Emanetçi Başbakanlar

Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin hemen ardından Başbakanlık görevinden ayrılışı yakın tarihteki benzer olayları akıllara getirdi. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlığa getirdiği Yıldırım Akbulut’tan, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in görevini devrettiği Tansu Çiller’e kadar bu ilişki hep inişli çıkışlı oldu.
Türk siyasi hayatında Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki ilişkiler genellikle sorunlu oldu. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlığa getirdiği Yıldırım Akbulut’tan, yerine gelen Mesut Yılmaz’a, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in siyasete kazandırdığı ve görevini devrettiği Tansu Çiller’den, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e Köşk yolunu açan Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’e kadar bu ilişki hep inişli çıkışlı oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile anlaşamayarak görevine veda eden Başbakan Ahmet Davutoğlu bu sürecin son halkası.

Erdoğan’ın kararıyla geldi, Erdoğan’ın kararıyla gitti 

Parlak bir akademik kariyerin ardından siyasete AK Parti’de danışman olarak atılan Ahmet Davutoğlu, merdivenin basamaklarını hızla tırmandı. 2002 yılından itibaren Türk siyasetine yön veren önemli isimlerden biriydi. Ancak uzun süre aktif politikaya girmeyi reddetti. Danışman olarak kaldı. Yeni bir dış politika inşa etme hedefindeydi. Dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı olarak Türk dış politikasına yön verdi. Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkiler kurmasını sağladı.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Köşk’e çıkmasının ardından Ali Babacan’ın kısa süreli Dışişleri Bakanlığı’nı takiben bu koltuğa oturdu. Meclis dışından Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu, siyasi hayatının en parlak dönemini yaşadı. Geleceğin Başbakan’ı olarak görülüyordu. 2011 seçimlerinde ise Konya Milletvekili olarak meclise girdi. Yine Dışişleri Bakanı olarak görev üstlendi. Ortadoğu’daki Arap Baharı, Davutoğlu’nun rüzgarını tersine çevirdi. Komşularla kurduğu iyi ilişkiler yerini teker teker krizlere bıraktı. Suriye’deki iç savaş, Davutoğlu’nun “sıfır sorun” politikasının da iflası anlamına geliyordu.

“Yeni Osmanlıcılık” hayal olmuş, “Stratejik Derinlik” büyük bir dış politika çıkmazına dönüşmüştü. Bütün komşularla kavgalı bir Türkiye vardı. Özellikle Suriye’deki iç savaşa ilişkin öngörülerinin hiç biri tutmadı. Türkiye mülteci akınıyla karşı karşıya kalırken İran ve Rusya ile ilişkiler hızla bozuldu.

Davutoğlu’nun siyasi hayatındaki en önemli dönem, Başbakanlığı üstlendiği 2014 sonrasındaki 20 aylık süre oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014’de Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Davutoğlu’nu işaret etti. 27 Ağustos’ta yapılan AK Parti 1. Olağanüstü Kongresi’nde partinin ikinci genel başkanı oldu. Başbakanlık görevini üstlendi. 29 Ağustos’ta 62. hükümeti kurdu.

Bu tarihten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkileri her gün biraz daha gerildi. “Emanetçi olmama” iddiasıyla yola çıkan Davutoğlu, Erdoğan’ın kafasındaki düşük profilli Başbakan beklentisiyle örtüşmedi.

7 Haziran seçimlerinde iktidarı kaybeden Davutoğlu, seçim hükümetinin Başbakanı olarak görev yaptı. Erdoğan’ın telkinleriyle koalisyon sürecinde ayak sürüdü. 45 günlük sürenin önemli bir bölümünü ‘istikşâfi’ görüşmelerle geçirdi. Hükümet kurulamadığı için Türkiye tarihinde ilk kez seçimlerin yenilenmesine karar verildi. 1 Kasım seçimlerinden büyük başarıyla çıktı. Yüzde 49,5 oy aldı. Ancak bu başarısı koltuğunu korumasına yetmedi.

Kamuoyundan gizlenmeye çalışılsa da AK Parti’nin fiili lideri olmayı sürdüren Erdoğan ile Davutoğlu arasında çatlak büyüdü. Şeffaflık yasası, milletvekili listeleri, MKYK’ya girecek isimlerin belirlenmesi, Yüce Divan oylaması, bürokrat atamaları, Bakanlar Kurulu’nun Saray’da toplanması, çözüm süreci, dokunulmazlıklar başta olmak üzere pek çok başlık krize yol açtı. 20 aylık Başbakanlık görevinin ardından Başbakanlık’a veda etmek zorunda kaldı.

Hayalci dış politikası ve hamasi konuşmalarıyla tanınan Davutoğlu, Erdoğan’ın kararıyla geldi, Erdoğan’ın kararıyla gitti. Sık sık Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a ömür biçen Davutoğlu’nun siyasi ömrü Esad’tan daha kısa oldu.

