Son olarak İstanbul'da ve çevre illerde yaşanan uzun süreli elektrik kesintileri için AKP'den sırasıyla "hava muhalefeti", "sabotaj" ve "siber saldırı" açıklamaları geldi. Peki işin gerçeği neydi?
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Enerji Birimi Koordinatörü Olgun Sakarya, sol.org.tr'nin sorularını yanıtladı.
İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli ve Sakarya'da 29 Aralık'ta başlayan elektrik kesintileri yer yer devam ederken, AKP'den süreç boyunca birçok ilginç açıklama geldi.
Kesinti başladığı anlarda "hava muhalefeti" diyen damat Berat Albayrak'ın başında bulunduğu Enerji Bakanlığı, daha sonra "sabotaj" ve "siber saldırı" açıklamaları yaptı.
Kesintiler bununla sınırlı kalmadı.
Sol.org.tr sitesinden Ali Ufuk Arikan, Hemen her gün "bakım-onarım" adı altında yeni kesintiler yaşanırken, elektrik kesintilerinin gerçek nedenlerini, Türkiye'nin enerji alt yapısını ve elektrikte özelleştirmenin getirdiği maliyetleri Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Enerji Birimi Koordinatörü Olgun Sakarya ile konuştu.
Sakarya, AKP'nin kesinti için ileri sürdüğü tüm gerekçeleri yalanlarken, yaşananların özelleştirmelerin ve büyük plansızlığın sonucunda meydana geldiğini dile getirdi.
-Türkiye, son dönemde rutinleşen "elektrik kesintisi" haberlerine ve çok uzun süreli kesintilere alışmaya başladı. Bu kesintiler gerçekten "hava muhalefeti", "siber saldırı" ve "sabotaj" kesintileri mi?
Türkiye elektrik üretiminde çok ciddi şekilde ithal kaynağa bağımlı durumda. 2014 yılında elektrik üretiminin yüzde 62.6'sı ithal kaynağa dayanıyordu. 2015 yılında bu oran yüzde 54'e düştü. 2016'da da bu civarda olmasını bekliyoruz. Dolayısıyla ithal kaynaklı bir üretimle, bu tür üretimden kaynaklı sorunların, en ufak bir krizde yeniden ortaya çıkması kaçınılmaz. İthal kaynak bağımlılığında başat faktörümüz ise doğalgaz. 2014 yılında elektrik üretimimizin yüzde 48'i, 2015'te yüzde 38'i doğalgazdan karşılanmış durumda. Dolayısıyla doğalgaz santrallerinden gelen gaz eğer bir sıkıntıya uğrarsa, elektrikte de büyük sorunlar ortaya çıkacaktır. 14 Aralık itibariyle BOTAŞ'ın kamu ve özel elektrik üretim santrallerine gazı büyük oranda keseceğine dair haberler çıktı. Enerji Bakanlığından bu haberleri tekzip eden bir açıklama gelmedi. Ve tam da bu arada bir hareketlenme oldu, fiyatlarda da ciddi artış söz konusu oldu.
Benzer durum 2012 yılında da yaşanmıştı. Doğalgaz üretim santrallerinin yoğunlukta olduğu bölgeler batıda bulunuyor. Burada üretimin durması, iletim sistemindeki yük artışında problemler oluşturdu çünkü üretim alt yapımızda da ciddi problemler var. Kurulu gücümüzün 2002'ye göre iki kat arttığını söylüyorlar doğru ama bu güce karşılık üretimin iletimi, dağıtımın organik bağı gereği iletim altyapısı gelişmemiş durumda. TEİAŞ'ın bu konuda yetersiz olduğuna ilişkin kendi iç yazışmaları var. Bir hat üzerindeki ufacık sorun, sistemde büyük sorunların yaşanmasına neden oluyor. Hatırlarsınız 31 Mart 2015'te ülke genelinde çok büyük bir sorun yaşandı. Yine 26 Nisan'da da benzer bir sıkıntı yaşandı. Bunların hepsi büyük bir plansızlığın sonucu. Özelleştirme politikaları sonrası enerjinin özel sektöre kâr alanı olarak sunulmasıyla beraber bu tür sorunlar ortaya çıkmaya başladı.
ARIZA KAYNAKLI KESİNTİ GİBİ İRDELEMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL
-29 Aralık'ta yaşadığımız kesintiler de bu sürecin bir parçası değil mi?
