Samanyoluhaber.com'a gönderilen okuyucu mektuplarına ve yorumlarına yer vermeye devam ediyoruz
Yeni Türkiye, Eski Engizisyon
Ortaçağ'ın karanlık dehlizlerinde, aydınlanma ışığının henüz yakalanamadığı Avrupa kıtasında, halk tarafından eleştirilmeye başlanmış, debdebe ve şatafatı, müsrif yaşantısı ile halkın tepkisine maruz kalan, yolsuzlukların içinde boğulan yozlaşmış kilise dünya döndükçe hep utançla anılacak ''engizisyon'' soruşturmalarını başlatır.
Bu soruşturmalar ile eski gücüne, parlak geçmişine dönmek ister. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ile şaibeli hale gelen, çözüm sürecinde kurulan masaları dağıtan, dış politikada ve ekonomide sınıfta kalan, 1000 odalı saray efendilerinin, ülkemiz siyasi iktidarının da kaybettiği gücünü toparlamak, sarsılan itibarını geri kazanmak ve yozlaşmışlığını cilalamak için ''Allah'ın lütfu'' olarak gördüğü '' kontrollü darbe'' teşebbüsünü kullanarak modern çağın engizisyon uygulamasını hortlattığını söylesek abartmış olur muyuz?
Aradaki tek fark beş yüz yıllık zaman farkı. Amaç aynı.
Kilise tarafından özenle seçilmiş, özel yetkilerle donatılmış ve kiliseye tam ve sarsılmaz sadakatini ispatlamış soruşturmacılarla/psikoposlarla yapılan soruşturmanın adıdır engizisyon. ''Uzun adama'' sosyal medya hesabından yahşi çeken, ''kaç ismaillerin'' getirdiği talimatları harfiyen uygulayan, süper yetkili, kapalı devre itiraz usulü ile çalışan sulh ceza hakimlerinin var mı farkı?
Avrupa'nın karanlık çağlarında Kilise kutsaldır, eleştirilemez. Kiliseyi eleştirmek tanrıya ihanettir ve suçtur. Bugün yani modern çağda ülkemizde yasamanın, yürütmenin ve hatta yargının başı olduğunu iddia eden ve de facto (fiili) uygulamaları ile de ispat eden Reisi cumhurumuzun aleyhine getirilen her eleştiri de hakaret sayılmakta ve failler vakit kaybedilmeksizin bağımlı ve taraflı yargı adamları tarafından engizisyon psikoposlarını mumla aratır tarzda mahkum edilmektedir.
Var mı fark?
Engizisyon uygulamasında Mahalli halk ve idareciler cadı avında piskoposa yardımcı olmak zorundaydı. İhbarcılık, jurnalcilik ve iftiracılık en revaçta meslekti. Bütün işlemler gizlilik esasına göre yapılırdı. Duruşmalar genellikle halka kapalıydı. Sanık avukat yardımından yararlandırılmaz, ihbarcısının ve gizli tanığın ismini bilmezdi. İkrarın tek başına kesin delil sayıldığı engizisyonda sanığın yapabileceği tek savunma ikrardı ve hatta sanığın bir an önce suçlu/hain/cadı olduğunu kabul etmesi lehineydi, aksi halde işkence ile nasıl olsa ikrar kaçınılmazdı. Engizisyon uygulaması şüphelinin/hainin/cadının ta baştan suçlu olduğu inancına dayanmakta olup şüpheliden beklenen tek şey çok acı çekmeden suçunu ikrar etmesiydi. Bugün de halkımız komşusunu, kardeşini, amirini, memurunu, evladını isimsiz ihbar mektupları ile şikayet etmekte ve bu isimsiz ihbarlar bugünün engizisyonlarında da yeterli delil. Bugün de tüm soruşturmalar gizli ve şüpheliler ne ile suçlandığını dahi bilmeden aylarca tutuklu kalabilmekte.
Avukata ya da savunmaya gerek yok zaten.
Suç olarak kabul edilen her eylem yasada maddi unsurları itibari ile tanımlanmak zorundadır. Bu görev yasama organına aittir. Meclisin kanun ile suç kabul etmediği eylemler soruşturulamaz, kovuşturulamaz. Aksi durum algıların gerçeklerin boşluklarını doldurmasına, soyutluğa ve keyfiliğe sebep olur. Bugün olan tam da budur. Siyasi iktidarın yandaş ve besleme medyası ile öne sürdüğü tüm iddialar kesin doğru kabul edilmekte soruşturma ve kovuşturmalar buna göre yönlendirilmektedir. Bir sivil toplum örgütü mesnetsiz iddialar ile darbe ile ilişkilendirilmekte ve terör örgütü ilan edilmekte hem de silahlısından. Sonra terör örgütü ilan edilen, bu kapsamda algı yapılan hareketle irtibatlı olduğu iddia edilen herkes örgüt üyesi ve bu kişilerin aslında yasal olan tüm eylemleri de örgütsel terör faaliyeti olarak kabul edilmektedir. Bu yöntemle fakir öğrencilere burs vermek de, kermeste baklava börek yapıp satmak da, okul açmak da, dergi ve gazete abonesi olmak da, bankada hesap açıp bankaya para yatırmak da, dernek üyesi olmak da, yurt dışına çıkmak da, oy vermek de, oy istemek de örgütün talimatı ile örgütün isteği ve amaçları doğrultusunda yapılmış örgütsel faaliyet kabul edilip suç sayılabilir. Hatta oturan, konuşan, yürüyen, düşünen, nefes alan, yaşayan herkesi örgütün talimatı ile bunları yapıyor diyerek, itham ederek suçlu saymanın önünde hiç bir engel bulunmamaktadır. Bu husus muhalifleri sindirmenin kılıfıdır. Önce cadılaştır, sonra avlanın formülüdür. Hukuk tanımaz tiran ve zorbaların taktiğidir.
İşte tam da bu post modern engizisyonun adı konmamış uygulamasıdır.
*Bir hukukçu