El-Kulûbu'd-Dâria: Yakaran Gönüller

El-Kulûbu'd-Dâria: Yakaran Gönüller
"El-Kulûbu'd-Dâria", tek sığınak bildiği İlahî dergâhın kapısını gözyaşlarıyla çalan, onun eşiğinde boyun büküp el pençe dîvan duran, tazarru ve niyazda bulunan, içini şerheden, dertlerini bir bir sayıp döken ve yana yakıla "derman" deyip inleyen kalbler demektir; bütün bu manaları çağrıştırmak üzere kısaca "Yakaran Gönüller" de denilebilir.
Bu kitap, Gümüşhanevî Ahmed Ziyaüddin Efendi'nin "Mecmuatü'l-Ahzâb" adlı üç ciltlik eserinden seçilen evrâd ü ezkârın (okunması âdet edinilen belli âyet, sûre, dua ve zikirlerin) yeniden tasnif edilmesi suretiyle hazırlanmıştır. Son devrin Osmanlı ulemasından merhum Ahmed Ziyâüddin Efendi, 1813 yılında Gümüşhane'nin Emirler köyünde doğmuştur. Sadece zâhirî ilimlerle meşgul olmamış aynı zamanda bâtınî ilimleri de okumuş ve her iki sahada da icazet almıştır. Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden birisi olan Gümüşhanevî Hazretleri, hayatını ilim ve irşada adamış; 1893 senesinde İstanbul'da dâr-ı bekâya irtihal ederken geride onlarca eser bırakmıştır. İşte, Hazret'in yâdigârlarından biri de, "Mecmuatü'l-Ahzâb" adlı yaklaşık ikibin sayfalık eser olmuştur. Gümüşhanevî Hazretleri, eserini talebeleriyle beraber büyük bir itina ile hazırlamış ve bu vesileyle onlarca Hak dostunun yüzlerce evrâd ü ezkârını bir araya getirmiştir. Mecmuada her bir hizbin ismini, müellifini, ne zaman ve ne şekilde okunacağını da belirtmiştir. Mesela, Hasan Basrî Hazretleri'nin, cumadan başlayıp haftanın her gününde bir bölüm okuduğu İstiğfar-ı Üsbûiyyesi'ni kaydetmiş, hangi güne hangi bölümün düştüğünü de göstermiştir. Ayrıca, kitapta, Hazreti Ali (kerremallahu vechehû), Hazreti Üsame (radıyallahu anh), Muhyiddin ibn Arabî, Ebu Hasan Şazilî ve İmam Cafer-i Sâdık gibi maneviyat âleminin sultanlarının da "Üsbûiyye" adıyla andıkları ve haftanın her günü belli bir bölümünü okudukları hizibleri, virdleri, gece zikirleri, duaları, istiğfarları, istiâzeleri, tesbihleri, tehlilleri, salâvat ve na'tları vardır. "Mecmuatü'l-Ahzâb", Bediüzzaman Hazretleri'nin de elinden hiç düşürmediği bir dua kitabıdır. Öyle ki, Hazreti Üstad'ın, yaklaşık üç mushaf-ı şerif hacmindeki bu kıymetli eseri her onbeş günde bir hatmetmeyi itiyad haline getirdiğini muhterem talebelerinden birkaç defa dinlemiştim. Demek ki, Nur Müellifi, her gün en az beş-altı saatini bu mecmuaya ayırıyor ve evrâd ü ezkârla meşgul oluyormuş. O KAYNAĞIN NE OLDUĞUNU ŞİMDİ ANLADIM Burada, bir hatırayı arz edeyim: Büyük âlimlerden ehl-i kalb bir insan, Hazreti Üstad'ın iman hakikatlerini ele alışına, anlatışına, tahlillerine ve onları neşretmedeki üslubuna çok hayran kalıyor. Nur Risalelerinin, yazılması çok zor, pek kıymetli eserler olduğunu ve bunların sadece düşünüp taşınmakla kaleme alınamayacağını söylüyor. Eserlerin çoğaltılmasının ve neşrinin de ancak çok güçlü bir kaynağa dayanmak suretiyle gerçekleşebileceğini ifade