'Erdoğan-Fidan çatışması kaçınılmaz'

Gazeteci Adem Yavuz Arslan Hakan Fidan ve Tayyip Erdoğan arasındaki çıkara dayalı ilişkinin bozulabileceği anı analiz etti
Daha önce, “Erdoğan’ın kafasındaki başbakan adayı Binali Yıldırım’dı fakat 17/25 Aralık yolsuzluk skandalı sonrası geçici olarak ‘para pul işleri ile ilgisi olmayan’ Davutoğlu’nu seçmek zorunda kaldı, ‘çevre güvenliğini’ sağladıktan sonra da yollarını ayıracak. Davutoğlu-Erdoğan çatışması kaçınılmaz” diye yazmış ve ekranlarda söylemiş birisi olarak çıtayı bir basamak daha yukarı koyuyorum ve diyorum ki: Erdoğan ile Fidan çatışması kaçınılmaz.

Er ya da geç bu çatışma yaşanacak ve hayli gürültülü olacak.

Neden böyle iddialı bir teze sahip olduğuma gelince…

Gerek Erdoğan gerekse de Fidan kamuoyunun bilmediği isimler değil. Fidan her ne kadar mikrofonlara konuşmasa, ekranlara çıkmasa da gazetecilerle ilişkisi ‘her zaman iyiydi’ ve onlarla saatleri bulan sohbetler etti, etmeye devam ediyor.

Dolayısıyla ‘tarzı’ hakkında fikir sahibi olanlar az değil.

Erdoğan ise herkesin malumu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden bu yana göz önünde ve ‘yoğurt yiyişi’ biliniyor.

FİDAN İYİ BİR ‘POKER FACE’

Önce Fidan cephesinden bakalım:

Fidan için ‘hırslı’ birisi denebilir. Daha Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı yaparken ‘büyük hedefleri’ vardı. MİT Müsteşarlığı sürecinde de 2015 ve sonrası için ‘siyasi hedefleri’ni dillendirmişti.

Siyaset için soyunduğunda benim için sürpriz olmadı.

İyi bir ‘poker face’ yani ‘renk vermez’. Perde gerisinden çok iyi organizasyonlar yapar. Ankara’yı iyi bilenler bazı manşetlerin ya da kitapların ardında ‘izini’ görür. İkna kabiliyeti de yüksektir.

‘Erdoğan sonrası siyaset sahnesinin aktörleri’ listesinde kesinlikle ilk sıralarda yer alır.

‘ERDOĞAN KENDİNİ RİSK ALTINDA GÖRÜRSE …’

Dediğim gibi Erdoğan’ı anlatmaya gerek yok.

Siyasi kariyeri ve bugüne kadar yaptıkları bundan sonra yapabileceklerinin ipucu mahiyetinde.

Erdoğan’ın siyasi çizgisini en iyi tanımlayan ise şüphesiz AKP’nin kurucularından ve bir dönem Erdoğan’ın A Takımı’nda yer alan Abdullatif Şener olmuştu.

Şener şunları söylemişti: “O kadar kendisine odaklı bir kişiliğe sahip ki Erdoğan, düşmemek, devrilmemek ayakta kalmak için gerekirse ülkeyi iç savaşa bile sürükler. Ayakta kalabilmek için ülkenin çok kanlı bir savaşa girmesi gerektiğini düşünürse ülkeyi öyle bir kanlı savaşa bile sokar.”

Ben buna benzer ifadeleri bir dönem Erdoğan’ın ‘kardeşim’ dediği kişilerden de duymuştum.

ERDOĞAN’IN YOLDA BIRAKTIKLARI

İsterseniz bu aşamada kısa bir hatırlatma yapayım. Mesela Erdoğan kimlerle yola çıkmıştı, sıkıştığı anda kimleri yolda bıraktı?

Söz gelimi Mavi Marmara…

Seçim meydanlarında Mavi Marmara sömürüsü ile oy toplayan Erdoğan, Ortadoğu’da yalnız kalınca “Giderken bana mı sordunuz?” deyip İsrail’e dümen kırdı.

Obama’nın zoruyla, kimseyi tatmin etmeyen bir anlaşmaya imza atıp konuyu kapattı. Rusya uçağının düşürülmesi için “Talimatı ben verdim!” dedi, Putin’den ‘zoru’ görünce “Bunu Cemaatçiler yapmış!” dedi.

