T24 Yazarı Hasan Cemal bugünkü yazısında Başbakan Erdoğan'ı eleştirerek ağır bir soru sordu: "Hiç mi utanma duygunuz kalmadı?..."
Erdoğan'ın ne özgür medyayı, ne bağımsız yargıyı, ne kuvvetler ayrılığını, ne de şeffaf ihale düzeni önemsemediğini belirten Cemal, dünkü mağdurların bugün geldikleri noktayı sert bir dille eleştirdi...
Adam Başbakan. Ne özgür medya, ne bağımsız yargı, ne kuvvetler ayrılığı, ne şeffaf ihale düzeni takıyor. Bir telefonla haber attırıyor. Gazeteci attırıyor. Patron ağlatıyor. Bir telefonla Danıştay Başkanı belirliyor. “O işadamını mahkûm ettir!” diye bastırıyor. İhaleye fesat karıştırıyor. Kural tanımayan bir Başbakan o. Ben yaptım oldu, diyor. Devlet benim, diyor. Peki dünün mağdurları ne yapıyor?
Adam Başbakan, açıyor telefonu Adalet Bakanı’na:
- Beraat kararını değiştirin, diyor.
- O işadamını mahkûm ettirin, diyor.
Açıyor telefonu Adalet Bakanı’na:
- Danıştay’ın başına şu gelsin, diyor.
Açıyor telefonu:
- O ihaleyi iptal edin, diyor.
Açıyor telefonu iş adamına:
- Sen merak etme, gir ihaleye, diyor.
Akıl da veriyor:
- Biraz fiyat indir, diyor.
Yol yordam da gösteriyor:
- Oraya değil buraya yaz, diyor.
Yetinmiyor, güvence de veriyor:
- Sen merak etme, İsmet’i de (Savunma Bakanı) toplantıya göndereceğim, diyor.
Milyar dolarlık ihale böylece, Başbakan’ın devreye girmesiyle el değiştiriyor.
Adam Başbakan, açıyor telefonu:
- Atın o haberi, diyor.
- Sansürleyin o programı, diyor.
- Muhalefet adayının haberlerini o kadar çok vermeyin, diyor.
Gazete patronuna ağlatana kadar hakaret
Adam Başbakan, açıyor telefonu gazete patronuna ağlatana kadar baskı yapıyor, hakaret ediyor.
Buyrun, bir kez daha okuyun Başbakan Erdoğan’la Milliyet-Vatan gazetelerinin sahibi Erdoğan Demirören arasında, geçen yılın mart ayı başlarında, İmralı Zabıtları’nın Milliyet’te yayımlanması üzerine yapılan konuşmayı.
Demirören: Üzdüm mü seni patron?
Erdoğan: Valla duman ettiniz her tarafı, rezil ettiniz.
Demirören: Ne zaman bir araya gelelim seninle?
Erdoğan: Valla, neyini bir araya geleyim ben yani, böyle bir rezillik olur mu ya…
Demirören: Bunu sızdıranları bulmamız lazım onun için…
Erdoğan: Siz bırakın sızdıranları yani sızdıran sızdırmış size o ayrı mesele de, yani sizin gazetenizin görevi böyle bir provokasyonu yapmak mı?
Demirören: Yok böyle aklımızın ucundan geçer mi sayın Başbakanım.
Erdoğan: Ne demek geçer mi canım, işte geçti daha ne olacak. Üç tane beş tane fazla satayım diye böyle namussuzluğu yapıyor. Hangi adamın yapıyorsa, ondan sonra siz hâlâ bunları savunuyorsunuz.
Demirören: Savunmuyorum. Bütün gece ben bununla uğraştım. Benim senden bir ricam var, sen bana bir yarım saatini ver.
Erdoğan: Valla çok sana yarım saatler ayırdık ya… Yani ayıp oluyor ya… Böyle bu şey olur mu ya… Bundan sonra zaten bir tane gazetenizden adam almayacağım yurtdışı seyahatlerime... Kaç kere oturduk konuştuk. Derya efendiyle (Genel Yayın Yönetmeni) ben de konuştum, arkadaşlarım da konuştu. Yani bu güzel bir sürecin içerisine girmişiz, bir çözüm süreci diyoruz, riskler alıyoruz, bilmem neler yapıyoruz. Ve yalan yanlış bir tane şey orada, atıyor manşeti, ahlaksız, adi herif, kepaze herif… Bu sürecimizi bizim baltalamak istiyor, siz de bunun patronusunuz.
Demirören: Peki, benden ne istiyorsun?
