"Türkiye'de bazı sektörler beş yıldır ilave gümrük vergileriyle korunuyor. Ekmeğimiz "dış rekabet" yani ihracatta, ama bazılarının derdi başka. Korumacılık alabildiğine devam ederken, başka tehlikeler kapıda. Bakın neler oluyor."
Ekonomist Emre Alkin'in 'Bakın neler oluyor' dediği analizi şöyle;
Geçen yılın son çeyreğinde, gelişen ülkelere girmekte olan doğrudan yabancı sermaye 1990'lardan beri ilk defa en düşük seviyeye gerilemiş. Eğer hatırlarsak, 2007 yılı Türkiye dahil birçok gelişen ülke için "Altın Yıl" olmuş, ortalamada Milli Gelirlerin yüzde 4.4'ü kadar doğrudan yabancı sermaye girişi gerçekleşmişti. Ticaret Savaşları'ndan giderek yükselen tansiyona kadar sayabileceğimiz birçok sebepten dolayı, bu oran yüzde 2'ye düşmüş durumda. Bu yıl yüzde 1.5'a kadar düşeceğini söyleyen uzmanlar var.
Aslında bu durum her ne kadar gelişen ülkelerden birinde çıkması beklenen bir kriz sebebiyle yaşansa da, başlı başına krize davetiye çıkarıyor diyebilirim. Merkez bankaları bilanço daraltmaya giderken de, bu gelişmeye tuz biber ekiyor desek yanlış olmaz.
Bazı uzmanlar, yapılan tüm pozitif yorumlara rağmen, gelişen ülkelerin büyüme potansiyellerini tam olarak yansıtamadıklarını söylüyorlar. Dolayısıyla doğrudan yatırım yapanların bu ülkeleri tercih etmediklerinin altını çiziyorlar. Tasarruf açığı yaşanan bu ülkelerin yabancı sermayeye ihtiyaçları olduğu çok açık. Ancak yatırımların en doğru kaynağı da özel tasarruflar olduğuna göre, gelişen ülkeler bir tercih yapmak zorunda kalacaklar. "Büyüme mi yoksa kalkınma mı ?"
Bu iki güzelliği aynı anda başarmak kolay değil. Eğer yabancı sermaye sadece büyüme oranlarına ve maliyete dikkat ediyorsa, ki öyle, o zaman "daha fazla üretmek" üzerine yatırılan modelden vazgeçmek mümkün olmayacak. Batı'nın üretmekten vazgeçtikleri için kapılarını sonuna kadar açacaklar.
Diğer yol ise oldukça zahmetli ama kalıcı olacak. Özel tasarrufları artırmak için önce kamu harcamaları azaltılacak, sonra da yüksek katma değerli üretime teşvik veren bir model üzerinde yola devam edilecek. Korumacılık bir kenara bırakılacak, hem yerli hem de yabancı yatırımcıya cazip gelen "gerçekçi" teklifler sunulacak, eğitim-adalet-özgürlükler alanında doğru adımlar atılacak.
OECD'nin Çin dahil bir çok ülke için "politika belirsizliği" uyarısında bulunduğunu hatırlatmak istiyorum. Yani, her sabah değişen gündem ve mevzuat yabancı yatırımcıyı korkutuyor. Şu an nispeten sakin olan ama gelecekte giderek sıkılaşacak küresel likiditeden faydalanmak varken, sürekli istikrasızlık üretmek pek anlaşılır bir durum değil.
Bir de bunun üzerine bazı sektörlerin kendi menfaatlerini toplumun menfaatleri üzerinde tutarak yarattıkları korumacılık rüzgarını ekleyebiliriz.
"İslamabad Büyükelçimizin çabasına destek vermek gerekiyor.."
Şu an görevli geldiğim Pakistan'da da benzer bir durum yaşanıyor. Enflasyon düşük, faizler nispeten düşük, hayat pahalılığı açısından risk yok, yabancılar için oldukça uygun maliyetler ve ortam var ancak, siyasi dalgalanmalar ve bölgedeki gerginlikler ülkeye engel çıkarıyor.
Türkiye'nin İslamabad Büyükelçisi Mustafa Yurdakul'a yaptığım ziyarette önemli notlar aldım. Mustafa Bey, Pakistan'da ciddi bir potansiyelin olduğunu, savunma sanayi konusunda ciddi bir işbirliğinin başladığını söyledi. Bu arada hala imzalamadığımız bir serbest ticaret anlaşması var.
Saygıdeğer büyükelçimize, Türkiye'deki bazı sektörlerin bu serbest ticaret anlaşmasını engellemeye çalıştığından dolayı bir türlü imzalanamadığını söyledim. Mustafa Bey her iki ülke arasındaki münasebetlerin her zaman karşılıklı feragat ve dostlukla ilerlediğini hatırlattı. Gerçekten, iki ülke arasında tarihe dayanan ciddi bir dostluk ve dayanışma var. Kurtuluş Savaşı ve hatta İş Bankası'nın kuruluşunda Pakistan halkının dişlerinden tırnaklarından artırdıklarıyla yaptıkları bağışların büyük payı var.
Açıkçası iki ülke arasındaki ilişkilerin, 2014 yılından beri iç rekabette rahatlamak için gümrük duvarlarının yükselmesini isteyen, bu sebeple alakalı alakasız her mala ilave gümrük vergisi konması için siyaset kurumuna talepte bulunan ve istismar edenler sebebiyle gelişememesi acı bir durum. Kapasiteleri nihai mal üreticilerine yetmeyen ama ısrarla korunma talep eden bu insanlar, diplomatik ilişkileri de zorlayacak haller yaratmaya başladılar. Acaba ortaya koyacakları argüman toplum menfaatine uygun bir argüman olacak mı? Merakla bekliyorum.
Bu durumu Türkiye'ye döner dönmez TİM Başkanı İsmail Gülle'ye aktarmayı düşünüyorum. Böylelikle değerli büyükelçinin çabalarına destek vermiş olmayı umut ediyorum.