Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, S-400'lerin satın alınmasının bir zorunluluk olduğunu, savaşa hazırlık yapmadıklarını söyledi.
ABD ile krize neden olan, birkaç gündür Ankara'ya Rus uçakları ile sevkiyatı gerçekleştirilen S-400 hava savunma sistemi ile ilgili konuşan Erdoğan, "Biz, S-400'leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz. Barışı ve kendi milli güvenliğimizi garanti altına almaya çalışıyoruz. Savunma sanayimizi geliştirmeye yönelik diğer tüm atılımlarımızın da amacı budur" diye konuştu.
AKP'ye yakın gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri, yine AKP'li yazar ve akademisyenlerle Vahdettin Köşkü'nde biraraya gelen Erdoğan, "Türkiye'nin milli güvenlik hassasiyetleri, herhangi bir vehme veya örtülü başka bir amaca değil, tamamen olgulara dayalı" iddiasında bulundu ve ekledi:
"Coğrafyamız, binlerce yıldır hep bir cazibe merkezi olmuştur. Ecdadımızın bu topraklara girişi de öyle kolay gerçekleşmemiştir. Bir yerde var olmak ile orayı yönetmek farklı şeylerdir. Biz bu coğrafyayı yönetmek üzere geldiğimizden beri kesintisiz bir mücadele içindeyiz. Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden bu toprakları vatan kılma çabamıza yönelik tehditler daima olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Tabii bu tehditlerin niteliği, döneme, şartlara, ittifak ilişkilerine göre farklılık göstermektedir.
Osmanlı asırlarca kimi zaman batıdan, kimi zaman doğudan, kimi zaman güneyden, kimi zaman da kuzeyden gelen tehditlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Yıkılışı da her dört istikametten gelen saldırılar ve bunlara karşı vermek zorunda kaldığı çetin mücadele sonunda olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan gibi küçük bir devlete değil, onu üzerimize gönderen geri plandaki dönemin devasa güçlerine karşı kazandığımız zaferle kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde de sınamalarımız hiç bitmemiştir. Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara rağmen, en büyük tehditleri yine onlardan gördüğümüz bir gerçektir. Bu siyasidir, bu ekonomiktir, bu kültüreldir, her anlamda... Soğuk Savaş döneminde uzunca bir süre Sovyetler Birliği'ne karşı ileri garnizonluk yapmış olmamız dahi, bizi bu tehditlerden korumaya yetmemiştir. Yunanistan ve daha sonra Güney Kıbrıs Rum Kesimi, başımızda Demokles'in Kılıcı gibi hep sallandırılmıştır."
Sabah Gazetesi'nin haberine göre, Erdoğan o toplantıda şunları söyledi:
"Erdoğan, Türkiye'nin son dönemde Arap coğrafyasında yaşanan trajik gelişmelerin bir parçası yapılmaya çalışıldığının da inkar edilemez bir gerçek olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin, Cumhuriyet döneminde binlerce yıllık devlet tecrübesi, kadim medeniyet geleneği, güçlü tarih ve kültür birikimi sayesinde zaman zaman küçük yaralar almış olsa da bu tuzakların hiç birine düşmeden günümüze kadar geldiğini aktaran Erdoğan, "Son yıllarda dünyada ve bölgemizde yeni yapılanmaların sancıları yaşanıyor. Ülkemiz bu yeni ve gerçekten kritik sınamalar karşısında izlediği tutarlı ve ahlaki politikadan taviz vermemiştir. 8. yılına girdiğimiz Suriye meselesinde, Mısır'daki, Libya'daki, Katar'daki pek çok Afrika ülkesindeki gelişmelerde hatta en son Venezuela hadisesinde hep bu tutarlı ve ahlaki çizgide hareket etti." değerlendirmesini yaptı.
Suriye başta olmak üzere bölgedeki çatışmalar ve krizlerden kaçan 4,5 milyona yakın insanın Türkiye'de sükunetle barındırılıyor olmasının dahi başlı başına bir başarı olduğunu dile getiren Erdoğan, "Aslında Türkiye'ye tamamen kendi fedakarlığı ile yürüttüğü bu sığınmacı politikası sebebiyle Nobel Barış Ödülü verilmesi gerekir. Biz bu gayretleri, herhangi bir karşılık beklediğimiz için değil sadece insanlığımız ve kültürümüz gereği ortaya koyduk, aynı şekilde devam edeceğiz. Bu 4,5 milyon, 5 milyonu buluyor. Dünyada bunun bir başka örneği yok. 'Nobel' dediğiniz zaman 'adalet' diyorlar. Türkiye'den başka bunu dünyada yapan bir başka ülke var mı? Yok. Peki niçin bu konu ele alınmıyor veya niçin değerlendirmeye tabi tutulmuyor. Bu gayretleri herhangi bir karşılık beklediğimiz için değil sadece kültürümüzün de gereği bu adımları atıyor.
Suriye krizinin çözümü için G20 Antalya Zirvesi'nde tüm liderlere bir teklifim oldu. Dedim ki 'Gelin, Suriye sınırlarımız boyunca, bir güvenli bölge oluşturalım.' Bu bölgeyi teröristlerden tamamen arındırarak ülkemize ve diğer yerlere sığınan Suriyelilerin hayatlarını sürdürebilecekleri bir yer haline getirmeyi G20 liderlerine teklif ettim. Hatta bu amaçla güvenli bölgede Suriye halkının hayat biçimine uygun yeni yerleşim alanlarının inşa edilmesi, ekonomik kalkınmaya yönelik adımlar atılması gibi detayları da gündeme getirdim. Prensipte herkes bu işe olumlu baktığını söyledi ama maalesef istisnasız hiç bir Batılı lider, bu doğrultuda somut herhangi bir adım atmaya yanaşmadı. Bu arada Suriye topraklarından Türkiye'ye yönelik terör tehdidi giderek tırmandı. Sınır şehirlerimize sürekli bombalar, mermiler, roketler düşmeye başladı. Vatandaşlarımızdan ve güvenlik görevlilerimizden hayatlarını kaybedenler, yaralananlar oldu. Büyükşehirlerimizde patlayan bombalar huzurumuzu kaçırdı."