Erdoğan: Benim senden isteyeceğim, bu adamların, bu namussuzların hepsine ne yapacaksan yapman lazım. Yani bu başlığı nasıl atarsınız demen lazım. İşyerinizde size birisi bir namussuzluk yapsa acaba bir saat tutar mısınız?
Demirören: Tutmayız.
Erdoğan: Hemen kapıya koyarsınız.
Demirören: Ama ben söyleyeyim bak.
Erdoğan: Bu kadar risk alacağız, bilmem ne yapacağız, dün atılan başlık yenilir tutulur değil.
Demirören: Alo.
(Görüşme kesildi)
Erdoğan: Alo?..
Demirören: Gerekeni yapacağım ben Sayın Başbakan’ım, ben seni…
Erdoğan: Siz takdir ederseniz, nasıl şey yaparsınız.
Demirören: Ben sana söz…
Erdoğan: Derya (Sazak) bu işin birinci derecede sorumlusudur. Haberi yapan terbiyesiz (Namık Durukan) bunun sorumlusudur. Bunu kim ona sızdırdıysa…
Demirören: Ben onu bugün…
Erdoğan: İyi niyetliyse, kim sızdırdıysa onu söylesin, acil, onun hakkından gelelim. Eğer bu benim ekibimden birisiyse, ben gereğini yaparım. Ama bu BDP’den birisiyse onu da söylesin. Onu da, biz de gereğini yapalım.
Demirören: Ben size bugün akşama kadar kimden geldiğini önünüze getireceğim.
Erdoğan: Tamam.
Demirören: Tamam mı Başbakan’ım?
Erdoğan: Tamam tamam.
Demirören: Sen kendini üzme.
Erdoğan: Tamam tamam.
Demirören: Hadi bakalım.
Erdoğan: Peki hadi, hayırlı günler. Alo…
Demirören: Nasıl girdim bu işe ya, kim için… (Ağlıyor)
Erdoğan: Hayırlısı olur inşallah, peki, hadi hayırlı günler…
Demirören: Sağ olasın (Ağlıyor)
Erdoğan: Hayırlı günler
Kural tanımayan bir Başbakan
Adam Başbakan.
Ne bağımsız medya takıyor.
Ne özgür medya takıyor.
Ne bağımsız yargı takıyor.
Ne kuvvetler ayrılığı takıyor.
Ne şeffaf ihale düzeni takıyor.
Bir telefonla haber attırıyor.
Gazeteci attırıyor.
Patron ağlatıyor.
TV’de program sansürletiyor.
Bir telefonla Danıştay Başkanı belirliyor.
Beraat kararını tersine çevirmek istiyor.
“O işadamını mahkûm ettir!” diye bastırıyor.
İhaleye fesat karıştırıyor.
Bütün bunları, bir Başbakan, Tayyip Erdoğan yapıyor bu memlekette.
Kural tanımayan bir Başbakan o.
Ben yaptım oldu diyor.
Devlet benim diyor.
Uzun lafın kısası:
Sözün bittiği yerdeyiz!
Dünün mağdurları ne yapıyor?
İhsan Dağı dün şöyle yazmıştı:
“Televizyonların yayınlarına, gazetelerin haberlerine karışan, gazete alıp satan, savcı atayan, mahkemenin kararlarını belirlemeye çalışan, kendi icraatlarını denetleyecek Danıştay'a kimin başkan olacağına kendisi karar veren, TV'de kimlerin program yapamayacaklarını belirleyen, muhalif partinin seçim afişlerini astırmayan, ihale bozup ihale dağıtan, yaptığı yasayla yargıyı hükümete bağlayan, internet yasasıyla hükümet sansürünü süreklileştiren, vatandaşı fişleyen, ötekileştiren, sürekli iç düşman imal eden, insanlara kolayca hain yaftası yapıştıran bir liderin ülkesinde liberaller ne yapar?
İtiraz ederler...
Dün, otoriter Kemalizm'e, militarizm’e ve 28 Şubat’a itiraz etmişlerdi. Mağdurun kimliğinden, inancından, düşüncesinden bağımsız olarak otorite karşısında özgürlükten,ceberut devlet karşısında toplumdan ve bireyin tercihlerinden yana durmuşlardı.
Şimdi de aynı ilkelerle aynı yerde duruyorlar.
Devlete karşı toplumu, otoriteye karşı özgürlüğü, zulme karşı adaleti savunuyorlar...
Peki, dünün mağdurları?..” (Dünkü Zaman’dan)
İhsan Dağı’nın sorusu yerinde.
Ben de soruyorum:
Hiç mi utanma duygunuz kalmadı?..