bir ok gibi evinin yolunu tutmasını sağladı. Sabırsızlanıyordu. Kapıya yaklaştığında içeriden su şırıltısı geliyordu. Annesinin uyarısıyla olduğu yerde kalakaldı çünkü annesi, küfre ait ne varsa suyla atmaya çalışıyordu.
İçeriye girdiğinde annesinin gözyaşlarıyla karşılaştı. Maddi bedenini temizleyen mübarek insan, içini de yuyup yıkıyordu. Şehadet getiren annesi artık Müslüman'dı.