Almanlara her türlü hakareti etti.

Almanlar Erdoğan’ın anladığı dilden, yani ‘para’dan cevap verince AKP’li bakanlara ‘durumu toparlama’ işi verildi.

Kaddafi ve ‘kardeşim Beşşar Esad’la yaşadıkları da ortada. ‘İkinci evim’ dediği İran ile geldiğimiz durum herkesin malumu.

İç politikada da benzer bir tablo var.

“Milli Görüş gömleğini çıkarıyorum” deyip Erbakan’ı yolda bıraktı. AKP’nin hem Türkiye içinde hem de uluslararası arenada saygınlık kazanmasına vesile olan tüm liberal aydınlar bir bir yolda bırakıldı.

Yaşar Yakış’tan Abdullatif Şener’e merhum Kemal Unakıtan’dan Bülent Arınç’a hatta Abdullah Gül’e kadar herkesi ‘sattı’. Bir dönemin ‘sır küpü’ eski başbakanlık müsteşarı Ömer Dinçer de aynı akıbete uğradı.

‘Bir oyalama taktiği’ olarak başlattığı ‘Çözüm Süreci’ni havale ettiği Yalçın Akdoğan da satılanlardan.

Listeye daha çok isim eklemek mümkün.

Hepsinin ortak özelliği şu: Erdoğan ihtiyaç hissettiği ölçüde bu isimleri kullandı ‘kendisi için risk oluşturmaya başladıkları anda’ da fişi çekti.

SIR KÜPÜ BÜROKRATLAR DA YOLDA KALDI

Erdoğan için ‘ihtiyaç halinde feda edilebilecekler’ listesi sadece siyasilerden oluşmuyor.

Hatta ‘en esaslı liste’ bürokratlarda denebilir.

Mesela bir dönem ‘ben bu davanın savcısıyım’ deyip her türlü desteği – hatta zırhlı arabasını bile – verdiği Zekeriya Öz’ün hali ortada.

Darbe ve parti kapatma tehdidi nedeniyle birçok AKP’linin ‘kısık sesle konuştuğu’, ‘yedekte uçak biletlerini hazır beklettiği’ bir ortamda ‘kahraman’ olan Savcı Öz, şimdi ‘hain’.

Emniyet bürokrasisi de aynı şekilde.

KCK operasyonlarını yaptırdığı Yurt Atayün, Ergenekon operasyonlarını yaptırdığı Ali Fuat Yılmazer gibi isimlerle ilişkisi de böyleydi.

Bazı isimlere legal, illegal talimatlar verdi.

Bizzat süreçlerin içinde yer aldı. ‘Askeri ve yargı vesayetini’ bitirdiğine inandığı anda da ‘uyduruk suçlamalarla’ bu isimleri Silivri’ye yolladı.

Erdoğan’ın ‘kullanıp attığı bürokrat listesi’ hayli uzun.

Mesela… Serhat Demir (Yasin El Kadı’nın Türkiye günlerine refakat ettirdiği polis şefi), Serdar Bayraktutan (El Kaide operasyonunu yaptığı, hükümete yakın bazı isimlerin ‘tuhaf ilişkilerini’ deşifre ettiği için hedef oldu), Ahmet Türer (Emrullah İşler ile Kaddafi’ye giden polis) gibi isimler Erdoğan’ın ‘sırlarını’ bildikleri için bugün cezaevindeler.

Erdoğan en büyük ‘yolda bırakma’ hikayesini Cemaat ile yaşadı.

“Erdoğan ve AKP kurmaylarından Oscar’lık performans” yazımda detayıyla anlatmıştım. Erdoğan muktedir olabilmek için Cemaat’in toplumsal etkisini, bürokratlarını ve medyasını kullandı.

“İktidar olduğuna inandığı anda” da tasfiye düğmesine bastı.

15 TEMMUZ SÖYLEMİ YARA ALDIKÇA…

Gelelim Fidan ile çatışma senaryosuna.

Fidan gerçekten de Erdoğan’ın ‘sır küpü’. Ortaya dökülmesi halinde Erdoğan’ın hiç memnun olmayacağı bilgilere ve ‘muhtemelen’ belgelere sahip.