29 Aralık'ta başta İstanbul olmak üzere Kocaeli ve Sakarya'yı da kapsayan ve hala devam eden kesintiler daha önce yaşanan sorunlardan en ufak bir ders çıkarılmadığını ortaya koyuyor. 29 Aralık'ta Bakanlığın açıklamasında, Sakarya'daki enerji nakil hatlarında yoğun kar yağışı ve fırtına nedeniyle oluşan arızalardan kaynaklanan bir elektrik kesintisi yaşandığı söylendi. Aynı gün İstanbul'un tamamına elektrik verildiği ileri sürüldü. Ertesi gün ise 11 ayrı noktada çalışma yapıldığı söylendi. Bununla yetinilmedi, "sabotaj" açıklaması geldi. Daha sonrasında ise "siber saldırı" denilmeye başlandı. Tabii böyle olunca insanların kafası karışıyor. Açıkça söylemek lazım, bunların hiçbiri gerçekçi değil.
Tabii ki arıza her an olabilir, enerji nakil hatlarında da sorun olabilir ama 29 Aralık'taki kar yağışı ve fırtına bu kesintinin sebebi olamaz. Bu hatlar yıllardır işletmede ve yıllardır bu hava şartlarına maruz kalıyor. Bu kesintileri "arıza" kesintisi gibi irdelememiz mümkün değil. Daha önceden başlayan doğalgaz sıkıntısından kaynaklı, "arıza gezdirmesi" yönteminin haberlerini zaten alıyorduk. Bunu da bu kesintiden 10 gün önce kamuoyuna duyurmuştuk. Üretim ve altyapıdaki plansızlıklar ve özelleştirme politikaları bizleri bu noktaya getirdi.
PLANLI BAKIM-ONARIM GERÇEĞİ: ARIZA GEZDİRMESİ OYUNU
-"Arıza gezdirmesi" nedir, biraz açabilir misiniz?
Bu aralar özellikle İstanbul'da sık sık planlı bakım-onarım adı altında kesinti ilanı veriyor. Normal koşullarda bakım-onarım gün ışığının en fazla olduğu, çalışma koşullarının en uygun olduğu dönemlerde yapılır. Bahar ayları, ilk bahar ve yaz aylarının bir bölümünde bu çalışmalar ağırlıklı olarak yapılır ki, kış aylarına hazırlık olsun, kış ayındaki yük artışından ve hava koşullarından etkilenilmemesi sağlansın. Ama bakıyoruz ki burada bu koşulların hiçbiri yok. Üstelik hava koşulları çalışma yapılmasına zaten elverişli değil ama buna rağmen planlı bakım kesintisi ilanı veriliyor. Bu aslında kamuoyunu yanıltmaktır. Bu kesintiler, resmi olarak "biz kesinti yapacağız, yapmak zorundayız" diyemeyen enerji yönetiminin, bu yöntemle kesintileri kaydırarak yük azaltmasını sağlamaya çalışmasıdır.
-Doğalgazda yaşanan her sorunun büyük bir elektrik kesintisi olarak bize döneceğine yönelik vurgu kritik. Bu nedenle yaşadığımız kesintilerin artacağını düşünebilir miyiz?
Elektrik üretim altyapısının omurgasını doğalgaz santralleriyle oluşturursanız, gaz tüketiminin bu kadar arttığı dönemlerde sıkıntıya düşersiniz. Şimdi yaşanan da budur. Gaz sıkıntısı yaşandığı anda bu sefer elektrik üretim santrallerindeki doğalgazı kesmek durumunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla kesinti kaçınılmaz oluyor. Bunu da bu şekilde "arıza" adı altında kamufle etmeye çalışırsanız, böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Evet, elektrik üretim hatlarında zaman zaman ağır kış koşullarında kesinti olur ama bu boyutta olması mümkün değil. Zaten elektrik iletim sistemi tasarlanırken, onunla ilgili her türlü analiz yapılır. Sistemin herhangi bir yerinde bir hattın veya bir üretimin devreden çıkması halinde sistemin normal işletme koşullarında devam etmesini sağlayacak kriterler göz önüne alınarak tasarlama yapılır. Bunlar mevcut yönetmeliklerde var.
Sonuç olarak biz yaşananların bir tür kısıtlılık hali dışında bir plansızlığın ürünü olduğunu düşünüyoruz.
VATANDAŞ TAZMİNAT TALEP EDEBİLİR
-Bu kesintiler sonrası İstanbul, Kocaeli, Tekirdağ ve Sakarya'da birçok sanayi bölgesinde üretim durma noktasına geldi. Bu sürecin yol açtığı ekonomik faturaya ilişkin veriler neler?
Bu kesintilerin ulusal boyutta çok ciddi ekonomik kayıplara neden olduğunu biliyoruz. Sanayi temsilcilerinden birçok telefon alıyoruz bu süreçte. Hepsi de kesintinin kaynağının ne olduğunu öğrenmek istiyor. Bakanlığın kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapmaması düşündürücü. İstanbul'da bir sanayi temsilcisinin verdiği bilgiye göre, sanayi bölgelerine gaz kısıtı uygulaması elektrik kısıtına neden oluyor. Bu durum tabii büyük bir ekonomik fatura oluşturuyor.
