En yakınları merhum Seyfullah Gülen'i anlattı

En yakınları merhum Seyfullah Gülen'i anlattı
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kardeşi merhum Seyfullah (Sıbgatullah) Gülen, ömrü boyunca mütevazı bir yaşam sürdü. Gülen soyadını ve Hizmet’in nüfuzunu menfaati uğruna kullanıp bir yudum su içmeyi bile tercih etmedi.

Bundan 4-5 yıl evvel, karlı bir Erzurum günü… Seyfullah Gülen’in 30 yıl önce dünyaya gelen Seleme adında zihinsel engelli bir evladı vardır. Adeta bir bebek hafızasına sahip olduğundan arabayla gezmeyi çok seviyordur. Babası onu yıllarca bıkmadan, usanmadan şefkat nefesiyle beslemiş, bir dediğini iki etmemiştir. Alır Seleme’yi karlı bir günde, arabayla Erzurum’dan yola çıkarak Konya’ya, İzmir’e, oradan da İstanbul’a gezdirmeye götürür. Hiç konaklamadan tekrar Erzurum’a dönerler. İlerleyen yaşına rağmen sırf oğlunun yüzünü güldürebilmek için birkaç günlük bu yolculuğa katlanır. İşte onun şefkatle dolu böylesine kocaman bir yüreği vardır.

Seyfullah Gülen, 1941’de Erzurum’un Korucuk köyünde çiftçi bir ailenin üçüncü evladı olarak dünyaya gelir. Babası Ramiz Efendi imam, annesi Refiye Hanım (Hoca Anne) ise ev hanımıdır. Babası imam olduğundan çevre köylerde bir süre ikâmet ettikten sonra aile, 1959 senesinde Erzurum’a taşınır. Abisi Fethullah Gülen ile birlikte Erzurum Kurşunlu Han’daki medreseye gitmeye başlar. Bir müddet sonra Seyfullah Gülen, medrese ile birlikte sanayide çıraklık yaparak meslek edinmeye çalışır. Haftalar akıp giderken iyi ustaların yanında değişik işlerde kendini yetiştiren Seyfullah ağabey, medreseyi de ihmal etmez. Hocaefendi Edirne’ye vaiz olarak atandıktan sonra Seyfullah Gülen de İstanbul’a gelerek değişik işlerde çalışmaya başlar. Ancak Hocaefendi, kendisini Edirne’de ziyarete gelen kardeşinin İstanbul’da kalmasına müsaade etmez. Annesinin onu çok özlediğini söyleyen Hocaefendi, bir an önce memlekete geri dönmesini ister. Edirne’den bizzat Hocaefendi tarafından trene bindirilir. Ailesiyle henüz hasret gidermiştir ki, askerlik yılları başlar. Vatani borcunu Hakkâri’de makam şoförü olarak tamamlar.

Hayatının büyük bölümünü kerpiç evde geçirdi

Askerliğin ardından Erzurum’da üniversitenin servis şoförlüğünü yaparak geçimini sağlamaya başlar Seyfullah Gülen. Direksiyon salladığı yılların ardından 1982’den sonra Erzincankapı’daki dükkânda Ali Bayram Hoca ve Sadi Çöğenli ile birlikte dönem dönem kitap, tencere-tava, bal-peynir satarak ekmeğini kazanır. Bu yıllarda Gez köyünde kendi tecrübeleri ve arkadaşlarının da yardımıyla kerpiçten bir ev inşa eder. Bu evin iki bölümü olacaktır; birincisi Seyfullah ağabeyin ailesinin yaşadığı bölüm, diğeri ise Hocaefendi’yi ağırlarız düşüncesiyle ayrılan bölüm. Nitekim Hocaefendi, ziyaretleri esnasında burada misafir olur. Belediye tarafından evinin istimlak edileceği haberini alan Seyfullah Gülen ve ailesi, 2010 yılında buradan ayrılmak zorunda kalır. Dadaşkent’teki yeni taşındıkları ev, kerpiç eve göre biraz görkemli olunca Seyfullah Gülen çok hayıflanır, fakat çocuğunun özel durumundan dolayı mecburen kabullenir. Öylesine mütevazı ve sade bir hayatı benimsemiştir ki, betonarme ev bile onu rahatsız etmiştir.

Ne emredersen başımız üstüne

Rahmetli Seyfullah Gülen, ömrü boyunca abisi Hocaefendi’nin ismini kullanarak ‘nüfuz ticareti’ yapmadı. Bunu aklının ucundan bile geçirmedi. İnsan ilişkilerinin menfaate dayandığı bu fani dünyaya inat, oldukça mütevazı ve müstağni bir hayat sürdü. Hocaefendi’ye verdiği ahde hep bağlı kaldı. 35 yıl önce Hocaefendi’nin önünde verilen bu yemini rahmetlinin kendi ağzından dinleyelim: “Hocaefendi bir gün benimle birlikte aile eşrafını toplayarak, ‘Ben bir yola girdim. Bundan dönmem mümkün değil. Bu yol Allah yolu. Benim dünyevi hiçbir beklentim yok, sizin de benden olmasın. Bundan ötürü size zarar verebilirler, hapse atabilirler. Buna şimdiden kendinizi hazırlayın. O günlerde yanımda olmayacaksanız şimdiden söyleyin. Olmayacaksanız siz yolunuza ben yoluma…’ dedi. Biz de o zaman ahdettik. Sen bizim canımız, kanımızsın. Ne emredersen başımız üstüne. Ne gelirse senin yüzünden hazırız.”