En önemlisi “Cemaati yok etme planının” ortağı.

Hele 15 Temmuz kumpasını birlikte kurduklarını düşünürseniz ‘ortaklığın’ boyutunu daha iyi kavrayabilirsiniz.

Peki, Erdoğan bu kadar hayati bir ortağını tasfiye ede(bili)r mi?

İşte dananın kuyruğu burada kopacak. Çünkü birinci yılını doldurmadan ‘resmi 15 Temmuz söylemi’ delik deşik oldu.

249 kişinin şehit olduğu, anayasanın askıya alınıp rejimin değiştirildiği 15 Temmuz’a dair detaylar ortaya çıktıkça şüpheler arttı. Failler yargıdan ve TBMM komisyonundan kaçırılıp ‘resmi söylemdeki boşlukları’ sorgulayan gazeteciler hapse atılsa da mızrak çuvala sığmıyor.

Yandaş kalemlerin ‘durumu toparlamak’ için yazdıkları ‘senaryolar’ ise işleri iktidar açısından daha da karmaşık hale getirdi.

Bu açıdan ‘Kabataş senaryosundaki performansı’ ile göz doldurup Hürriyet’e yerleştirilen Abdulkadir Selvi’nin yazıları iyi bir örnek.

Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı parlatmaya çalışan yazılar yazdı. Fakat bilerek ya da bilmeyerek 15 Temmuz sorularını büyüttü.

‘15 Temmuz soruları’ başka bir yazının konusu ama gelinen noktada durum şu: Darbe girişimine dair bu sorular giderek büyüyor ve oklar Erdoğan-Fidan-Akar üçlüsüne çevriliyor.

Erdoğan açısından 15 Temmuz’a dair şüpheler çoğalır, ‘darbeyi kurguladığı yönündeki kanaatler artarsa’ bir sonraki hamlesi Fidan ve Akar’ı oyun dışına itmek olacaktır.

Bu denklemde şunu da unutmayın…

Son dönemde Erdoğan’a yönelik uluslararası arenada çok ağır suçlamalar var.

Mesela ABD’nin IŞİD’le savaştaki en yetkili ismi Brett McGurk’un geçtiğimiz günlerde Washington’da bulunan Ortadoğu Enstitüsü’ndeki panelde Erdoğan yönetimini Suriye’deki El Kaide varlığı ile ilgili suçlaması beklenmedik bir gelişmeydi. Söz konusu suçlamayı McGurk’ın ‘şahsi fikri’ olarak görmemek gerek.

Son günlerde sık sık manşetlere çıkan Almanya-MİT tartışmaları, ‘casus imamlar’, Suriye’ye gönderilen silahlar gibi maddeleri de alt alta ekleyin.

Bunun üzerine Afrika’daki bazı ‘tuhaf işleri’ da yazın.

Liste uzayıp gidiyor.

Sözün özü şu: Erdoğan – özellikle 17/25 sonrası – merkezine kendisini oturttuğu bir strateji izliyor.

İçeride ‘15 Temmuz’ dışarıda da ‘Suriye ve IŞİD’ mahiyetli eleştiriler, suçlamalar artarsa Erdoğan günah keçisi olarak Fidan’ı gösterecektir.

Her ne kadar ‘en büyük ortaklık suç ortaklığıdır’ dense de ben Erdoğan-Fidan ortaklığını uzun soluklu görmüyorum.

Burada belirleyici olan Erdoğan’ın ‘kimler tarafından ve ne zaman’ hedefe konacağı. ‘Çarpışmanın’ şiddetini belirleyecek olan ise ‘sır küpü’nün stratejisi.

Sonuçta Fidan herhangi birisi değil.

Her şeyini, her adımını biliyor. Üstelik Erdoğan’ın legal, illegal talepleri konusunda ‘Cemaatçi bürokratlar’ gibi oyuna gelecek kadar tecrübesiz de değil.

Bu yazıyı bir kenara koyun derim. Çatışma başladığında da kendinizi korumaya bakın.

‘Kim vurdu’ya gidebilirsiniz…

Adem Yavuz Arslan / Tr724
02 Ağustos 2017 09:53
DİĞER HABERLER