''Bir müslüman; peygamberleri, evliyâ ve kâmil mü’minleri, kendini Allah’a adamış, her şeyini Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına bağlayan muhabbete lâyık büyük zâtları, anne-baba, evlat ve dâvâ arkadaşlarını ve bütün insanları bundan dolayı sever. ''
Mehmet Ali Şengül | samanyoluhaber.com
En Çok Muhtaç Olduğumuz Muhabbetullah -1
Muhabbetullah, Allah’ın kalpte oluşturduğu ilâhî bir nurdur. Kalbin, Mahbûb-u Hakîki’yle münâsebetidir. Muhabbetullah, mü’minlerin kalblerine akan mânevî bir zevk ve vâridât-ı ilâhîdir. Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur.
Cenâb-ı Hak, insan kalbine -belli ölçüde diğer mahlûkâta da- bir muhabbet kabiliyeti koymuştur. Ne var ki, insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti, her şeyden evvel Allah’ı sevmek içindir.
İnsanlar iki şeyden dolayı sevilirler. İnsan birisini ya menfaat için ya da Allah için sever. Yâni; insan kendi menfaati, çıkarı, şan ve şöhreti için sever. Veyâhut; ondaki kemâlâttan, irfan ve fazîletinden, olgunluk ve güzel ahlâkından, insanca muâmelesinden dolayı sever.
Bir müslüman; peygamberleri, evliyâ ve kâmil mü’minleri, kendini Allah’a adamış, her şeyini Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına bağlayan muhabbete lâyık büyük zâtları, anne-baba, evlat ve dâvâ arkadaşlarını ve bütün insanları bundan dolayı sever.
Allahü Teâla hazretleri Kur’ân’ı Mû’cizü’l Beyân da, insanların dünyevî-uhrevî bütün hayatlarına, birbirlerine karşı olan muâmelelerine, yiyip içmeden ticâretlerine ve konuşmalarına kadar, aynı zamanda fikir ve his âlemlerine, akıl, irâde ve hayallerine kadar belli ölçüler koymuştur.
Mü’minde, Allah korkusunun ölçüsü takvâdır. Sevginin alâmeti ise, Allah’ın emir ve yasaklarına saygılı olmasıdır. Aynı zamanda, hesap vereceği güne inanarak hayâtını tanzim etmesi ve gıybetten, yalandan; yılan ve akrepten kaçar gibi sakınmasıdır.
Râbiatü'l-Adeviyye'nin; “Allah'a isyan edip durduğun halde O'nun muhabbetinden dem vuruyorsun.. kasem ederim bu anlaşılır gibi değil! Eğer muhabbetinde sâdık olsaydın O'na itâat ederdin; çünkü seven sevdiğine itâat eder." (el-Beyhâki) sözleri, bu mülâhazayı ifâde etme bakımından oldukça ehemmiyetlidir.
“Gerçek muhabbet; insanın, bütün benliğiyle Sevgili'ye yönelip O'nunla olması, O'nu duyması ve topyekün başka arzulardan, başka isteklerden sıyrılabilmesiyle tahakkuk eder ki, böyle bir mazhariyete ermiş babayiğidin kalbi, her an Sevgili'ye âit ayrı bir mülâhaza ile atar.. hayâli, her zaman O'nun büyülü ikliminde dolaşır.. duyguları, her lâhza O'ndan, başka başka mesajlar alır.. irâdesi, bu mesajlarla kanatlanır ve gönlü sürekli vuslat mesîrelerinde seyahat eder.” (KZT)
İnsan olarak bizlere düşen vazîfe , bizi yaratan, yaşatan, sevgi, şefkat ve merhameti sonsuz olan Allah’ı, şartsız olarak sevmektir. Yine bizler, vahiyle müeyyed, hayatında hiç yanılmayan ve kıyâmete kadar ümmetini de yanıltmayan insanlığın iftihar tablosu Efendimiz’i (aleyhissalâtü vesselam) de, O’nun kulu ve Resûlü olarak severiz.
O’ndaki (sav) bütün fazîlet ve güzelliklerin Allah’dan olduğuna îman eder, Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir; canımızdan, malımızdan, eş, evlat ve akrabalarımızdan, kısaca O’nu her şeyden daha çok severiz.
Tevbe sûresi 24. âyette; “De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticâret, hoşunuza giden konaklar, size Allah’tan ve Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise, o halde Allah emrini gönderinceye kadar bekleyin! Allah öyle fâsıklar gürûhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.” buyrulmuştur.
Allah’ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur’ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur: “(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Âl-i İmrân, 31)
Hz.Üstad (rahmetullahi aleyh); “Allah’a (c.c.) îmânınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Mâdem Allah’ı seveceksiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O’na benzemek ise, O’na ittibâ etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O’na ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zâten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin.” izâhında bulunur. (Lem’alar)
Bir mü’min; itikat, ahlâk ve ibâdette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur. Bir mü’min, O Rehber-i Ekmel’e benzediği ölçüde, Allah’ı sevmiş ve O’nun muhabbetini kazanmış olur.
Bir sahabî (ra) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
"Kıyamet ne zaman kopacak Yâ Resûlallah?" diye sordu.
Efendimiz (sav) de: “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.
O sahabe de; "Allah ve Resûlünün sevgisini Yâ Resûlallah" dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz:
“O halde sen, sevdiğin ile berâbersin.” buyurdu. (Müslim)
“Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Kim benim sünnetimi ihyâ ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle berâber olur” (Tirmizi)
Hz. Ebû Zer (radıyallâhu anh) anlatıyor:
,Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Amellerin en fazîletlisi Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir."(Ebu Dâvud)