Kemal Gülen (Oğlu): 9 evladından 8’ini Hocaefendi’ye adadı

“Babam, abisi Hocaefendi’ye çok hürmet gösterirdi. Bu hürmet ve sevgi, çocuklarını Hocaefendi’ye ve Hizmet yoluna dolayısıyla da Allah’ın yoluna adayacak kadar büyüktü. Bir gün babam Hocaefendi’ye, ‘Hocam benim dokuz evladım var. Sekizini sana adadım. Bir tanesi hasta, sana yük olur. Ben onunla ilgileneceğim. Diğer sekiz evladımı nasıl istiyorsan tasarruf edebilirsin.’ dedi. Son olaylarda Hocaefendi’ye söylenenler babamın kalbine hançer gibi saplanıyordu. Nitekim son dönemde bize hiç TV açtırmazdı. 40 yıllık kahve arkadaşları selâmı keser oldu. Yorgun ve emektar yüreği bu duruma daha fazla dayanamadı.”
 
Mazhar Gülen (Oğlu): Ömrü boyunca tebessümü eksik etmedi

“Babamda ‘Gülen’ soy ismini taşımanın verdiği bir hassasiyet vardı. Hayatı boyunca ‘Aman Hizmet’e bir halel gelmesin.’ düşüncesiyle yaşadı. Büyükle büyük, küçükle küçük olurdu. Ömrü boyunca yüzünden tebessümü eksik etmedi.”

Ammar Gülen (Oğlu): Gelinimi üzersen sana hakkımı helal etmem

“Babam bana kız istemek için Kanada’ya kadar geldi. Açıkçası biraz agresif bir kişiliğim var. Babamın, ‘Bak oğlum gelin kızıma bir fiske vurur veya üzersen sana hakkımı helal etmem.’ nasihatini unutamıyorum.”

Mesih Gülen (Kardeşi): Ağabeyimin gücünü her zaman arkamda hissettim

“Ben İzmir’de yaşıyorum. Ama ağabeyimin gücünü her zaman arkamda hissederdim. Uzakta olsam da hiçbir zaman beni ihmal etmedi. Çok vefalı, ailenin yükünü omuzlarında sırtlayan biriydi. Zengin olmayı çok arzu ederdim, ağabeyim hep frenledi beni.”

Kutbettin Gülen (Kardeşi): Bana babalık yaptı

“Ağabeyim, ailemizin maddi yükünü taşırdı. Herkesin yardımına üşenmeden koşardı. Aldığı mütevazı maaşla geçinmeyi bilirdi. İleri görüşlü bir yapısı vardı, bazı yanlışlarımıza karşı bizi uyarırdı. Küçük olduğumdan benimle çok ilgilenir, babamın yokluğunu hissettirmezdi. Rahmetli ağabeyim askere beni kendi elleriyle teslim ettiği gibi, evlenmeme de vesile oldu.”

Salih Gülen (Kardeşi): Hastalığımı öğrenince aylarca başımda bekledi

“Fedakârlığıyla çevresine örnek oldu. 1995 yılından beri kanserle mücadele ediyorum. O yıllarda kemoterapiler başlarken geldi, başımda 3-4 ay sıkılmadan bekledi. Bir an olsun yanımdan ayrılmadı, hastane koridorlarında yattığına şahidim. Hastalığımdan dolayı oluşan fevri hareketlerimi kontrol altında tutardı. Her telefon açtığımda ‘Can gardaş’ gibi yürekten ifadesiyle bana hitap eden tek insandı. Bu ifadenin yokluğunu çok hissedeceğim.”

Ali Bayram Hoca (Arkadaşı): Önceliği, insanların ihtiyaçlarını gidermekti

“Rahmetliyle üniversite yıllarına dayanan 40 yıllık dostluğumuz vardı. Şoför olduğu zamanlar herkes onun aracına binmek isterdi. İnsanlara teveccühü, yaklaşımı herkesi mest ederdi. Bir dükkân açarak ortaklık yaptığımız Seyfullah Efendi, alacakları deftere yazardı ancak takibini yapmazdı. Para onun için hiç önemli değildi, onun önceliği insanların ihtiyaçlarının giderilmesiydi. Hele ki talebelere kıyamaz, parası olmayanlardan bir şey talep etmezdi.”

05 Aralık 2014 09:05
DİĞER HABERLER