Elde ettiği başarıları gölgeleyebilmek için çeşitli kılıflar uydurarak polisi zan altında bırakmak isteyenler bir dönem de polis özel harekâtı dillerine dolamıştı.
Bakalım bu kesimler dağda mücadele veren askerimize verdikleri desteği eşkıya şehre inince polise de verecekler mi?
Şehitler ve şehit cenazeleri vesile kılınarak oluşturulmak istenen sınır ötesi operasyon baskısı, hükümetin inisiyatifi ele alıp, bizzat yapmasıyla sonuçlandı.
Baskı kuranlar açısından sürpriz sayılabilecek bu siyasi atraksiyon bir gösterge olarak değerlendirilebilir.
Mesela siyasi irade askeri iradenin talebine uluslararası alanda meşruiyet kazandıracak, hatta destek sağlayacak diplomatik başarıyı gösterebilmiştir. Yapılan sınır ötesi harekâtın hem içerde hem de dışarıda, terörle mücadele sınırlarını aşıp, başka maksatlara hizmet etmesine fırsat vermeden uygulayabilmiştir.
Terörden medet umanların, bu duruma razı olmayıp, başka arayışlara gireceğini tahmin etmek zor değildir.
Nitekim polis, üzerinde üç buçuk kilo A4 patlayıcısıyla İstanbul metrosunda intihar saldırısı yapmak isteyen bir PKK militanını yakalayarak büyük bir facianın önüne geçti.
Malum olduğu üzere daha evvel de emniyet mensupları PKK canlı bombalarını yakalamış, örgütün şiddeti büyük şehirlere taşıma iradesinin önüne geçmişti.
Sınır ötesi harekâtın sürdüğü günlerde büyük bir eylem yaparak yandaşlarına yıkılmadık ayaktayız mesajı vermek örgütün adetleri arasında yer alıyor.
Mesela, Öcalan'nın yakalanmasının ardından Mavi Çarşı'da yangın çıkartarak 16 kişinin ölümüne sebep olmuş, Carousel'in önünde ve Atrium otoparkında bomba patlatmışlardı.
Bu sefer de metroyu havaya uçurmayı denediler. Uzmanların verdiği bilgiye göre teröristin üzerindeki bomba bir kilometrelik alanı etkileyebilecek güçteydi.
Terör örgütünün bu tür eylemleri bilindiği için bir başka noktaya dikkat etmek belki de daha doğru olacak.
O da sınır ötesi operasyonun başlamasının hemen ardından başlatılan araba kundaklama hadiseleridir.
Bu hadiselerde dikkat çeken husus patlayan bombaların polis karakolu yakınlarında ya da Halkalı polis lojmanlarında olduğu gibi doğrudan emniyet mensuplarının bulunduğu mahalde gerçekleştirilmesidir.
Hatırlanacağı gibi yakalanan bayan canlı bombalardan birisi de hedefin polis olduğunu söylemişti.
Terörle mücadele zor bir iştir. Bir de terör dağdan şehre inerse daha da zor olur.
Askerin görev alanı olarak görülen terörle mücadelenin dağdaki kısmı polisin görev alanına kayar.
Dağdaki teröristi ABD'nin insansız hava araçları olmadan göremiyorduk. Teröristler milyonların içine karışınca nasıl bulunacak?
Hele bir de araç yakanların tinerci gençler olduğu doğruysa bu bilmece nasıl çözülecek?
Düşünelim bir kere…
Devlet uluslararası güçleri de ikna ederek, terör örgütünün üzerine gidince tinerci gençler araba yakmaya başlıyor!...
Hem de karakolların yanı başında!...
***
Bir dönemin kapkaççılarını da hatırlayalım.
İnsanların en yoğun olduğu yerlerde sahibini döve döve arabasını elinden alırlardı. Herkesin içinde çanta kapar, telefon ve cüzdan çalarlardı.
O günlerde konuşulanlar arasında dikkat çeken söylentilerden birisi de bu çocukların Diyarbakır'dan Kürt mafyası tarafından getirildiğiydi.
