Yusuf Gezgin, bir anda Türkiye gündemine sokulan Encümen-i Daniş üzerinden yürütülen planı deşifre etti.
Ergenekon'un Seyri ve Encümen-i Daniş
ETÖ, “Ergenekon terör örgütü” milletimize tebelleş olmuş, kanımızı emen, sinirlerimizi ele geçirmiş “gayrı milli derin yapı”nın kirli işlerde kullandığı elidir.
Ergenekon örgütü ülkemizdeki “örtülü işgal”i yürüten kesimlerin, kirli, karanlık, provakatif aracıdır. ETÖ, planları gizli-gizemli mahfillerde yapılan, “sosyal mühendislik”, “toplumu gütme” çalışmalarının taşeronundan başka bir şey değildir. Bu manada Veli Küçük, İbrahim Şahin gibilerin ve onların kullandığı piyonların ve katillerin bütünü görme adına önem arz ettiğini düşünmüyorum. Ergenekon davasında ortaya çıkanlar sadece derin yapının görünen yüzüdür. Ortalığa saçılanlar bu derin ve karanlık ağacın dallarından ve dikenlerinden ibarettir. Ancak dallardan gövdeye ve köke ulaşma ihtimali belirmiştir.
10. dalgaya kadar “bu operasyonun dallarda ve uçlarda kalacağı” konusunda bazıları kaygı taşımıyorlardı. Taşeronları ve tetikçileri feda ederek nasıl olsa bu işten sıyrılabilirlerdi. Ancak 10. dalga tetikçilerden, taşeronlardan orta seviye idarecilere uzandı. Yangın, uçlardan gövdeye doğru yol almaya başladı. Soruşturma “itibarlı” ve “kariyer sahibi” kimselere de dokunur hale geldi.
Düne kadar bu soruşturmayı bir noktada durdurabileceğinden emin kesimler, 10. dalga ve onun uzantısı 11. dalgadan sonra ciddi şekilde paniklediler. Dalları feda ederek gövdeyi kurtarmanın kolay olmayacağını; tetikçileri, taşeronları savcıların önüne atarak müteahhitleri (patronları değil!) kurtaramayacaklarını görmeye başladılar.
10. dalgadan sonra bütün karanlık kesimler, onların avukatları ve beyaz Türklerin gri propagandalarına inandırılmış bazı kara Türkler, topyekûn müdafaaya ve dava sürecini sulandırmaya niyetlendiler. Yargıya ve savcılara müdahale yollarını devreye sokmaya başladılar. Bazı kurumların yıpratıldığından dem vurarak “kurumsal gövde gösterileri” yaptılar, tehdit içeren nümayişlere yöneldiler. Diğer yandan dava sürecini ve mahkemeyi by-pas ederek problemi daha derinlere inmeden halletme yollarını araştırmaya koyuldular.
Ama her şeye rağmen dava süreci ve ETÖ soruşturması devam ediyor. Üstelik her geçen gün yargının projeksiyonu gövdeye ve köklere doğru ilerliyor… Karanlık noktalar aydınlandıkça ürkütücü tablolarla karşılaşılıyor...
Cephaneliklerin ve silahların çıkmasından sonra kamuoyu Ergenekon’un derinliğine ve tehdidine ikna oldu. Ama yine birileri “birkaç bombayla, lav silahıyla, mermiyle hükümet mi yıkılır? Devlet mi çökertilir?” diyerek meseleyi hafife almaya devam ediyorlar.
Bende aynı kanaatteyim; bence tehlikeli olan birkaç bomba ve silah değildir. Ülkeyi tehdit eden yakalanan tetikçiler, taşeronlar değildir. Asıl tehlike bunları kullanan, olayları planlayan, projeleri devreye sokan “beyinler”dir. Cephanelikleri yakalamakla, tetikçileri içeri tıkmakla, Veli Küçük gibi işin müteahhitlerini cezalandırmakla mesele çözülmeyecektir. Problemin odağında kirli elleri kullanan “kariyerli kimseler” ve “itibarlı kişiler” bulunmaktadır. “Derin”, “beyaz” beyinlere ulaşmadan asırlık problem çözülemeyecektir. Sadece sivrisineklerle uğraşılmış olacaktır. Asırlardır topraklarımıza yerleşik, kokuşmuş bataklık yeni sinekler, böcekler üretmeye devam edecektir.
10 ve 11. dalga “derin”, “beyaz” ve “itibarlı” beyinlere ulaşma ve derin yapının gövdesine, köklerine doğru ilerleme iradesini ortaya koymuştur. Düne kadar tetikçilerle, taşeronlarla kurtaracaklarını düşünenler, bu dalgalardan sonra ciddi şekilde tedirgin olmuş ve korkmaya başlamışlardır. Savunma hattını sıkılaştırmış, daha köklü ve kalıcı çözümler aramaya yönelmişlerdir. Diğer taraftan sürecin köklere doğru ilerleme-mesi, karar vericilere uzanma-ması için “sulandırma”, “bulandırma” faaliyetlerine başlamışlardır.
Ben son günlerde gündeme getirilen ve Ergenekon’un karar organı gibi sunulan Encümeni Daniş’in böyle bir sulandırma ve bulandırma faaliyeti sonucu ortaya atıldığı görüşündeyim. Emekli devlet erkânından oluşan, gevşek bir yapılanmaya sahip, bütünlük arz etmekten uzak bu heyet, olsa olsa “derin yapının destek kuvvetlerinden” birisi olabilir. Kamuoyu oluşturma ve kamuoyunu etkileme, yönlendirme araçlarından birisi olabilir. Encümeni Daniş, Ergenekon’un ve iki asırdır ülkenin kaderine egemen olan Derin Yapının karar organı, beyni olmaktan fersah fersah uzaktır.
Asırlardır karanlık ve karışık usullerle bu topraklarda hükmeden derin yapının, kompleks ve kompartıman sistemine sahip bir organizasyon olduğunu düşündüğüm beyni bu kadar yüzeyde ve cascavlak olamaz. Ama birileri, son toplantısı kasten açıktan yapılan Encümeni Daniş’i “derin işlerin pek de zararlı olmayan, devlete hizmet etmiş, tecrübeli dedelerden oluşan heyeti, beyni” olarak sunmak ve bu işin sorgulanmasını bir noktada durdurmak istiyor…
Encümeni Daniş içinde derin yapının karar organında yer alan isimler de bulunabilir, ancak ben Encümeni Daniş ve benzeri yapıları derin yapının lobi kuruluşları, toplumu etkileme araçları ve daha “derinlere inmeyi engellemek için oluşturulmuş sütreler” olarak görüyorum. Masonik yapılanmalar ve bazı mesleki, ticari örgütlenmeler de bu cümleden payandalardır.
Derin Yapının “milli” ve “tarihi” bir kısım isimleri, figürleri kullanması ve vurgulaması meselenin derinliğine nüfuz edemeyen bazı kara Türklerde kafa karışıklıklarına neden olmaktadır. Bu kesimler Ergenekon gibi milli(!) bir harekete, yabancı güçlerin operasyon yaptığına inandırılmaktadır. Olayları sisli, bulanık gören pek çok vatan evladı kara Türk, memlekete asırlardır kinini boşaltan; kanlı, karışık, ecnebilere bina edilmiş derin organizasyonları, maalesef milli duygularla müdafaa etmektedir.
Bu konuyu “KEK TÜRKLER” başlığı altında başka bir yazıda ele almayı düşünüyoruz.
YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER