Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun ‘canlı yayın daveti'nden villa tartışmalarına; Öcalan’la görüşme iddialarından, seçim barajının düşürülmesine kadar pekçok konuda önemli açıklamalar yaptı.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anketin en güvenilir olanının 12 Eylül pazar günü yaşanacağını belirterek, yaptırdıkları anketlerin 45-55, 46-54 gibi sonuçlar verdiğini bildirdi.
Referanduma ''evet'' mitinglerinde sıcak havaya rağmen halkın kendilerini yalnız bırakmadığını ifade eden Erdoğan, bunun, bir inancın gereği olduğunu, Diyarbakır'da adeta zirve yaşandığını, İstanbul'da yaklaşık 450 bin kişinin yağmura rağmen konuşması bitene kadar meydandan ayrılmadığını anlattı.
Vatandaşın demokrasi ve özgürlükler noktasında susamışlığı olduğunu dile getiren Erdoğan, halkın milli iradeye ipotek koymak isteyenlere karşı ayağa kalktığını, yollara düştüğünü gördüğünü söyledi.
''İnsanüstü bir performans ortaya koydunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?'' sorusunu Erdoğan, ''Gönülden gönüle bir yol var. Bir de elektriklenme meselesi var. Halkınızın, milletinizin enerjisini alırsanız, yüklediğiniz enerjiyle dağları bile delersiniz. Bizim milletimize, milletin de bize aşkı var. Ben halkıma, halkım da bana inanıyor. O zaman yorgunluk unutuluyor'' diye yanıtladı.
Erdoğan, ''Referanduma 5 gün kaldı. Heyecanlı mısınız?'' sorusu üzerine, ''Heyecanlı değilim. Biz onları aştık, ama heyecanlı olanlar var, o ayrı mesele'' dedi.
Ayaklarında takılı halkalar, prangalar olduğunu, bunları kırmak için bu adımları attıklarını anlatan Erdoğan, herkesin darbe anayasasından kurtulmak istediğini ama bunu teklif ettiklerinde bir kısmının ''Seçimden sonraya bırakalım'', bir kısmının ''Kahve içer dönersin'' dediğini bir kısmının da akıl almayacak bazı teklifler sunduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Kampanya neden bu kadar sertleşti?'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Şahıs olarak konuşuyorum, anamuhalefet partisi lideri, bu ülkenin başbakanına ne diye hitap etti? Bu, beni rahatsız ediyor mu? Etmez. Umurumda bile değil. O, milletimin nezdinde o şahsın kalitesini gösterir. Hiç önemli değil, ama ortada bir gerçek var. Bir insanın karakteri, kimliği, cibilliyeti çok önemlidir. Çünkü bizde bir söz var 'Üslubu beyan, ayniyle insandır.' Yani bir insanın beyanındaki üslup onun insan olarak yapısını gösterir. Bunda böyle bir şey yok. Beyefendi genel başkan oldu, ben kendisini meclisteki grup odasında ziyaret ettim. Biz onur, gurur meselesi yapmayız.
Sayın Bahçeli'ye 3 kez talebim oldu, hiç bir olumlu yanıt alamadım. Düşünün bu ülkenin cumhurbaşkanı bile davetler yaptı.''
Cumhurbaşkanı TBMM'nin açılışında genel kurul salonuna girdiğinde anamuhalefet partisi grubunun ayağa kalkmadığını belirten Erdoğan, ''Cumhurbaşkanı parlamentoya girdiğinde anamuhalefet partisinin grubunun ayağa kalkmadığı bir ülkede siz gerilimi neyle izah edeceksiniz? Beğenirsin veya beğenmezsin. Tüm meclis ayakta, onlar ayakta değil. Bu insanlara 'Uzlaşmacı, gerilim yaratmıyor' denilir mi? Böyle bir tablonun içinde siyaset yapıyorsunuz. Sayın Sezer'le çalıştığımız sürede Sezer'e bir saygısızlığımı duydunuz mu? Ben Sezer'in şahsına değil, makama saygı gösteriyorum. Türkiye'nin anamuhalefet partisinin 'Türkiye'nin kurumlarına veya makamlarına saygı nedir?' diye bir anlayışı yok. Lafa gelince Atatürk'ün makamıdır. O makama cumhurbaşkanı seçilmiş. Beğenirsin, beğenmezsin, saygı duyacaksın arkadaş. Duymuyorlar. Bu insanlara buna rağmen ilgi gösterdik, gittik, geldik'' diye konuştu.
''BİZİMLE KAVGAYA GELİYORLAR''
Muhalefet partilerinin meydanlarda söylediklerini anlamakta zorlandığını ifade eden Erdoğan, ''Bulunduğum makamın da bir haysiyeti, onuru var. Bu ülkenin bir numarası da ben değilim, cumhurbaşkanıdır ve cumhurbaşkanı hepimizin cumhurbaşkanıdır. Ama bunlar ona da saygı göstermemişlerdir. Cumhurbaşkanı davet etmiş, görüşmüşlerdir ama bu görüşmelerden de bir şey çıkmamıştır. Neden? Çünkü ön yargı ile gidiyorlar ve bunlar herhangi bir şeyde görüşmeye değil, adeta bizimle kavgaya geliyorlar'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, ''Muhalefet liderlerinin şahsınızı hedef alan ifadeleri var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna şu karşılığı verdi:
''Cibilliyet, karakter meselesi. O cibilliyetinin gereğini yapıyor. Akrep suya düşmüş, balığı görmüş, balığa yalvarmış, 'Balık kardeş ne olur beni kurtar.' Balık demiş ki, 'Akrep senin kötü huyların var, bana yanlış yapmayasın.' Akrep 'Beni kurtaracaksın, nasıl sana yanlış yaparım' demiş. Balık, akrebi sırtına almış taşıyor. Balık bir şeyler olunca dalmış, akrep boşlukta kalmış ve tekrar yalvarmış. Balık tekrar akrebi sırtına almış. Tam nehrin kıyısına gelmişler. Akrep o görevini yapmış, kıyıya geçmiş. Balık 'Yazıklar olsun sana' diye feryat ediyor, bir yandan da can çekişiyor. Akrep diyor ki 'Ah balık kardeş, böyle olsun istemezdim, ama ne yapayım cibilliyetimin gereği bu.' Bunların yaptığı bu. O cibilliyetinin gereğini yapacak, biz de aynı şekilde. Bizimki, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş anlayışıyla yetiştik, taviz veremeyiz. Mümkün olduğunca dayanarak, şartları zorlayarak, bizim de sapmalarımız olmuyor değil, ama biz de insanız.''
''HİÇ BİRİNDE ALTIN MUSLUK YOK''
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun televizyon programına çıkma teklifine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, ''Birlikte çıkıp da neyi başaracağız? Önceki liderleriyle birlikte çıktım. Sonra yaptıkları karşısında 'Bir daha bunlarla çıkılmaz' dedim. Çıkmanın bir anlamı yok. Biliyorsunuz 'ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbei aklı eserinde', Burada sen eserini ortaya koy, biz de koyuyoruz. Bu üslupla çağrıldığınız yere gider misiniz?'' diye konuştu.
Erdoğan, oturduğu villaya ilişkin eleştirilere de şöyle yanıt verdi:
''Günlerdir villa villa konuşup duruyor. Destek kıtaları da var. Onlar da zaten malum tipler. Hiç konuşmaya gerek yok. Çok açık ve net söylüyorum. Şurada bir tane gazetede resimler çekmişler. İnanır mısınız sadece dış kapı doğru, dış kapının dışındaki resimlerin hiç birinin oturduğum evin içiyle uzaktan yakından alakası yok. Ortak kullanılan havuzdan görüntüler almışlar. Kardeşimin oturduğu evden görüntü almış. Bunların hepsi getirilmiş, 'Erdoğan'ın oturduğu ev' diye verildi. Onların da hiçbirinde altın musluk yok. Şu anda sizleri alsam, getirsem, oturduğum evi gezdirsem. Memnuniyetle gezdiririm. Gezdiğiniz zaman göreceksiniz normal evlerden farkı yok, sadece villa.''
Evin 7 milyar dolar olduğu yönündeki iddialara da Erdoğan, ''Bu konuda bu kadar iddialıysalar, kardeşlerime söyleyeyim, yüzde 50'si ile istedikleri villayı rahatlıkla bunlara verir. Ben zaten kiradayım. Ama ben de ev sahibine söyleyeyim, o da o fiyatla rahatlıkla verir. Eğer dürüstseler, namusluysalar, mertseler 7'ye gerek yok, 3,5 milyon doları versinler, kardeşlerim havada karada verirler. Ama bunlarda o yok. Bunlar sadece iftira atarlar. Bunlar 70'li yılların politikası. Bunlarda haysiyet, onur, gurur yok. Ama biz bunları önemsemiyoruz, bu ülkenin meselesi bunlar değil'' yanıtını verdi.
REFERANDUM TAHMİNİ
Anket sonuçlarına ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, şu andaki anketlerin güvenilir olmadığını ifade ederek şöyle konuştu:
''Anketin en güvenilir olanını pazar günü yaşayacağız. Şu andaki anketlerin bazıları 'ne kadar köfte o kadar ekmek' mantığıyla yapılıyor. Meydanlar bize her şeyi söylüyor. Bizim de yaptırdığımız anketler var, onlar daha farklı. Bu anketler aynen siparişle devam eden anketlerdir, biz huzurlu ve rahatız. Aradaki fark anlattıkları gibi değil, arada şu anda 8-10 puan bandında bir fark görüyoruz. Yani 45-55, 46-54 gibi... Bunlar bir değil, bir kaç araştırma firmasının. Bunun en doğrusu pazar günü ortaya çıkacak. Fazla heyecanlanmaya gerek yok. Pazar günü yalancılar da yalan rakamlar da ortada kalmış olacak.''
''HER TÜRLÜ ÖNLEM ALINDI''
Erdoğan, vatandaşın milli iradesini ortaya koyabilmesini kimsenin ipotek altına almaya hakkı olmadığını belirterek, ''Her sandığın başına şu kadar adam koyacağız, kim gelmiş, kim gelmemiş tespit edeceğiz'' söylemlerine karşılık ''Bunu nasıl yaparsın, böyle bir şey olur mu? Kim ne oy kullanmış kullanmamış, senin bunu tespit etme yetkin ve hakkın yok'' dedi.
Diyarbakır mitingine gelenlerin adeta meydan okuduklarını, sivil toplum kuruluşlarının demokratik tavırlarını ortaya koyduklarını anlatan Erdoğan, CHP'nin 1946'da benzerini yaptığını ve faturasını 1950'de ödediğini, şimdi bunların bedelini ödeyeceğini söyledi. Erdoğan, Diyarbakır'da meydana gelenlerin ''Biz sandığa gideceğiz'' dediğini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, Diyarbakır'da vatandaşın çeşitli baskı ve korku nedeniyle sandığa gidemeyeni olduğunu, köylerin ve muhtarların ''eğer oy kullanacak olursanız, köyü yakarız'' şeklinde tehdit edildiğini belirterek, hükümet olarak gerekli tedbirleri aldıklarını, vatandaşların herhangi bir korkuya ve ürkekliğe kapılmadan oylarını kullanmasını istedi.
Demokrasiye inanmış bir partinin sandık üzerine çarpı koyan pankartlar asmaması gerektiğini anlatan Erdoğan, ''Boykot ederek sen Kürt'ü seçmen olarak süreçten düşürüyorsun. Bununla sen neyin hesabını yapıyorsun? Şimdi de diyor ki 'Kürtler süreçten düşürülüyor?' BDP dışında Kürt kökenli milletvekili yok mu? Benim partim ve diğer partide yer alan Kürt kökenli milletvekilleri sürecin içinde. Senin gibi düşünmüyorsa dışında, senin gibi düşünüyorsa içinde. Böyle saçmalık olur mu? Bunun adı demokrasi değil, bambaşka bir şey.
Burada bir şeyi daha anlamıyorum. CHP ve MHP'nin duruşu çok önemli. MHP ve CHP'nin yan yana gelerek, BDP ile örtüşmesi... Miks olmuş, karışmış birbirine, net bir şey yok ortada'' diye konuştu.
''AĞZIMA ALMAYI BİLE LÜZUMSUZ GÖRÜYORUM''
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un ''12 Eylül sonrası 'evet' çıkarsa Erdoğan ülkeyi diktaya götürecek'' şeklindeki açıklamalarının anımsatılması üzerine Erdoğan, bunların üzerinde durmaya gerek olmadığını ifade ederek, ''DP diyorsunuz. Ben şu anda ağzıma almayı bile lüzumsuz görüyorum. Hayatı çelişki ve zikzaklarla dolu bir insan. Bunların ne özgürlüklere ne demokrasiye saygıları var. Bunlar 28 Şubatçı, ulusalcıdır. Bunlardan bir şey olmaz, bunların üzerinde durmaya gerek yok. Bunlar bu ülkenin temeline ne koymuşlar ve geleceği için neyin yatırımını yapmışlar?'' diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye'de bir şeylerin birbirine karıştırıldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
''Bunların yaklaşım tarzı bu 'Eğer siz dindarsanız, laik devletin koruyucusu olamazsınız. Dindar olmamanız gerekiyor.' Laik olmak kişilerin şahsıyla alakalı bir konu değildir. İnsanlar laik olmaz, devlet laik olur. Şu anda ben demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanıyım. Hasbelkader dindar olmaya da çalışıyorum. Dindarlığımın gereğini de yerine getiriyorum. Şu ana kadar bu noktada geçmişten bu yana bakılır, AK Parti iktidarı bu ülkeye ne kattı, ne eksiltti? Bunu da 13 Eylülden itibaren konuşalım.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de bürokratik oligarşiyle çok büyük bir savaş verdiklerini belirterek, ''Şu anda bu Anayasa değişikliğinin vuracağı darbenin en büyük uzantısı, bürokratik oligarşidir'' dedi.
Beyaz TV kanalında katıldığı canlı yayın programında soruları yanıtlayan Erdoğan, anamuhalefet partisi liderinin ''Türban sorununu ben çözerim'' dediğini hatırlatarak, ''Ben de diyorum ki dürüstse, samimiyse hemen 13 Eylül'de... MHP de çark etmeye başladı. 'Benim kuyunun dibini görmem lazım' diyor. Daha önce gördüğün kuyunun dibiyle hareket edelim, sayın Bahçeli'yi de katalım bu işe, üçlü olarak aynı yola girelim, beraberce bu işi yapalım. Bu ülkede bu sorun da ortadan kalksın'' diye konuştu.
''Türbanın en büyük tartışma konularından biri olması gibi bir risk var mı?'' sorusuna Erdoğan, ''Ben diyorum ki, özgürlükler noktasında başlık atıyorum, 12 Eylül bir dönüm noktasıdır'' yanıtını verdi.
Başbakan Erdoğan, ''Bazı şeylerden artık bıktık. Özellikle belediye başkanlığımdan bu yana bir taraftan dikta korkusu, bir taraftan irtica korkusu, bir taraftan gelecek korkusu... Artık yetti, gına getirdi. Ne zaman bitecek bu? Bunlar yeni şeyler değil. Menderes'in döneminde de İttihat ve Terakki döneminde de aynı şeyler var. Bunlarla bir korku imparatorluğu yaratıldı, bir korku devleti oluşturulmaya çalışılıyor. O zaman bu ülkede insanların özgüvenini kaybedersiniz. İnsanlar özgüvenini kaybettiği zaman siz o beklenen sıçramayı veya muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma sürecini nasıl yakalayacaksınız?. Bunları bırakın, bunlardan sıyrılalım. Şu anda attığımız adım bu. Biz korkuyu korkutuyoruz, onlar da bizi korkuyla korkutmaya çalışıyor. Bizim özelliğimiz bu. Biz korkuyu korkutacağız'' şeklinde konuştu.
''İKTİDAR CİDDİ MANADA EL DEĞİŞTİRİYOR''
'Çeteler sizden ne istiyor?'' sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Bütün nemaları gitti, mamalar gitti. Atamalar, her şey onlar tarafından yapılıyor. Çıkıyor bunlar meydana, bunlar meydana çıktıkça gardlar düşüyor. Bu yüzleşmenin arkasında bu var, güç gidiyor. Bakıyorsunuz, uzandığı yerlerin içinde bunların sinyalleri var. Şu anda iktidar ciddi manada el değiştiriyor, şu anda iktidara millet geliyor.
Bu ülkede medya, mafya, çeteler iktidar tayini yapıyor muydu? Yapıyordu, aday tespitleri yapıncaya kadar. Yıllarca bu ülkede pek çok romanlar yazıldı bazı olaylarla ilgili. Bu olayları incelediğiniz zaman altından hep bunlar çıkıyor. Bakıyorsun bir bakan, bir milletvekili çıkıyor. Bunları hep yaşadık bu ülkede, 'artık şunlardan kurtulalım' diyoruz.
Bizim bu ülkede bürokratik oligarşiyle çok büyük bir savaşımız oldu, hala da oluyor ve şu anda bu anayasa değişikliğinin vuracağı darbenin en büyük uzantısı bürokratik oligarşidir.''
''KILIÇDAROĞLU'NUN SÖYLEDİĞİ ŞEYLERİN HEPSİ HAYAL''
''Kılıçdaroğlu'nun 'Eğer (evet) çıkarsa, bir sabah gelir sizi tutuklarlar, bir ay hapiste yatarsınız' gibi bir değerlendirmesi var. Bu da, sizin ifade ettiğiniz korku, iletişim stratejisinin bir parçasını mı oluşturuyor? Böyle bir kaygı var mı?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi:
''Kılıçdaroğlu'nun söylediği şeylerin hepsi hayal. O da aynı şekilde bu korku projesinin ya da senaryosunun bir aktörü veya senaristi. Böyle bir gayretin içinde. Bugün de ne yazık ki talihsiz bir açıklama bana göre, Yargıtay Başkanı'nın 'Özellikle bu tutukluluk süresinin uzaması noktasında, bu kadar uzun olmaması lazım' türünde yaklaşımı bana bir şeyi hatırlattı; 'Sayın Başkan, tutukluluk sürelerinin uzaması doğru değil, haklısınız. Ancak 15-20 yıl dosyaların raflarda durmasının faturasını siz kime ödetiyorsunuz? Bunlar niye bekliyor? Bunları bekletmeyin o zaman.'
Biz bu ülkede, 2-3 dakikada dosyaların sayfaları okunmadan verilen kararları da biliyoruz. Bunları da açıklayanlar, yargının içindeler. Bunları da yaşıyoruz, bunları söyletmeye mecbur bıraktınız. 'Yürütme ile yargının arası açılacak, eğer (evet) geçerse'. Bunu bir Yargıtay Başkanı nasıl söyler?''
''SİZ DANIŞTAY'A KAMERAYLA MI GİRDİNİZ?''
''Yargıtay Başkanı'nın konuşmasını bir tehdit gibi mi algıladınız'' şeklindeki soruya Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
''Tabi. Geleceğe yönelik böyle bir şey söylüyor. Şimdi zamanaşımından kurtulanlar var. Niye zamanaşımından kurtuluyorlar? Kim zaman aşımından kurtulmaya vesile oluyor? Niye zamanında bunları incelemiyorsunuz, niye süratle bunları bitirmiyorsunuz? Niye ağırlaştırıyorsunuz? Ağırlaştırma işini bitir. İş sıkıntıya geldiğinde söyledikleri şey şu, 'Kadro yetersiz'. Peki kadro alalım. Bize gelene kadar, mülakatlarda kamera falan yok. Bize gelince, 'Mülakatlar kamerayla yapılacak' demeye başladılar. Kim dedi? Yargı. Kimde suç? Beyefendilerde.
Biz fiziki alt yapıyı en güzel şekilde hazırlayalım diye, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş adımlar atıyoruz. Adalet sarayları kuruyoruz, huzurlu imkanlarda çalışsınlar diye ortam hazırlıyoruz. Bakıyorsunuz bu huzurlu imkanlar diye hazırladığımız yerlerden farklı faturalar, farklı bedeller çıkmaya başlıyor ve yürütmenin üzerine çok daha farklı şekilde yaklaşıyorlar.
Şimdi ben sorarım Danıştay'daki beyefendilere; 'acaba siz Danıştay'a kamerayla mı girdiniz? Mülakatınız kamerayla mı yapıldı? Siz mesleğe böyle o şekilde mi girdiniz?' Bunun cevabını bir defa bize verin. Siz mesleğe böyle girmediğinize göre şimdi kamera nereden çıktı?''
''ZERRE KADAR DEVLET TERBİYESİ GÖRMÜŞ BİR İNSAN...''
Başbakan Erdoğan, ''Bir süredir anayasa dışı, çok farklı bir kampanyanın yürütüldüğü bir süreçten geçiyoruz. Siz bir tehlike görüyor musunuz? İleriye yönelik bir projeksiyonunuz var mı? Referandumu farklı bir cephede yürütmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine şunları söyledi:
'Bu bir kara propaganda, bir bilgi kirliliğine vesile olsun istiyorlar. Aslında MHP Kurucular Kurulu, bunun cevabını verdi. Bunu sadece MHP yapmıyor, aynı şekilde diğerlerinde de bilgi kirliliğine vesile olacak adımlar atılıyor, kara propaganda yapılıyor. Ben bu konuda sert açıklamaları Sincan'da da, İstanbul'da da yaptım. Bu konu çok tartışıldı, 2006'da gündeme geldi. 2006'da gündeme geldiğinde konuyla ilgili böyle bir şeyin olmadığını, olamayacağını, asla Öcalan'ın böyle bir şeyden istifade edemeyeceğini onlar da söylediler. Bizimle ilgili görüşme gibi şeyler de söylendi. 'Böyle bir iftirayı bize atanlar şerefsizdir' dedim. 'Bunun için kalkıp da 12 Eylül'den sonrasını bekleyemezsiniz, 12 Eylül'den önce bunu açıklayın' dedim. Kanıma dokunuyor çünkü benim ne karakterimde, ne aldığım terbiyede ne de siyaset anlayışımda böyle bir şey yok.
Geleceğim ben terörist başının affına çanak tutacağım. Arkadaşlarımla bizim yolumuz ayrılır, böyle bir şey düşünemeyiz biz. Bugüne kadar hiç bir arkadaşımın, bana böyle bir teklifi dahi olmamıştır. Ama bakıyorsunuz Sayın Bahçeli 'Gittiler dağda görüştüler...' İnsan utanır, sıkılır. Zerre kadar devlet terbiyesi görmüş bir insan böyle bir iftirada bulunamaz.
''YARSAV SİYASİ PARTİ GİBİ ÇALIŞIYOR''
''YARSAV adeta siyasi parti gibi çalışıyor. Zaten biz adını değiştirdik, YARSAP. Ancak bu olur, çünkü bu dernek, vakıf değil artık parti oldu'' diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Çıkarın cübbeleri, çıkın meydana, parti mi kuracaksanız ne yapacaksanız yapın, hangi partiye katılacaksanız katılın. Sizden öncekiler zaten bunu yaptı. Beni mahkum edenlerin içinden de iki tanesi CHP'den milletvekili adayı oldular, parti meclisinde bulundular. Bu işe emekli olduktan sonra soyundular. Hakikaten bu işi çok seviyorsanız, emekliliği de beklemeyin, hemen girin bu işin içine. Ne yapacaksanız görelim. Meydanlarda bu işin sizinle açık açık mücadelesini verelim. Ama bulunduğunuz koltukta, bir jüristokrasi, bir yargıçlar devleti oluşturmanın gayreti içine girmeyin, herkes yerini bilsin.
Yasama organının yeri bellidir bu ülkede, yürütmenin yeri bellidir, yargının yeri bellidir ve bizler hepimiz Türkiye için çalışmaya mecburuz. Bir taraftan vurup, öbür taraftan da kendimizi müdafaa etmenin gayreti içine girmeyelim. Biz yargı mensupları kadar güvence altında değiliz. Biz bir dönem seçiliriz, bir dönem seçilmeyebiliriz. Ama beyefendiler 65 yaşına kadar zaten garanti altındalar. CHP'nin ağzında dokunulmazlık aşağı, dokunulmazlık yukarı. Bu işte samimiysen, dürüstsen gel bunu da konuşalım.''
DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI
''Dokunulmazlıkların kaldırılması konusuna nasıl bakıyorsunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
''İçeriği ne olacak? Burada sadece milletvekilleri niye? Türk Silahlı Kuvvetleri, parlamentosu, yargısı, bürokrasi hepsi bu işin içinde olmalı. Bunun çerçevesi ne olacak?
Şu anda silahlı kuvvetlerde belli bir müsaadeye tabidir. Yargı mensupları müsaadeye tabidir. Siz yargı mensubunu kalkıp da yargılayamazsınız. Güvence altında olan, dokunulmazlığı olan kim? Zannediliyor ki bu ülkede dokunulmaz olan sadece milletvekilleridir. Milletvekilleri sadece milletvekilliği yaptığı sürece dokunulmazdır, milletvekilleri dokunulmaz değildir. Burada aldatmaca var, bu aldatmaca siyaset kurumunu yozlaştırır. Siyaset kurumunun yozlaştırılmasına müsaade etmemek gerekir.''
''12 Eylül'den sonra, Türkiye'nin temel meselelerinin çözülebilmesi için diğer siyasi parti temsilcileriyle bir görüşme zemini oluşabilir mi?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
''Biz mevcut olgunluğumuzu koruruz. Milletimizin çizdiği rotayı, en güzel şekilde yine milletimizin lehine kullanmanın gayreti içine gireriz. 12 Eylül milletimizin lehinde çok önemli bir sıçramanın olacağı dönemdir 'evet' ile. Tersi olursa, Türkiye'de demokrasi çok ciddi bir travma yaşar. Çünkü bizim hasretimiz ileri demokrasidir. Şu anki mevcut durum, ileri demokrasi değildir, biz ileri demokrasiyi yakalayalım istiyoruz. İleri demokrasiyi yakalarsak, ileri ekonomiyi yakalayacağız. Çünkü demokrasi ile ekonomi at başıdır. Küresel sermayenin Türkiye'ye girişi zaten şu anda beklenti içindedir. 12 Eylül küresel sermayenin girişi için de şu anda bir işarettir.''
''SEÇİM BARAJININ DÜŞÜRÜLMESİNE ŞU ANDA KARŞIYIM''
Seçim barajının düşürülmesine şu anda karşı olduğunu ifade eden Erdoğan, bir çok ülkede düşük olmasından dolayı batının seçim barajları konusunda rahatsız olduğunu belirtti.
Hükümetlerin kurulamadığını, koalisyonları ekonomik noktada sıkıntıya sokmaya başladığını, hükümet ortakları sağlıklı bir yapı oluşturamayınca gerilediklerini, Türkiye'nin de koalisyon döneminde benzer durumu yaşadığını dile getiren Erdoğan, ''Tek partili iktidarlarda Türkiye kendine gelmeye başladı. Örneği ortada. İki dönemdir tek başımıza götürüyoruz. Küresel krize rağmen Türkiye yükseliyor. Partimizle alakalı kapatma davası olmamış olsaydı, biz şu anda bu noktada değildik, daha ileri noktada olacaktık. Bundan zevk duyan bir anamuhalefet partisi vardı o dönemde'' dedi.
''Referandumdan 'evet' oyu yüksek çıkarsa Baykal geri döner, CHP karışır diyebilir miyiz?'' şeklindeki soruya da Başbakan Erdoğan,''Ben bunu bilemem, o kendi iç sorunlarıdır. Onu tayin etme yetkisi bende değil. Bu da milletin kararıdır. Millet kararını verdiği anda yeni bir süreç başlayabilir'' yanıtını verdi.
KAPSAMLI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ 2011 SONRASI
Başbakan Erdoğan, ''(Yetmez ama evet) cephesini tatmin edecek daha kapsamlı bir Anayasa değişikliği planlamanız var mı?'' sorusu üzerine şunları dile getirdi:
''Onlar için çok ciddi bir kapıyı aralıyoruz. 2011 sonrasının hazırlıklarını yapmamız lazım ve bu 2011 sonrası hazırlıkları içinde 2007'de yaptığımız bir çalışma var. Bizim sadece o teklifi yapan arkadaşlarımız değil, 73 milyon için yepyeni bir anayasa...
Bu 26 ile bir adım atıyoruz, ondan sonra genişi. Daha önce yaptığımız ön hazırlıklar var. Parlamento içinde ve dışında bu sürece katılmak isteyenler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, aklımıza ne gelirse oturur bu çalışmayı yaparız.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa değişikliği paketinin tam manasıyla istenileni yerine getirmese bile, bunun bir dönüşümü ortaya koyduğunu belirterek, ''Böyle bir adım var. Bütün o tezgahı hazırlayanlarla beraber olmak, birlikte olmak mümkün mü? 12 Eylül akşamı Türkiye kazanacak, milletim kazanacak, tüm gençliğimiz, çocuklarımız kazanacak'' dedi.
Erdoğan, Beyaz TV kanalında katıldığı canlı yayında, ''Referandumda evet çıkması halinde, 2007 seçimlerinden sonra yaptığı balkon konuşması gibi bir konuşma yapmayı düşünüp düşünmediği'' sorusuna, elde ettikleriyle yeni döneme yönelik neler yapacaklarına ilişkin bir eylem planının açıklanması süreci olacağını söyledi.
Erdoğan, hiç bir dönemde yaşanmayan bir eylem planını hayata geçirdiklerini ve bu 26 maddeyle bunun çok daha güçlenerek devam edeceğini, bunu halkla paylaşacaklarını belirtti.
''Referandum günü sandıkların açılmasından 5-10 dakika önce, daha sonuçları görmeden önce bir erken seçim kararı açıklamak gibi bir düşünce içinizden geçti mi?'' şeklindeki soruya Erdoğan, kesinlikle kendi dünyasında erken seçim diye bir şeyin söz konusu olmadığını ifade ederek, ''Arkadaşlarımla da bunu paylaştım. Böyle bir 5 dakika öncesi senaryosu yok. Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından söz bir kere çıkar. Sonuçlar çıktıktan 5 dakika sonra da, yine 'bu bir fırsattır, bunu değerlendirelim' diye bir şey düşünmeyiz. Çünkü, her erken seçim bu ülkeye kaybettirmiştir. O kararı alanlara kazandırabilir. Ama dikkat edin, o karar alındıktan sonra Türkiye kazanmamıştır, Türkiye kaybetmiştir. Şimdi alınacak böyle bir kararda Türkiye yine kaybeder. Çünkü istikrar ve güven çok önemli. Ve Yaptığımız bir halk oylamasıdır, güven oylaması değildir'' diye konuştu.
Erdoğan, MHP'nin halk oylamasını bir güven oylamasına çevirmeye çalıştığını belirterek, ''CHP bu bir güven oylaması değildir diyor, muhalefet kendi içinde bir çelişkide... Biz güven oylaması değildir, diyoruz. Asla buna bir güven oylaması diye bakmıyoruz. Türkiye gelişmiş ülkelerde olduğu gibi belirlenen tarihlerde artık seçimleri yapmaya alışmalıdır. Çok partili hayatta kurulan hükümetlere baktığımızda, ortalama iktidar 16-17 ay. Böyle bir ülkede istikrar olur mu? Biz bunları artık yaşamak ve yaşatmak istemiyoruz'' dedi.
''Katılım oranının çok olacağına inanıyor musunuz?'' sorusuna Erdoğan, gittiği yerlerde insanları heyecanlı gördüğünü, bu heyecana göre katılımın fena olmayacağını düşündüğünü, ama oran olarak ne olacağını bilemeyeceğini vurguladı.
Erdoğan, milletin özgüvenini ortaya koymasını çok önemsediğini ve vatandaşlardan mümkün oldukça sandığa gitmelerini ve demokratik haklarını kullanmalarını istediklerini belirterek, okulların da açılmış olmasıyla vatandaşların gümbür gümbür sandığa gideceğine inandığını dile getirdi.
''ARTIK, İHMALLER ÜLKESİ OLMAYACAĞIZ''
''Güneydoğuda boykot yönündeki çağrılar biraz eğilim kazanırsa, bu sizin çok üzerine düştüğünüz ve çalıştığınız demokratik süreci olumsuz yönde baltalar mı?'' sorusu üzerine Erdoğan, bunun hükümetin programında en ufak bir değişikliğe tesir etmeyeceğini, çalışmalara yine aynı kararlılıkla devam edeceklerini söyledi.
Erdoğan, bir partiye bakarak program yapmadıklarını, bölge halkının taleplerini ve layık olduğu ihtiyacı yerine getirmek için bu adımları attıklarını aktardı.
Bölgede attıkları her alandaki adımların hepsinin AK Parti'nin kuruluş programı içerisinde bulunan ve vaatlerinin gereği olan adımlar olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bundan sonraki süreçte de eylem planının gereği neyse, bu adımları atacağız. Çünkü bizim derdimiz şu, batı neyse doğu da o olacak. Kuzey neyse güney de o olacak. Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik, dinsel milliyetçilik yapmayacağız. Gereği neyse biz o yatırımları bölgeye getireceğiz. GAP'ı, DAP'ı KOP'u onun için kurduk. Bunları halledeceğiz. Bu dengesizlikleri ortadan kaldıracağız.
Artık, ihmaller ülkesi olmayacağız. Kadıköy'de ne varsa, Patnos'ta da o olmalı. Bunu göreceğiz. Aslında bu projenin adı, bütünleşme adımlarıdır. Bunu gerçekleştireceğiz.''
ABD VE İSRAİL İLİŞKİLERİ
''ABD Irak'tan kademeli olarak çekiliyor. Bizim de önemli bir müttefikimiz. Bir işbirliğimiz var mı? Buna bağlı olarak Türkiye'nin İsrail ile yaşadığı ve devam eden sorun Türk-Amerikan ilişkilerinde, silah alım projeleri dahil olmak üzere sıkıntılı bir durum yaratıyor mu?'' şeklindeki soruya Erdoğan, ''Amerika ile ilişkilerde İsrail'e dayalı, bağlı olarak ciddi bir sıkıntı yaşandığını söylemenin mümkün olmadığı'' şeklinde cevap verdi.
İsrail-Türkiye ilişkileri konusundaki kararlarını, ülkenin menfaatleri istikametinde verdiklerini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Amerika ile aramızdaki ilişkiler özellikle bir alma-verme ilişkisi değil. Bizim aramızdaki ilişki son gelişmeyle, hatta sayın Obama'nın ifadesiyle, bir model ortaklık ilişkisidir. Model ortaklığın daha öncesi de NATO'da beraber olduğumuz müttefiklik ilişkisidir.
Biz iki müttefik ülkeyiz. Dolayısıyla bizim birbirimize karşı olan saygımız çok daha farklı olmalı. Yani İsrail ile ya da İsrail üzerinden böyle bir yaklaşım çok yanlış olur. Eşit ve karşılıklı saygı temelinde bunu götürmeye mecburuz. Bu şekilde de bunu götürüyoruz.
Ama İsrail ne yazık ki konumunu hala belli bir yere oturtabilmiş değil. Gördüğümüz kadarıyla idarede, yönetimde kendi içinde ciddi problemleri var ve farklı seslerle yönetilen bir ülke konumunda. Ama Türkiye'nin böyle bir problemi yok. Biz net, kararlı bir şekilde yolumuza devam ettik, devam edeceğiz.''
''HAYIR' DİYEN ÜLKÜCÜLER O SÜRECİ YAŞAMIŞ ÜLKÜCÜLER DEĞİL''
'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için referandumun bir Cumhurbaşkanlığı provası olduğu yönünde yorumlar olduğu, bu konuda neler düşündüğü ve evet oylarının hepsini sahiplenip sahiplenmeyeceği sorulan Erdoğan, AK Parti oyları olarak bunu değerlendirmesinin mümkün olmadığını, bunun halk oylamasının tanımına ters düşeceğini belirtti.
Erdoğan, burada kendileriyle hareket eden partilerin bulunduğunu, bunun destek veren partilere saygısızlık olacağını, parlamento dışında olsalar bile bu partilerin bir kampanya yürüttüklerini kaydetti.
Bağımsız ülkücülerin ''evet''e destek verdiğini ifade eden Erdoğan, bu insanların Mamak'ı, o dönemin sıkıntılarını yaşamış insanlar olduğunu bildirdi.
Erdoğan, aynı şekilde Kürt aydınlarının bir kısmının destek verdiğini, böyle bir değerlendirmenin herkese saygısızlık ve ayıp olacağını, böyle bir şeyin söz konusu olmayacağını belirtti.
Istırap çekmiş ülkücülerin 'hayır' diyeceğini sanmadığını vurgulayan Erdoğan, ''Hayır' diyen ülkücüler o süreci yaşamış ülkücüler değil. Alakası yok. O süreci yaşayanlarla ben de görüşüyorum, onlar 'evet' diyorlar. Yani 'o süreci yaşamış insanlar olarak nasıl olur da biz hayır deriz?' diyorlar.
Bu metin tam manasıyla istenileni yerine getirmese bile, bir dönüşümü ortaya koyuyor. Böyle bir adım var. Bütün o tezgahı hazırlayanlarla beraber olmak, birlikte olmak mümkün mü? 12 Eylül akşamı Türkiye kazanacak, milletim kazanacak, tüm gençliğimiz, çocuklarımız kazanacak'' dedi.
BONO VE U2
Erdoğan,''U2'nun solisti Bono'dan özel bir istek aldınız mı''? sorusuna, grup üyelerinin Türkiye'yi gördükten sonra, AB'de olmadığı için çok üzüldüklerini söyledikLerini aktardı.
U2 ve Bono'nun en önemli özelliğinin insan hakları noktasındaki duyarlılıkları olduğuna işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bizi dışarda iyi takip etmiş. Bir şey teklif etti o çok ilgimi çekti.' Biz İbrahimi dinler ile ilgili bir organizasyon yapmak istiyoruz' dediler, Hristiyanlık, İslam ve Musevilik ile ilgili olarak... 'Ben bunu Kudüs'te yapmak isterim ama orada sağlıklı olmayacağı düşüncesindeyim' dedi. 'Ne bekliyorsun? İstanbul'da yap' dedim. 'Zaten benim de aklıma şimdi İstanbul geldi' dedi. Bir diğeri 'Kordoba' dedi. 'Medeniyetler ittifakında bir ülkeyiz, orası da olabilir ama İstanbul bu işe daha yakışanıdır' dedim. Çünkü İstanbul da 3 dinin buluştuğu birleştiği bir şehir ve eserleriyle her şeyi var, alt yapısı çok müsait. İstanbul'u öncelikli olarak bu işte değerlendirecekler. Gereği neyse bizde yaparız.''
''Spor yapıp yapmadığı'' sorusuna, ''Bu spor değil mi ya işte'' cevabını veren Erdoğan, gündüz mitinglere katıldığını, televizyon programlarını da önemsediğini, yüz binlerce insana ulaştıklarını belirtti.
'Evet'in iyice anlatıldığını düşünüp düşünmediği sorulan Erdoğan, son haftaya girdiklerinde bir şeylerin anlaşıldığını alanlarda hissettiğini dile getirerek, ''Ama yüzde 100 derseniz, bu mümkün değil. Fakat çok ciddi bir bilgi kirliliği yaptılar. Saçma sapan şeyler, yeri olmayan şeyler söylediler. Ama bu bilgi kirliliği ciddi manada azaldı. Sanıyorum, ortada bir bütünleşme olacak ve bu bütünleşmeyle sandıklara gideceğiz'' dedi.