Tansu Çiller, Demirel’e  yakın isimleri partiden gönderdi 

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Turgut Özal’ın ani ölümü üzerine 1993 yılında Köşk’e çıktı. Demirel, emanetçi kavramını Türk siyasi hayatına kazandıran liderdi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından yasaklı olduğu yıllarda Hüsamettin Cindoruk’u yerine “emanetçi” olarak DYP Genel Başkanı yaptı. Siyasi yasakların kaldırılmasından sonra emaneti Cindoruk’tan geri aldı.

Demirel, Köşk’e çıkmaya karar verince yerine Cindoruk’u işaret etmesi beklenirken Tansu Çiller’e destek verdi. Çiller, kısa bir süre önce girdiği politikada Genel Başkan ve Başbakan oldu. Başbakanlığı döneminde ikilinin ilişkileri sıkıntılı bir sürece girdi. Çiller, DYP’ye damgasını vururken Demirel ile ilişkileri giderek kötüleşti. Cumhurbaşkanı ile tartışan Çiller, Demirel’e yakınlıklarıyla bilinen Ekrem Ceyhun, Münif İslamoğlu ve Bekir Sami Daçe’ye 1995 seçimlerinde milletvekili aday listelerinde yer vermedi. Çiller zamanla Demirel’e yakın bütün isimleri partiden gönderdi. Adeta DYP’den Demirel’in izini sildi.

İkili özellikle 28 Şubat sürecinde karşı karşıya geldi. Refahyol hükümetinin kurulmasından sonra Demirel, askerden yana tavır aldı. Refahyol Hükümeti’ne karşın artan baskı koalisyon ortağı durumundaki DYP içinde çözülmeye neden oldu. Bu çözülmeyi organize eden isim ise Demirel’di. Eski emanetçisi Hüsamettin Cindoruk’a parti kurdurdu. Çiller, Necmettin Erbakan’ın başbakanlıktan istifasının ardından hükümeti kurma görevinin kendisine verilmesini istedi. Demirel ise görevi Mesut Yılmaz’a verdi. Demirel’in bu tavrı, Çiller ile ilişkilerinin kopmasına yol açtı.

Demirel ile Çiller ilişkisi de aynı siyasi gelenekten gelen Cumhurbaşkanı ile Başbakan ilişkisinde yaşanan sıkıntının bir başka örneği olarak tarihteki yerini aldı.

Turgut Özal  ne Akbulut  ne de Yılmaz  ile anlaşabildi 

Anavatan Partisi’ni kurup 1983 yılında iktidara taşıyan Turgut Özal, 1989’da 8. Cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkmasının ardından Başbakanlık’a beklentilerin tersine Yıldırım Akbulut’u getirdi. Çok yakın olan ikilinin ilişkileri zamanla yerini sorunlara bıraktı. Emanetçi olarak görülmesine karşın Özal ile sık sık sorun yaşadı. Özellikle 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda Özal’ın dış politika vizyonunu benimsemedi. Akbulut’a rağmen 17 Ocak 1991’de önce MGK’dan ardından Bakanlar Kurulu’ndan yurt dışına asker gönderme kararı çıkarmıştı.

Özal ile Akbulut arasında dışarıda Türkiye’yi kimin temsil edeceği sık sık krize dönüşüyordu. Örneğin 19-21 Kasım 1990 tarihlerinde Paris Şartı görüşmelerine kimin gideceği uzun tartışmalara yol açmıştı. Daha sonra Özal ile Akbulut toplantıya birlikte gitmiş ancak imzayı Özal atmıştı.

Partinin de giderek güç kaybetmesi nedeniyle Akbulut’un Özal ile yolları ayrıldı. 15 Haziran 1991’de yapılan Anavatan Kongresi’nde Mesut Yılmaz’a karşı Özal Akbulut’a açık destek vermedi. Böylece Yılmaz’ın seçilmesinin önünü açtı. Mesut Yılmaz Genel Başkan ve Başbakan oldu. Özal’ın Yılmaz’la ilişkilerinde adeta bir savaş yaşandı. Turgut Özal, Mesut Yılmaz tercihini en büyük hatalarından biri olarak niteledi. Yılmaz ile hiçbir zaman yıldızı barışmadı. Mesut Yılmaz aynı partiden gelmelerine rağmen Özal’ın rağmına bir politika izledi.

Mesut Yılmaz, Özal’ın uyarılana aldırmayarak erken seçim kararı aldı. Bu seçimde Anavatan iktidarı kaybederken Özal, kendine yakın isimlerin Anavatan’dan istifasını istedi. Yıldırım Akbulut, 1992’de Özal’ın isteği üzerine 17 arkadaşıyla birlikte partiden istifa etti. Özal, yeni bir parti kurarak Köşk’ten inip aktif politikaya girmeyi planlıyordu. Özal – Akbulut ve Özal-Yılmaz ilişkileri, aynı siyasi partiden olsalar da Cumhurbaşkanı ile Başbakan ilişkilerinin büyük sorunlara gebe olduğunun en önemli örneklerinden biri olarak siyasi tarihe geçti.

06 Mayıs 2016 07:54
DİĞER HABERLER