AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde danışmanlığını yapan Karar gazetesi yazarı Akif Beki, Sedat Peker'in iddialarını kaleme aldığı yazısında Süleyman Soylu'ya da sert sözlerle yüklendi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde danışmanlığını yapan Karar gazetesi yazarı Akif Beki, Sedat Peker'in iddialarını kaleme aldığı yazısında Süleyman Soylu'ya da sert sözlerle yüklendi.
Beki, iktidarın yine kestirip attığını söyleyerek seçmenin buna takatinin kalmadığını söyledi. Beki'nin "Hani suç dünyasının siyasi ayağı!" başlıklı yazısı şöyle:
İktidar, Sedat Peker’in attığı Gordion düğümünü kılıçla kesmeyi seçti. Komplodur, kumpastır diye kestirip atarak...
Peker’in itiraf ve ifşaattan oluşan iddiaları, “Hedef Türkiye” denilerek kafadan mahkum edilmek isteniyor.
Toplumu ikna edecek şekilde çözmek için uğraşma zahmetine girilebilirdi, iktidar girmiyor
Zor düğümleri kılıç darbesiyle kesip atmak, Büyük İskender’in seçtiği yol. Fakat efsanede bile sonu iyi bitmiyor. Şimdi başarılabilir mi?
Mesela, İçişleri Bakanı Soylu, örgütlü suçla mücadelede hayati bir bilgiye sahip. Kendisi söyledi.
Organize suç örgütü lideri Peker’den ayda 10 bin dolar maaş alan siyasetçiyi biliyor. Elinde kanıtı da var, bir yazışmadan söz etti. Ama Soylu, o ismi hala açıklamıyor.
İtalya’da Temiz Eller Operasyonu’nun en kritik aşamalarından biri, mafyanın siyasi ayağına ulaşmaktı. Sicilya mafyasının “Giulio Amca” diye andığı kişiydi.
Hristiyan Demokrat Giulio Andreotti’ye, yeraltı dünyasında takılan lakabın “Amca” olduğu ortaya çıkmıştı.
Gerisi çorap soküğü gibi geldi. “Giulio Amca”nın karanlık bağlantıları, karıştığı ve örtbas ettiği korkunç suç faaliyetleri bir bir çözüldü.
10 bin dolar aylıkla çalışan bir siyasetçinin gayrimeşru alemdeki rütbesi amcalık düzeyinde olmayabilir.
Belki ayakçı, belki birader lakabıyla çağrılan biridir.
Ama bırakın organize suç örgütü hiyerarşisindeki yerini, protokoldeki sırasını, daha adını bile bilmiyoruz.
Çünkü İçişleri Bakanı, bu bilgiyi ısrarla kendisine saklıyor.
Polis teşkilatının başındaki yetkili, suç dünyasının siyasi uzantısının kim olduğuna dair bir ipucuna ulaşmış. Ancak kim olduğunu bize açıklamadığı gibi savcıya da vermiyor. Ne hikmetse elinde tutuyor.
Soylu’ya, hala neyi beklediğini, niye durduğunu soran yok.
Yargı re’sen harekete geçmiyor, Bakan da elindeki kanıtı paylaşarak yargıyı harekete geçirmiyor.
Devlet, siyaseten kullanılsın diye mi istihbarat topluyor? Suçla böyle mi mücadele ediyor yargı ve polis?
Bakan’ın, görevi sebebiyle kendisine gelen bir suç faaliyetinin bilgisini alenen saklamasına kanun ne diyor?
Bunları sormak bile dış güçlerin Türkiye’ye saldırısıysa öbür iddia ve suçlamalarla yüzleşmeyi unutun.
Silivri Emniyet Müdürü Çalışkan neden intihar etti? Aranırken yakalanan kişileri bırakması için yukarıdan baskı yediği ve arada kaldığı için mi? Kollanan, kayrılan uyuşturucu çeteleri mi var?
Hedef Türkiye ise...Bu ağır suçlamalarla hesaplaşmak şöyle dursun, dosyanın kapağını kaldırmak dahi hainlik oluyor.
Konuşturmamak, soruşturmamak, üstüne gitmemek, gereğini yapmamak, halının altına süpürmek yokmuş gibi davranmak sorunu ortadan kaldırıyor mu peki!
Pis kokulardan durulmuyor. Millet nereye kadar katlanacak!
İktidar, bu yükü de seçmenine taşıtmayı deniyor. Fakat seçmende taşıyacak takat ve tahammül kaldı mı bakalım?