"Konuştukça batanların bir gün bağımsız yargı karşısında hesap vereceğinden emin olunuz. Endişeye gerek yok. Umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor. Bu kadar bağırıp çağırma çaresizliğin eseridir; başka bir şeyin değil."
(...)
Geldiğimiz noktaya bakar mısınız lütfen: Daha düne kadar ne yaptığı belli olmayan ve halen ne idüğü belirsiz birileri, sırtını MİT'e dayıyor (en azından kendileri öyle iddia ediyor) ve herkese tehdit savuruyor. MİT de bunu tekzip etmiyor. “Türkiye'nin birikimi” sloganıyla yıllarca entelektüel İslamcılığa talip olan ve bir dönem bunu da başaran Yeni Şafak, yalan ve iftira dolu belgeler (!) uyduruyor ve o kurumun sahibi Albayraklar'dan gık çıkmıyor. Bir başka bukalemun, “Sümeyye Erdoğan'a suikast yapılacak” diye kocakarı masallarını andıran bir kâbus senaryosuna başvuruyor, rezil oluyor; hiç kimse “Ayıp oldu” diyemiyor.
Yargı iflas etti. HSYK uyuyor; adalet her gün delik deşik ediliyor… Proje mahkemeler, sipariş savcılar, siyasetin emrine girmiş gözüken hâkimler... Görüntü bu maalesef. Kafka'nın kemiklerini sızlatırcasına absürt davalar açılıyor, adalet bürokrasisi toplumu boğdukça boğuyor.
Çarşı taraftar grubu “darbeci”, yolsuzluk dosyasının üzerine giden polisler “darbeci”, hayatında karınca incitmemiş insanlar “darbeci”! Peki her on yılda bir demokrasiye müdahale eden “darbeciler”! Onlara tabasbus için kuyruğa girmiş yandaşlar. Başbakan Davutoğlu, 28 Şubat fişleme ve takip metotlarını kendilerinin de aynen uyguladığını itiraf etti geçenlerde. Yazık ki ne yazık...
(...)