Samanyoluhaber.com yazarı Murat Çetiin'in seçim analizi: Türkiye türbülansta
MURAT ÇETİN
AKP Lideri Erdoğan yüzde 51 planı yapıyor. Ama bu defa kendisinin kazanması için değil rakibi CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun seçimleri kazansa bile yüzde 51’i aşmamasını istiyor. Zira bu sonuç ile Erdoğan, seçimleri tanımayacağını ilan etmeye hazırlanıyor! Bunu artık herkes biliyor.
Zira geçen bir hafta içinde AKP Lideri Erdoğan, İçişleri Bakanı Soylu ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, 14 Mayıs seçimlerini AKP’nin kaybetmesi halinde bunu bir darbe olarak nitelendireceklerini açıkladılar ve niyetlerini açık ettiler.
Tayyip Erdoğan’ın “Kandil’in oyu ile seçilen Cumhurbaşkanını bu millet kabul etmez” tarzı açıklaması tam bir dikta örneği. 2002 seçimlerinde demokrasi, insan hakları ve özgürlükler vaadiyle iktidara gelen bir partinin ve onu temsil eden siyasi düşüncenin hazin sonudur bu! Erdoğan ve ekibinin bu tür açıklamaları maalesef Türkiye’nin türbülansa girmesine neden oldu. Seçimlere az bir zaman kala ve ne olacaksa şu 15-20 gün içinde olup bitecek.
Şu artık bir gerçek; Erdoğan ve ekibi çok açık bir şekilde ifade edemese de TBMM’de çoğunluğun kaybedildiğini net olarak görüyorlar. Tek dertleri yürütmenin ani Cumhurbaşkanlığı makamının kaybedilmemesi. Bunun için ülkeyi ateşe atmaları gerekiyorsa atmaktan çekinmeyecekler. Erdoğan’ın bir siyasi hesap uzmanıdır, bunu kabul etmek gerekiyor. Son bir yıldır AKP oylarının sürekli olarak düştüğünü gören Erdoğan 6 aydır rüzgarı kendi tarafından çevirmek için çaba sarf ediyor ama bir türlü başaramıyor. Anket şirketlerinden ve AKP tarafından yapılan anket sonuçlarından gelen haberler çok kötü. Zira CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazanıyor. Erdoğan da bunu görüyor ve şimdi tek amacı Kılıçdaroğlu’nun seçimleri birinci turda açık ara kazanmasının önüne geçmek.
Öyle teknik planlar üzerine çalışıyor ki Saray, Kılıçdaroğlu seçimleri birinci turda açık ara kazansa bile bunu yüzde 51’de tutmayı hedefliyorlar. Zira böyle az bir farkla seçimlerin kaybedilmesini kabul etmeyecekler ve aynen 2019 İstanbul seçimlerinde olduğu gibi YSK üzerinden iptal ettirmeyi hedefliyorlar. 28 Mayıs ikinci tur seçimleri bu anlamda yenilenen seçimler olarak görürsek hiç şaşırmayacağım. Zira YSK tamamı ile Erdoğan’ın kontrolünde bir kurum ve Erdoğan’a rağmen bir karar alması çok zor. Ancak! Kılıçdaroğlu seçimin birinci turunda çok açık ara ile en az yüzde 55 ve üzeri bir oy oranına ulaşırsa bu sonuç YSK’nın da elini kolunu bağlar. Hem dış dünyanın hem de iç kamuoyunun baskısı YSK’nın yanlış yapmasına engel olur.
Erdoğan’ın tek amacı Kılıçdaroğlu seçimleri kazansa bile en fazla yüzde 51 almasını sağlamak. Bu sonuç sonrası Erdoğan’ın amacı seçim sonuçlarını tanımamak ve sokağı karıştırmak. “İstikrarsızlık, sokak, kaos, kargaşa, hain, terörist” kelimelerine çok kullanan Erdoğan bir süredir sokağı karıştırmak istiyor ama muhalefet oyuna gelmiyor. Zira muhalefet gerilim ve kutuplaşmanın Erdoğan’ın işine yarayacağı biliyor. Türkiye kitlelerin sokağa çıkma tecrübesini 2013 yılı Gezi Olayları’nda yaşadı. Sonuçlar gösterdi ki sokakları hareketlendirmek seçmeni ürküttü. Bu durum terör örgütlerinin ve derin yapıların işin içine girmesine neden oldu. Seçmen de böyle bir durumda güvenlik kaygısı yaşadı. Yani kitlelerin sokağa çıkmasını Tayyip Erdoğan hep kendi lehine çevirdi. Sokağa çıkanları terörize etti, kendi tabanını birleştirmek için bunu siyasi malzeme halinde getirdi.
Erdoğan miting meydanlarında bir yandan da kendi tabanına AKP’yi yıkmak isteyen bir kesim olduğu korkusunu yayıyor. Kuşkusuz bu sertlik ve gerilim politikası AKP seçmenini kenetliyor. AKP kadın kolları teşkilatlarının ev sohbetlerinde sürekli olarak Erdoğan’ın devirmek isteyen şer odaklarının varlığından söz ediyor ve hazırlıklı olmak gerektiği konusu işleniyor. O kadar ki AKP teşkilatlarından polis teşkilatına alınan isimler Erdoğan’ı her pahasına olsun savunacaklarına dair yeminler ediyorlar. Özellikle TÜGVA, TÜRGEV ve SADAT üzerinden AKP teşkilatları her türlü ihtimale karşı hazırlanıyor.
