İpek Koza'ya kayyım yoluyla yapılan müdahalenin teknik ayrıntıları artık netleşti.
Kayyımların akıbeti
İpek Koza'ya kayyım yoluyla yapılan müdahalenin teknik ayrıntıları artık netleşti.
Strateji açığa çıktı. Hatırlayalım önce. Türkiye'nin en başarılı şirketlerinden İpek Koza'ya polis baskını düzenlendi, şirketin hesapları mercek altına alındı vs. İddialar tek tek çürütüldükçe iktidar borazancısı medya paniğe kapıldı. “Esas maksat İpek Medya Grubu'nu ele geçirmek” dendikçe iktidar partisi ve medyası şiddetle karşı çıktı bu iddiaya. Niçin?
Sebebi çok açık: Anayasa'nın 30. maddesi basın araçlarının hiçbir şekilde “müsadere edilemeyeceğini” beyan ediyor. İşte tam bu nedenle hukukun arkasını dolanıp İpek Medya'nın üzerine çökmek istediler.
İki hileli işlem yapıldı.
1- Tıkır tıkır işleyen bir şirketin muhasebe kayıtlarında suç bulunmaya çalışıldı. Bulunamadı. Tartışmalı birisine “yazdırılan” bilirkişi raporu, kayyım atama mazeretini şu noktaya kadar taşıdı: “Kurum, şahıs ve ilgili kişi ve kurumların elde edilen resmi belgelerde mükemmel görüntü çizmiş. Dünyanın hiçbir yerinde mükemmel bir kurum, muhasebe sistemi ve finansal yapı mevcut değildir.” Absürt! Madencilik yapan şirketin Himmetdede hesabının yardım manasına gelen “himmet” ile karıştırılması da tam bir hukuk garabetiydi. Bir ekonomi terimi olan Şirinler kasabası (Smurf Village) benzetmesi mesnetsiz bir suçlamaydı; ama bunu bile gerçek sanıp kasaba arandı. Hukuk tarihine geçecek ve herkese “Neredesin Kafka, bu absürt adamlar senin kara mizahını bile geçti” dedirtecek işler... Bu tabloya rağmen holdingi bahane edip medyaya el koydular, suç işlediler...
2- İkinci feci hatayı müsadere demeden müsadere yaparak ortaya koydular. Güya yapılan hukuk dışı işlem müsadere değil; kayyım atamaktan ibaretti. Neden müsadere değil de kayyım? Çünkü Anayasa gereği basının malına çökme apaçık bir suç. Anayasanın arkasına dolanıp üç puan alacağını sanan taşra kafası kayyım formülü sayesinde “Biz müsadere etmedik, sadece şirketleri iyi yönetmek için kontrolü ele geçirdik” demek istiyor. Yerseniz tabii!
Bu şark kurnazlığı ile zincirleme bir suç işlendi. Bu kumpası planlayan ve uygulayan herkes suç işledi ve işlemekte. Er ya da geç hukuk İpek Koza Grubu'na yapılan haksızlığın hesabı sorar...
Peki hileli yorumlarla kayyım formülü aranan bazı gazete ve televizyonlar medya dışında hiçbir faaliyet yürütmüyorsa? Bazı medya organları hukuku by-pass etmek için şirketlerden medyaya zıplama modeline uygun değilse?
Daha açık söyleyeyim: Cumhuriyet, Zaman, Taraf, Sözcü, Samanyolu gibi tek işi medya olan şirketlere kayyım atanması ya da müsadere işlemi çok açık bir anayasa ihlalidir. Bir holdingin parçası olmayan ve basın dışında hiçbir faaliyet göstermeyen şirketlere müdahale, sadece hukukun askıya alınması değil; aynı zamanda yargı ve güvenlik bürokrasisinin intiharıdır.
Vakıa; medya kuruluşlarının bir holdingin bünyesinde bulunması da suç değildir ve müsadere gibi, kayyım gibi hukuk dışı işgallere vesile edilemez; ancak harami düşüncesi medya dışı şirket faaliyetlerini kendine bir tramplen tahtası gibi görmekte ve hukuksuz işlem yapmaktadır. Bu durum da suçtur.
Hukuku ayaklar altına alan harami düşüncesinin saklanabileceği son sığınak “terör örgütü” suçlaması. Bu itham hukuki bütün süreçler bitmeden ve suç mahkeme kararlarıyla sübut bulmadıkça hiçbir anlam ifade etmez. Savcının birilerine terör örgütü demesinin hukuk nezdinde zerre kadar önemi yok. Yargılamanın tüm süreçleri bitmeden birine kati hüküm varmış gibi terörist diyenler, resmen terör estirmektedir.
Diyelim ki terör suçlamasını manivela gibi kullanıp medyayı esaret altına almak istiyorsun; bu bile sana müsadere ya da kayyım hakkı vermez. “Derin devlet” terör örgütü yayını diye gördüğü gazeteleri mazide bombaladı ama kayyım veya el koyma aklından bile geçirmedi, çünkü o bomba faili bulunamayacak derin bir operasyondu; ama kayyım ya da müsadere, bürokrasinin açık kimlikle yapacağı feci bir suçtur ve mutlaka planlayanlar da alet olanlar da hukuka hesap verir...