Erdoğan, katıldığı canlı yayında "çözüm süreci" döneminde AKP tarafından kurulan ve aralarında Kadir İnanır'dan, Lale Mansur'a, Abdurrahman Dilipak'tan Hayrettin Karaman 'a, Hülya Koçyiğit'ten Orhan Gencebay'a kadar pek çok ismin yer aldığı 63 kişilik "Akil İnsanlar Heyeti" için "Ne kadar entel dantel varsa toplamıştık" dedi.
SAMANYOLUHABER.COM - ANALİZ
Erdoğan, Çözüm Süreci’nde “Akil Adamlar” sıfatıyla görevlendirilen bilim adamları, sanatçılar, yazarlar ve kanaat önderleri için “entel dantel” ifadelerini kullandı ve bir fasıl böylece kapandı. Söz konusu son çıkışıyla, Erdoğan’ın çevresinde satmadığı kimse kalmadı.
Çünkü Erdoğan’ın “entel dantel” dediği isimler arasında, Hayrettin Karaman, Vedat Bilgin ve Hilal Kaplan’ın yer aldığı ve halen en yakınında olan bir çok Saray aparatı var. Erdoğan diktasına bunca hizmetlerine rağmen, onlar da bir anda “dantel” oluverdi.
Tarih boyu en sık tekerrür eden hadiselerin başında, diktatörler, zulümleri, yardakçıları ve akıbetleri gelir. Neredeyse hiçbir şey değişmiyor. Geçmişteki diktatörlerinin ve yardakçılarının isimlerini alıp bugüne getirdiğinizde, düşünce yapıları ve eylemleri ile tıpatıp örtüştüğünü görüyorsunuz.
Firavunun halkı manipüle eden, beşikteki bebeği bile katledebilecek kadar gözü dönmüş kitlelere dönüştüren ve gerçeği bambaşka bir surete çeviren büyücüleri vardı; şimdi ise aynı vazifeyi ifa eden troller, troliçeler, televizyonlar, gazeteler var.
Hitler’in Göbbels’i vardı, Erdoğan’ın Serhat Albayrak’ı ve Fahrettin Altun’u var. Tabi bu benzetmeden Albayrak ve Altun’a Göbbelsvari zeka atfettiğim zannedilmesin; çapsızlıklarını mevzudan vareste tutarak sadece üstlendikleri vazifeye işaret etmek istedim.
Evet, tüm despotların, diktatörlerin, tiranların çevrelerinde bu karaktere sahip büyücüleri var ve de zorbalığın doğası gereği olmaya da devam edecek, Allahualem.
Ancak yazının konusu olan “satış” bağlamında ifade etmeliyim ki, despotların ailelerinden sonra en değerli varlıkları büyücüleridir ve onları istisnasi durumlar hariç, asla satmazlar, harcamazlar.
İşte Erdoğan o istisnalardan biri. Ailesi ve evlatları dışında, saltanatı için satamayacağı değer, topluluk ve insan yok!
Mavi Marmara yolcularını da satar, Çözüm Süreci’ni birlikte yürüttüğü Kürtleri de satar, Cemal Kaşıkçı’yı da satar, Türkiye’yi demokratik bir hukuk devleti haline getireceği ümidiyle yıllarca kendisine destek vermiş olan milyonlarca mazlumu da satar, Suriye’de iç savaş çıkartırken kullandığı paramiliter grupları da satar, Sedat Peker’ini de satar, Perinçek’le bir olup azıcık “Ne oluyoruz?” deyiveren cemaat ve tarikatları da satar, satar satar satar…
Ta ki Sümeyyesine, Bilaline, Burakına, yani ailesine kadar…
Öyle ki, kameralar önünde 11 yıldır en yakınında olan Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi bile satar.
Hatırlarsınız, birkaç gün önce Köse ona bir bardak su uzatmış ancak Erdoğan korkup almamıştı. Köse de suyu Bilal’e vermişti, Erdoğan oğlunun verdiğini görünce güvenebilmiş ve içmişti suyu. Köse de Bilal’in omuzunu siper alıp gülmüştü o haline Erdoğan’ın.
Nasıl gülmesin ki? Erdoğan, 15 Temmuz da dahil olmak üzere, en mahrem sırlarını bilen Muhsin Köse’ye dahi itimat etmiyor, fevkalade bir güvensizlik içinde yaşıyor.
İşte bu güvensizlik, umursamazlık ve hoyratlık içinde, her zulmüne ve hırsızlığına derhal fetva yetiştiren Hayrettin Karaman, troliçesi Hilal Kaplan, bakanı Vedat Bilgin; sanatçıları Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit ve başdanışmanı Mehmet Uçum gibi en yakınındaki bir çok isme “dantel” yakıştırmasını yapıverdi.
Yardakçıları bu itham nedeniyle ne hissetmiştir bilemem. Ancak Akil İnsanlar Heyeti’nin üyeleri olan Baskın Oran, Kezban Hatemi ve Oral Çalışlar’ın tepkileri oldukça önemliydi.
“Dantel” yakıştırması için “Rezalet, tek kelime ile rezalet” diyen Baskın Oran, “Şeytan bana Kürtlerle barış için gelseydi 'böyle bir akil insanlar heyeti kuruyoruz' deseydi ben yine koşa koşa giderdim. Ama şeytan bu durumda ‘entel ve dantelleri topladık’ der miydi, bilemiyorum!" dedi.
Oral Çalışlar ise "Türkiye’nin meselelerinin çözüleceğini düşünerek bu süreçte yer aldık ve ‘entel dantel’ gibi bir tanımlama yapmasını açıkçası çok yadırgadım" derken, Kezban Hatemi de "Bu bence hakaret değil, istihfaf (hafife alma) söz konusu. Davet eden kendileri olduğu için incinmeden çok benim için ‘hayret’ vesilesi oldu” ifadelerini kullandı.
Baskın Oran’ın dile getirdiği “şeytan” metaforu zannımca hayli dikkat çekici. Türkiye’nin son 10 yılını felakete ve cahiliye devrine çeviren zihniyet, başka bir metaforla izah edilemezdi zannederim.