PKK'nın bu yolla büyük şehirlerde halkın devlete karşı güvenini sarsmayı planladığına yoruluyordu kapkaç olayları.
Nasıl olduysa…
Polis Hacı Hüsrev mahallesine birkaç geçe baskını yaptı. Bir daha kapkaç haberi duymaz olduk.
İstanbul'u bilenler mutlaka şu cümleyi aklından geçirmiştir:
Diyarbakır nere, Hacı Hüsrev nere?
***
Emniyet Teşkilatının giderek artan başarısı gözden kaçmıyor. İstihbarat başarısı, teröristleri takip edip, eylem fırsatı vermeden kıskıvrak yakalaması, yakaladıklarını ikna ederek topluma kazandırmadaki muvaffakiyeti gibi…
Aksiyon'un 669'uncu sayısının kapağında yer alan bir bilgi, polisin kat ettiği mesafeyi açıkça gösteriyor:
"İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele ekiplerinin sorguya aldığı 650 teröristten 510'u evine kesin dönüş yaptı."
Zaten problem de bu noktada başlıyor. Başarıda yarışmak varken, kendi dışındakileri başarısızlığa iterek önde kalma alışkanlığı depreşiyor bu durumlarda.
Askeri, polisi, adliyesi, mülkiyesi, parlamentosu, hükümeti ve diğer kurumlarının bütününden oluşan tüzel kişiliğin devleti meydana getirdiği ve gerçek anlamda devlet varsa, orada kurumlar arası çatışmaların değil, kurumların uyumlu çalışmasından bahsedilebileceğini anlamak istemeyenler çıkıyor.
Hem de vatanseverlik ve devletçilik iddiasıyla!...
Bir dönem polisin elindeki ağır silahlar ne kadar problem olmuştu!
Hâlbuki o dönemde polis özel harekât birlikleri askerle omuz omuza terörle mücadele ediyor, Korkut Eken gibi TSK kökenli uzmanlar tarafından eğitiliyordu.
Terörle mücadele için kurulmuş özel birliklerin elindeki silahtan kim korkar ki?
Yoruma çok açık bir konu bu ve bilindiği gibi ortaya çıkan "Susurluk" hadisesinin kaldırdığı toza, tasfiyesinde ‘fayda’ görülen ne varsa bulaştırılıp, süpürüldü.
Bunların hepsi 28 Şubat'ın hemen öncesinde gerçekleşti.
Ve bu süreç "devlet adına" denilince her zaman "emriniz olur" diyen insanları "Yatağına kırgın akan ırmaklar" haline getirdi.
Ve o insanlar bugün bir ayrımın eşiğine geldi:
"Kemal'in askerine evet, ama NATO askerine hayır!"
Kemal'in askeri kim, NATO'nun askeri kim?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bu tür ayrımların eşiğine getirmek kimlere kazandırıyor?
***
Eğer terör şehre kayarsa, teröriste dağları dar ederek barınamaz hale getiren asker üzerine düşeni yapmış ve başarılı olmuş olacak mı?
Şimdi top poliste, bakalım onlar ne yapacak mı diyeceğiz?
Yoksa devlet ciddiyeti, böyle bir harekâtı planlarken harekât sonrasında olabilecek ihtimalleri hesap edip, önce tedbir almaktan geçer mi diyeceğiz?
Yapacağı operasyonun ne getireceğini hesap etmeden davul-zurna sınır ötesi harekât yapan bir devlet olabilir mi?
Bu soruları neden soruyorum?
Öncelikle arabaları ateşe verenlerin tinerci olup olmadığını takip edeceğim.
Sonra da terör ve bölücülük konusunda son derece hassas gözüküp, sabah akşam savaş tamtamları çalanları takip edeceğim.
Bakalım aynı tavırlarını polisin yanında yer alarak devam ettirecekler mi?
Yoksa terörün oluşturduğu olumsuz havayı kullanarak polisi yıpratmaya mı çalışacaklar?
Böylece vatan, millet, devlet türküsünü ağzından düşürmeyenlerin aslında neyi sevdiğini açıkça görmüş olacağız…
Hamdi Yılmazer - AKSİYON