Bu arada çok bilinmez ancak vatandaşlar da elektrik kesintisi durumlarında bazı haklara sahip. İmarlı bir alanda yaşanan kesintilerin süresi ve sayısı belirtilen eşik değerleri aştıysa, tüketiciler bununla ilgili tazminat talebine sahipler. Ama bugüne kadar uygulandı mı diye sorarsanız, maalesef hayır...
-Özelleştirmeler sonucunda elektrik alanında yaşanan tahribata ilişkin değerlendirmeniz nelerdir?
Özellikle dağıtım özelleştirmelerine göz attığınızda, bunun gerekçesi olarak bize bazı başlıklar sunulmuştu. Rekabet ortamında fiyatlar ucuzlayacak, tüketiciye olumlu olarak yansıyacak denildi örneğin... Siz bireysel olarak böyle bir şey yaşadınız mı?
-Hayır yaşamadım...
Yine kayıp-kaçak oranı düşecek denildi. Bunun düşmesi bir yana yönetmelik değişiklikleri yapılarak bu muhafaza edildi. Elektrik tarifelerinde vatandaşın nereye, ne ödemesi yaptığını anlayamayacağı bir yapı kuruldu. Üstelik yasanın şeffaflık maddesine yaptığı vurguya rağmen bunlar yapıldı. Kesintiler azalacak, kalite artacak denildi. Tüm ülkede tam tersi bir tablo yaşanıyor. Dağıtım şirketlerinin kapısından içeri vatandaşı almıyorlar. Yani özelleştirmelerin başladığı dönemde öne sürülenlerle bugün geldiğimiz tablonun arasındaki fark, koskoca bir araştırmanın konusu olabilir.
ALMANYA VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ ÇOK ŞEY ANLATIYOR...
-Elektrik üretimi konusunda AKP sık sık HES'i ve nükleeri çözüm olarak ileri sürüyor. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an için yaklaşık 80 bin megawattlık bir üretim kapasitemiz var. Aralık ayının son günlerindeki maksimum talebimiz 40 bin megawatt oldu. Yani yarı yarıya diyelim. 40 bin megawattlık bir talebimiz var, 80 bin megawattlık bir arz kapasiteniz var. Teorik olarak bu böyle ama pratikte her zaman bu 80 bin megawattın emre amade olması mümkün değil. Buna karşın kolaylıkla yetebilecek bir kapasitemiz olduğu ortada. Bu tabloya baktığımızda aslında üretimde bir sıkıntı çekmememiz lazım ama doğalgazı kestiğiniz anda sıkıntı başlıyor. Yani üretim kaynak planlamasında büyük bir planlama eksikliğimiz var. Buna bağlı olarak iletimde de benzer sorunlar var. Bu plansızlığın sonucu boşa harcanan yatırım ve bu tür kesintilerle getirilen ek yük oluyor. Doğru bir planlama yapılırsa kurulu gücümüz rahatlıkla ihtiyacımızı karşılayacak durumda. Üstelik mevcut kurulu gücümüzün yarısı kadar yeni lisanslar verilmiş durumda, bunların hepsi inşa aşamasında.
Bunlar göz önüne alındığında nükleer santrale ihtiyaç olmadığı rakamsal olarak ortada. Kaldı ki henüz daha hiç değerlendiremediğimiz rüzgar ve güneşimiz var. Rüzgarda 5 bin megawattlık bir kapasiteye ulaştık, güneşte ise daha çok başlardayız. Almanya güneş yoksunu bir ülke bizle kıyaslandığında ama 40 bin megawatt güneşten üretim yapıyor, bir o kadar da rüzgardan. Yani sadece güneşten bizim ihtiyacımız kadar üretim yapıyor. Biz bu iki başlıkta çok yüksek potansiyele sahibiz ama ne yazık ki kullanmıyoruz...
-EMO'nun yaşanan bu krize karşı çözüm önerisi nedir?
Biz elektrik sektöründe öncelikle kamu yararını temel alıyoruz. Elektrik sektörü kamu yararını temel alan politikalarla sürdürülmeli. Üretim, iletim ve dağıtım arasındaki organik bağın korunması gerektiğini düşünüyoruz. Bu başlıkları şirketlerin ticari kaygısına teslim etmenin büyük bir hata olduğunu düşünüyoruz. Elektrik üretiminde yerli ve yenilenebilir kaynakların mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz.
Sol.org.tr