Gazeteci Yazar Ekrem Dumanlı Zaman Avrupa'da yayınlanan yazısında Darbe girişimi sonrası yaşananları analiz etti.
15 Temmuz'da yaşanan darbe girişimin ardından yaşananlar, darbe girişiminin ardından gelen soru işaretlerini artırıyor. Türkiye'nin geldiği durumu analiz eden Ekrem Dumanlı yöneticilerin çelişkili ifadelerinin durumu daha da anlaşılmaz hale getirdiğinin altını çiziyor.
Tuzaklanmış darbeden sivil darbeye
Aradan 70 küsur yıl geçmesine rağmen Pearl Harbor saldırısı üzerindeki soru işaretlerinin kalkmadığını biliyor musunuz? Malum, 7 Aralık 1941 sabahı Japon hava kuvvetleri Pearl Harbor’daki ABD donanmasının can damarı sayılan gemileri ani bir baskınla batırmıştı.
Daha ilk andan itibaren uzmanların kafasına keskin sorular takılmıştı. Amerika böyle büyük bir saldırının istihbaratını önceden almamış mıydı? Bu kadar çaplı bir saldırı önceden öğrenilmiş de gerekli tedbire başvurulmamıştı? Yoksa Pearl Harbor saldırısına göz yumularak Amerika’nın bir an önce savaşa girmesi mi planlamıştı.
Daha önce Deniz Bakanlığı da yapmış olan Franklin Roosevelt’in ABD başkanı seçildikten sonra savaşa gerekçe aradığına inanır bazı araştırmacılar. O günlerde kamuoyunun İngilizlerle ittifak kurulmasına ve savaşa girilmesine sıcak bakmadığını söylerler. Japon tehdidine karşı tetikte olan Amerikan istihbaratının 7 tane şifre kırıcı makinaya sahip olduğu biliniyor. Amerikalılar o makinalar sayesinde Japonların değişken kodlarını çözüyor ve her adımı önceden biliyordu.
Saldırıdan bir hafta önce Japon ordusunda bazı hareketlenmelerin sezildiği, bir saldırı çalışmasının yapıldığına dair bilgilerin rapor edildiği de biliniyor. Buna rağmen 2403 Amerikan askerinin ölümüne yol açan saldırı neden durdurulamamıştı?
Çelişkili ifadeler nedeniyle 70 senedir Pearl Harbor saldırısı üzerinden şüphe bulutları hiç dağılmadı. Saldırı önceden biliniyorsa neden tedbir alınarak onca can kaybı ve yaralının önüne geçilmemişti? Saldırıya engel olmayarak savaş karşıtı bir tavır sergileyen kamuoyu böyle bir şok olayla yönlendirilmiş miydi? Tarihçiler, siyasetçiler bu yakıcı soruları hala unutmuş değil…
15 Temmuz’daki hain darbe teşebbüsü üzerindeki sorular da asla buharlaşmayacak; çünkü darbenin yapılış şekli, zamanlaması, uygulaması vs. tuhaflıklar içeriyor. Daha önemlisi, kocaman bir soru işareti orta yerde duruyor: Darbe yapılacağı önceden biliniyor muydu? Biliniyor ise kan dökülmesinin önüne geçilemez miydi? Önceden bilinmiyorsa siyasetçilerin, istihbarat servisinin; hatta darbede adı geçenlerin çelişkili beyanları ne anlama geliyor?
Erdoğan’ın ilk açıklaması ‘öğleden sonra bir hareketlenme olduğunu’nun bilindiğini ispatlıyor. Zaten MİT, devlet haber ajansına açıklama yaptı ve darbe teşebbüsüne dair bilgiyi 16.00’da ilgili kişilere verdiğini ilan etti. Genel Kurmay Başkanı’ndan Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’a kadar herkese bilgi verildiği açıklandı. Madem durum budur; saat 21.00-22.00 gibi hareket geçen cunta önceden derdest edilemedi?
Tam da bu noktada Erdoğan’ın ifade değiştirmesi şaşırtıcı değil mi! Erdoğan önceki ifadesini ’20.00 civarında öğrendim’ şeklinde değiştirdi; ama bir türlü net saatine karar verememiş gibi durdu. Mesela 21 Temmuz günü iki ayrı beyanda bulundu. El Jazeera’ya 20.00’de duydum diyen Erdoğan aynı gün Reuters’a ’16.30’da öğrendim’ diye demeç verdi. Dahası, darbe girişimini ‘Eniştemden duydum’ diyerek herkesi şoka sokan Erdoğan bu garip durumun hesabını MİT’ten sormadı, sormayacağını da deklere etti. Sebep ne ola ki? Erdoğan’ın damadı olan Enerji Bakanı darbeyi 21.30 ila 22.00 arasında öğrendiklerini beyan etti, kafaları daha da karıştırdı. Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘Darbeyi eşten dosttan öğrendim’ demesi de bu karışıklığa tuz biber oldu…
Çelişkili beyanlar niçin ortaya çıkar? Bu tür tarihi olaylarda gerçeklikten uzaklaşılınca kurgusal olan hikaye bir türlü sağlam bir zemine oturmaz. Şu ana kadar gördüğüm kuşku dolu manzara şu: Hain darbe teşebbüsü önceden (belki günler haftalar öncesinden) öğrenilmiş; ancak icra edilmesi istenmiş. Dünya kamuoyunun da seslendirdiği bu sağlam kuşku akla pek çok ihtimal getiriyor. Vebal çok büyük. Önceden öğrenenler bazı saf insanları da bu işin içine katmış mıdır; o da ayrı bir konu. Tuzaklanmış bir darbe var karşımızda.
Şükür ki askeri darbe başarılı olamadı; ama ya sivil darbe? Şu an demokrasi ve insan hakları tamamen askıda. 100 bine yaklaşan insan işinden gücünden, malından mülkünden, hürriyetinden mahrum edildi. Herhangi bir suç bağlantısı olmadığı halde şirketlere el kondu, gazeteciler, işadamları, öğretmenler tutuklandı. Sivil darbe yolları açıldığı için iktidar sahipleri askeri darbeye ‘Allah’ın lütfu’ diyor. Dahası var mı!
15 Temmuz’un üzerinden 70 sene de geçse soru işaretleri silinmeyecek; tıpkı Pearl Harbor’da olduğu gibi.