ediyor. Nur Müellifi ve iman hizmeti hakkındaki takdirlerini her fırsatta dile getiriyor. Sonra birisi ona, Hazreti Üstad'ın başucundan hiç ayırmadığı "Mecmuatü'l-Ahzâb"ını gösterince, o zat diyor ki: "Şimdi o kaynağın ne olduğunu anladım; demek ki, Bediüzzaman'ın Rabb'imizle çok ciddi bir münasebeti var, Cenâb-ı Hak'la irtibatı pek kavî. O, Allah'a teveccühten bir lahza dûr olmadığı ve kat'iyen gevşeklik göstermediği için Mevlâ-yı Müteâl de onu sürekli te'yid ediyor ve İlahî ihsanlara mazhar kılıyor." Evet, Hazreti Üstad'ı hangi yanıyla ele alırsanız alınız, bir mükemmeliyet abidesi olarak karşınıza çıkıyor. "Ben hizmet ediyorum, evrâd u ezkârım eksik olsa da olur!" veya "Ben kendimi zikr ü fikre adadım, i'lâ-yı kelimetullah vazifesinde geri kalsam da mahzuru yok!" ya da "Şu işi tam yapayım, bunu ihmal etsem de olur!" demiyor. Tam bir denge insanı olarak yaşıyor; her hususta esas kabul ettiği iktisadı, zamanı iyi kullanma mevzuuna da uyguluyor. Asla israfa girmiyor ve hiçbir anını boşa geçirmiyor; her saatini dolu dolu değerlendiriyor. Dolayısıyla, kulluğa ait hiçbir vazifeyi ihmal etmiyor; günlük virdlerini ve zikirlerini de hiç aksatmıyor. Kendisi "Mecmuatü'l-Ahzâb"ın tamamını okuduğu gibi, ondan bazı kısımları da alıp, Cevşenü'l-Kebir, Şah-ı Nakşibend'in Evrâd-ı Kudsiye'si, Delâilu'n-Nur, Sekine, Münacât-ı Üveys el-Karnî, İsm-i Azam Duası, Münacât-ı Kur'an, Tahmidiye ve Hulâsatü'l-Hulâsa misillü duaları bir araya getirerek bir "hizip" yapıyor. Mecmua'nın tamamını okuyamayanlardan hiç olmazsa bu hizbi takip etmelerini istiyor. Hazret'i sevip sözlerine itimad edenler dünden bugüne o hizbi hep okudular, hâlâ da okuyorlar; bundan sonra da devamlı okumalılar. Çünkü evrâd u ezkâr, i'lâ-yı kelimetullah yolunda mücahede eden bir mü'minin en önemli zâd ü zahîresi; Allah Teâlâ ile münasebetinin de emaresidir. Cenâb-ı Hakk'ın gücüne ve kuvvetine, her şeye kâdir olduğuna ve her şeyi O'nun yaptığına inanan bir insan, bu inancının gereği olarak mutlaka Mevlâ-yı Müteâl'e teveccüh eder, ihtiyaçlarının giderilmesini ve arzularının yerine getirilmesini sadece O'ndan ister. Dua eden bir kimse, bütün gönlüyle Allah'a yönelip yalvarışa geçebildiği takdirde, kendi beden ve cismaniyetinden kaynaklanan uzaklığı aşmış ve kendisine her şeyden daha yakın olan Rabb-i Rahîm'e kurbet kesbetmiş olur. Özetle: 1-Gümüşhanevî Hazretleri, bu eserde onlarca Hak dostunun yüzlerce evrâd ü ezkârını bir araya getirmiştir. Her bir hizbin ismini, müellifini, ne zaman ve ne şekilde okunacağını da belirtmiştir. 2-Evrâd u ezkâr, bir mü'minin en önemli zâd ü zahîresidir. Hak dostlarını sevip sözlerine itimad edenler, o hizibleri hep okudular, hâlâ da okuyorlar; bundan sonra da devamlı okumalılar. 3-Dua eden bir kimse, bütün gönlüyle Allah'a yönelebildiği takdirde, kendi beden ve cismaniyetinden kaynaklanan uzaklığı aşmış ve kendisine her şeyden daha yakın olan Rabbi'ne yaklaşmış olur.
03 Temmuz 2009 07:37
DİĞER HABERLER