AKP farklı görüşlerden insanların oy verdiği bir parti ancak asıl omurgasını siyasal islamcılar oluşturuyor. AKP içinde İran akımını destekleyen bunun yanı sıra İBDA C gibi radikal diyebileceğimiz örgütlerin temsilcileri de yer alıyor. Kendilerini siyasal ve radikal İslam'ın temsilcileri olarak gören bu kesim olaylara ideolojik çerçeveden bakıyor. Erdoğan’ı kutsuyor ve AKP’yi İslam’ın temsilcisi olarak görüyor. Erdoğan’a yönelik her hareketi de “İHANET” olarak tanımlıyor. Ve bunun da bir cezası olması gerektiğini düşünüyor. Hizbullah Terör Örgütü’nü açık bir şekilde savunan Hüda-Par Lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun seçmenlerine “CHP seçimleri az bir farkla kazanırsa sokağa çıkmaya hazır olun” talimatını vermesini bu “ceza” verme psikolojisinin bir sonucudur.
Bırakın militarist yapıdaki Hüda-Par’ı Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas ve yandaş yazarlar bile Erdoğan’ın yeniden seçilmesi gerektiğini aksi halde kaos olacağını yazdılar. Peki iktidara yakın bu gazeteciler neden sürekli olarak kaos ve korku iklimine ilişkin yazılar yazıyor. Hepsinin de aynı anda bu yazıları yazması aslında bir yerden yönlendirildikleri anlamına mı geliyor? Benim cevabım, evet. Zira bu yazıları kaleme alan gazeteciler (Erdoğan’ın talimatı ile oluşturulan ve üst yönetici olarak Sabah ve ATV’nin de içinde bulunduğu Turkuvaz Medya CEO’su Serhat Albayrak’ın etkin olduğu) Pelikan Grubu tarafından bilgilendiriliyor ve yönlendiriliyor. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile MİT Basın Müşaviri Nuh Yılmaz’ın da AKP yanlısı gazeteciler üzerindeki etkinliğini ayrıca not etmek gerekiyor. Kuşkusuz yandaş gazetecilerin “AKP giderse kaos çıkar” türü yazıları Erdoğan’ın uyguladığı “gerilim” stratejisinin toplumda etkinleşmesi ve derinleşmesine büyük katkı sağlıyor.
Ekonomik kriz, sokak çağrıları, gerilim ve korkutma senaryoları bir tarafa bırakılırsa bir başka tehlikeye dikkat çekmek gerekiyor. AKP tabanının önemli bir kesimi Erdoğan’ı adeta bir Halife ve Mehdi gibi görüyor. Bu seçmen kitlesi Erdoğan’ın kaybetmesini ümmetin kaybetmesi olarak yorumluyor. Buna izin vermeyeceklerini ve gerekirse silahlanarak sokağa çıkacaklarını açıkça ifade ediyorlar Bu ruh hali AKP teşkilatlarının ve özellikle AKP gençlik teşkilatlarına hakim bir psikoloji. Hatırlayacak olursak 2021 yılı içinde AKP teşkilatından onlarca kişi elinde silah toplumu tehdit eden videolar çekti. AKP Gençlik Kolları eski genel başkanı İsmail Karaosmanoğlu ile AKP Kadıköy Gençlik Kolları üyesi Mehmet Emin Göç bu kişilerden sadece ikisi. Karaosmanoğlu, 30 Nisan 2021’de sosyal medya hesabından tüfekli fotoğrafını paylaştı ve kendisinde yeteri kadar silah olduğunu söyledi.
Ve bu arada bir ayrıntıyı daha hatırlamak gerekiyor; Organize suç örgütü lideri Sedat Peker 15 Temmuz 2016 darbe oyunu gecesi sonrasında devlet envanterine kayıtlı olmayan silahların İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gözetiminde dağıtıldığını iddia etti. Muhalefet, Peker’in bu iddialarının araştırılması için Meclis’te komisyon kurulması istedi. Ancak bu öneri AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildiği için konu araştırılamadı ve adeta üstü örtüldü. Şimdi sorulması gereken asıl soru şu; Peker’in iddia ettikleri doğru ise bu kayıp silahlar sayısı ne kadar ve kimlerin elinde bulunuyor? Nitekim CHP Milletvekilleri Gamze Taşçıer ile CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır kayıp silahları Meclis gündemine taşıdı. Bilgi edinme yasası çerçevesinde İçişleri Bakanlığı bu soru önergelerini cevaplamak zorunda kaldı. Ve İçişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde yayınlanan İçişleri Bakanlığı Faaliyet Raporlarına göre “Kayıp Silah” envanterleri 2013 yılı için 76 bin 758, 2014 yılı için 14 bin 682, 2015 yılı için 91 bin 120, 2016 yılı için 107 bin 628, 2017 yılı için 106 bin 740 olarak verildi. Peki bu silahlar nerede ve hangi grupların elinde? Organize suç örgütü lideri Peker 15 Temmuz 2016 darbe olayı sonrasında Ağustos 2016’da İstanbul Esenyurt’tan yola çıkan silahları getiren araçta AKP Gençlik Kolları Başkanı Abdülsebur Soğanlı ile İçişleri Bakanlığı mensubu Ahmet Onay’ın da bulunduğunu belirtiyor. Peker’in iddiasına göre silahlar İstanbul Balat’ta o dönem AKP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı olan Osman Tomakin’e teslim ediliyor. Bunlar çok önemli ve endişe verici ayrıntılar…
Aslında biraz farklı konulara değinecektim ama yazının gelişimi beni buraya kadar getirdi. Seçimlere az bir zaman kaldı ancak maalesef Türkiye’de AKP iktidarı tarafından türbülansa sokuldu. Her geçen gün giderek artan bu türbülansı hasarsız atlatmak mümkün mü? Bu sorunun cevabını bilemiyor olmak beni çok rahatsız ediyor. Korkarım ki bu sorunun cevabını yaşayarak göreceğiz…