Karar yazarı Yıldıray Oğur, ABD'deki Chrest Foundation'un Türkiye'de bazı medya kuruluşlarına fon sağladığı yönünde Odatv haber sitesinde yayınlanan bir haber sonrası başlayan tartışmalara ilişkin olarak, "Can Paker’in başkanlığındaki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızının da staj yaptığı TESEV’e o fonlar verilirken kimse Chrest için beşinci kol faaliyeti, CIA dememişti" dedi.
Oğur, kaleme aldığı yazısında, söz konusu Chrest Vakfı'na CIA’in paravan kuruluşu muamelesi yapıldığına dikkat çekerek, "Vakıf, 2001 yılından bu yana Türkiye’de sivil toplum projelerine destek veriyor. Türkiye’de ilk destek verdiği vakıflardan biri de bugünlerde 'Amerika medyayı fonluyor' kampanyasını başlatan ulusalcıların çok sevdiği Çağdaş Eğitim Vakfı’ydı" ifadesini kullandı.
Oğur, "Sitesinde açıklanan rapora bakılırsa vakfın Türkiye’de siyasi içerikli projelerine en çok destek verdiği kurum ise TESEV. 2009, 2010, 2011, 2012’de TESEV’in sivilleşme, demokratikleşme, çözüm süreciyle ilgili, o günlerde askerleri ve ulusalcı muhalefeti çok kızdıran ama iktidarın çok destek verip yararlandığı projelerinin pek çoğuna Chrest Vakfı da fon vermiş. Ama Can Paker’in başkanlığındaki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızının da staj yaptığı TESEV’e o fonlar verilirken kimse Chrest için beşinci kol faaliyeti, CIA dememişti. Chrest Vakfı, 2016’da Medyascope’a ilk fonunu verdiği yıl, bugün Cumhurbaşkanı’nın hukuk başdanışmanı olan Mehmet Uçum ve yine iktidara çok yakın olan, hatta “pelikan” olarak adlandırılan Boğaziçi Küresel adlı derneğin de kuruluş aşamasında yönetiminde yer almış Can Paker’in kurucusu olduğu PODEM’e de 100 bin dolar fon vermiş görünüyor. Ama iktidar medyasındaki tepkilere bakılırsa fonlardan biri kirli paradan, diğeri temiz paradan verilmiş!" düşüncesini dile getirdi.
"Bu miktar, Ziraat Bankası’nın Demirören’e verdiği ve geri ödenmeyen kredinin 150’de biri"
Oğur, şöyle devam etti:
"Aslında Türkiye’ye çeşitli alanlarda fon veren çok sayıda Amerikalı ve Avrupalı özel vakıf var. AB fonlarını, devletlerin açtığı fonları saymıyoruz bile. Chrest de o yüzlerce vakıftan sadece biri. Rakamlar Türkiye’de iktidara zarar verecek gibi de durmuyor.
Chrest’in 2001’den 2021’e Türkiye’deki projelere verdiği fon miktarı toplamda 5 milyon dolar bile etmiyor. Bu miktar, Ziraat Bankası’nın Doğan grubu alması için Demirören’e verdiği ve geri ödenmeyen kredinin 150’de biri. Yani Türkiye’de orta düzeydeki bir yerli zenginin bir rezidans dairesine yatırdığı parayı, Texaslı Jensen ailesi 20 yılda Türkiye’ye katkı yapan projelere harcamış.
"Devlet rahatsızmış numarası yapsa da aslında bu fonlardan çok memnun"
...
Yurtdışından fon almak Türkiye’de muhtemelen en şeffaf iş. Çünkü yurtdışından gelen bütün fonlar ve paralar, devletin her an bilgisi dahilinde Vakıflar Genel Müdürlüğü ya da Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın gözetiminde Türkiye’ye giriyor. Projelerin kopyaları devlete veriliyor ve onaylanıyor. Vakıflar, dernekler ya da şirketler bu yüzden denetleniyor.
Bütün banka akışları şeffaf, fon verenler bütün harcamaların proje için kullanıldığını görmek istediği için her şeyin faturası olmak zorunda. Kaçak mümkün değil. Bu projelerde çalışan herkes ya sigortalı ya da sözleşmeli. Yani her şey kayıt içinde dönüyor. Bu yüzden de Türkiye’ye giren bir yabancı fonun yüzde 45’i devlete vergi olarak giriyor.
Yani Chrest’in sitesinde açıklanan ve yine bir el çabukluğuyla aylıkmış gibi gösterilen yıllık bütçelerin yüzde 45’i fonu alan kuruma değil, devlete gidiyor. O yüzden devlet rahatsızmış numarası yapsa da aslında bu fonlardan çok memnun. Hem ülkeye döviz giriyor, hem sıfır kaçakla bu paranın vergisi alınıyor, hem de bu paralar istihdama katkı yapıyor.
...
Chrest Vakfı ve diğer fon verenler başvuran medya kurumlarına bir içerik dayatması yapmıyor. Kurumlar ya da kişiler, kendi projelerini kendileri yazıyor, bu projeler çok genel çerçeveler sunuyor, içeriklerle ilgili ayrıntılara girilmiyor.
Medya organlarından tarafsızlık, dürüstlük, partizan olmamak gibi genel gazetecilik prensiplerine sadakat bekleniyor. Ama bunun da denetlenmesi mümkün değil. Ellerindeki tek denetleme imkanı seneye fon vermemek olabilir.
Ama ortada hala iyi bir organizasyon, teknik altyapı isteyen gazeteciliğe yetecek miktarda bir fon da yok.
Ama bu haliyle bile mevcut fonlar ve yabancı yayın kuruluşları, Türkiye’de son beş yılda Habertürk gazetesi dahil, gazeteler ve televizyonlar tarafından işten çıkarılmış yüzlerce gazetecinin, yüzlerce yeni gazetecinin teliflerle ya da düşük maaşlarla ayakta kalmasını sağlıyor.
Öyle çok büyük paralar da değil bunlar. Yazı ve haber telifleri kurumuna göre 200 TL’den 500 TL’ye kadar değişiyor. Editör ve muhabirlerin ücretleri ya asgari ücret ya biraz üstü seviyesinde.
Ama bu fonlarla dönen medya kurumları sayesinde Hazine Bakanı’nın istifası 23 saat beklenmeden haber yapılabildi, üzerine konuşulabildi.
İdlip’te 33 askerin şehit düştüğü haberi duyulabildi. Sedat Peker videolarındaki iddiaların arkasına bakılabildi. Aralarında muhalefet liderlerinin de olduğu pek çok insan, ekranlara çıkması yasaklanmış pek çok entelektüel bu mecralarda görünür olabiliyor. Başı dara düşen, tasfiye edilen, haksızlığa uğrayan insanlar da çıkıp bu platformlardan seslerini duyurabiliyor. Fon haberini ilk yapan mecranın başına gelen hukuksuzluklar bile bu mecralarda tartışıldı, eleştirildi. Günün sonunda tek komuta merkezinden yönetilmeyen bir medyaya bir gün herkes ihtiyaç duyabilir. Keşke bunun, kendileri için bir rezidansta daire sahibi olmaktan daha hayati bir ihtiyaç olduğunu yerli zenginler de anlasa. O zaman Teksas’ın 240 bin nüfuslu Irwing şehrinde yaşayan Jensen ailesine de kimsenin yolu düşmezdi. Bütün bunlar için Teksaslı bir aileyi suçlayabilir miyiz?"