Ergenekon bir fantaziymiş!

Dün iki gazete, biri manşetten diğeriyse birinci sayfadan Gareth Jenkins adlı İngiliz bağımsız gazetecinin Ergenekon raporundan alıntılar yapıyor.
Bu gazetelerin birinde, raporun John Hopkins Üniversitesi için yazıldığı söyleniyor. Aslında raporu “ısmarlayan”, aşırı muhafazakar Jamestown Vakfı! Başka bir gazetedeyse, Orta Asya-Kafkaslar İpek Yolu Çalışmaları diye bir gurubun isteği üzerine hazırlanmış raporu. Jenkins, kendini sık sık “Türkiye ve PKK” uzmanı olarak tanımlıyor; on beş yıldır da Türkiye’de, İstanbul’da oturuyormuş. PKK ve Kürt’lere bakışı son derece olumsuz. PKK konusundaki eleştirilerine zaten katılmamak mümkün değil. Ama bazı yazılarında, PKK’yla bütün Kürt’leri özdeşleştirmesi dikkat çekici en azından! Internet’e girip de “Gareth Jenkins-Journalist” diye yazdığınız zaman, olumlu bir yorum bulmanız pek kolay değil bugüne değin yazdıklarıyla ilgili. Hatta “ Türkiye ve Kürtler konusunda uzmanlığı kendinden menkul!” gibi cümlelere de rastlıyorsunuz. Şimdi, bu son raporunda, Ergenekon konusuna giriyor. “Gerçekle fantezi arasında gidip gelen bir iddianame”, olarak nitelendiriyor. Özetle, “Ne Gerçek ne de Fantezi” diyor. Bütün iddianameleri satır satır okumuş. Raporsa, 83 sayfalık son, yani üçüncü iddianame öncesinde hazırlanmış. Her şeyin altında, komplo teorileri olduğunu, öne sürüyor. Örnek olarak da , “PKK, İBDA-C, DHKP-C gibi örgütlerin Ergenekon’ca kurulup yönetildiğini, bunun bir komplo teorisinden öte gidemeyeceğini belirtiyor...” Rapor çok uzun, dileyen intetnetten okuyabilir. Ancak, bir dava sadece iddianameden ibaret değildir. Gareth Jenkins olaya, öyle öne sürüldüğü gibi “tarafsız bir yabancı gazeteci” gözüyle bakmıyor. Düpedüz taraf tutuyor. Çünkü, “Tuncay Güney’in Türkçesi, evinde ele geçirilen belgeleri yazmaya yeterli değil...” gibi cümleler var. Bunun üzerine yorum bile yapılmaz! Sonra, bir dava sadece iddianameden ibaret değildir. Tanıkların mahkeme heyetince sorguya çekilmesi, avukatların soracakları, iddia makamının öne süreceği ek kanıtlar bütün bunlardan sonra sağlıklı bir yargıya varmak mümkündür. Ancak, şimdilik, en azından, şu konuda anlaşalım: Bu rapor “yabancı gözüyle” falan hazırlanmamış! Gareth’in bundan önceki yazılarına bakanlar, Türkiye ve Güneydoğu’yla ilgili yazılarını, Kürt’lerle ilgili yorumlarınmı okuyanlar yeterince bir kanıya varabilirler. Ham görülmekte olan bir dava üzerine, salt iddianameyi inceleyerek, böyle iddialı raporlar hazırlamak çok yanlıştır bunu “gazeteci” olan herkes bilir! ABD, Kuzey Irak’a asker konuşlandıracak Irak’taki, ABD güçlerinin komutanı Ray Odierno, Irak’ın kuzeyindeki “sorunlu bölgelere” asker konuşlandırmak istediğini açıkladı. Araplarla Kürtlerin arasındaki anlaşmazlık nedeniyle, korumasız köylerin güvenliği için, hem Irak Hükümeti hem de yerel güçlerle işbirliği yapmak istediğini anlattı gazetecilere. Ama bunun “geçici güven sağlamak” için ola cağını, ABD askerlerinin tamamen Irak’tan çekilme takvimini etkilemeyeceğini de belirtti. Şimdi, şu köşede benim külahım duruyor! “Tamamen çekilme” takvimine sadık kalınacak cümlesini, General Odierno herhalde külahıma anlattı! ABD, Güney’deki petrol bölgesi Basra’da kalmaz. O zaten Şiilerle kapışmasına yol açar ki, bunu hiçbir biçimde istemez. Ama Kuzey’de, zaten Bağdat’ın borusu pek ötmüyor. Geriye kalıyor Kürtler. Onlarla da arası iyi Amerika’nın. Kısacası, korunmasız köyler iyi bir giriş, Kuzey’de, örneğin, üs kurmak için. Sonra Kerkük’le Musul var! Acaba ABD, artık Meksika ve Kanada gibi, en yakın komşusu olan Türkiye’yle de görüşecek mi bu konuşlanma konusunu? Ya da görüştü de bizim haberimiz mi yok! Eğer görüştüyse ve bir mutabakata varıldıysa sorun yok... Ama görüşülmediyse, ileride, özellikle de PKK konusu çözülemezse, çok ciddi sorunlar yaşayabiliriz! Kuzey Irak Başbakanı da açılımdan yana Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin yetkilisi Neçirvan Barzani, Türkiye’deki demokratik açılıma herkesin katkı sağlaması gerektiğini belirtti. Ama Ak Parti’nin dışında, DTP’yi saymazsak tabi, kimse katılmıyor demokrasinin yaygınlaşmasına ve bütün Türkiye’yi kucaklamasına! Örneğin MHP, resmi bir yazıyla Tayyip Bey’in görüşlerine katılmadığını, açılıma hiç bir biçimde destek vermeyeceğini bildirdi. Deniz Baykal’sa “demir atacağı limanı bilmeyen geniye binmem!” dedi.. Pınargözü Kültür Şenliklerinde konuşan Baykal’ın sözleri akıllara ziyan: “Hepimiz kardeşiz, özgürüz! Bırak bunları! Hepimiz Türk Milletiyiz. Türk Milleti! İnsanların kökünü, özünden ayırmak mümkün değil! (nasıl yani?) Özümüz Türk Milleti! Anayasamızda da yazıyor. Etnik kimlikler altında kimsenin bizi ayrıştırmasına izin vermeyiz! Bunlar gemiyi hazırlamışlar, yükü doldurmuşlar: ‘Gel sen de atla!’ diyorlar.” Ondan sonrası bildiğiniz laflar. Bölünmeyiz, kimse bizi bölemez falan falan... Yahu herkesin dilinde tüy bitti: Bölünmek diye bir şey söz konusu olamaz! Bunu isteyen de arzulayan da yok! Dahası, ortada henüz gemi de yok... Yüklenen mallar da yok. Gel birlikte gemiyi kızağa koyalım, malları birlikte saptayalım, yardım edelim birbirimize diyenler var ama... Sayın Baykal, her şeye ve herkese muhalif ya... Oturup dinlemek, tartışmak gereğini bile duymuyor! Ne kadar yazık... Sözüm ona demokrasi için harcanan elli küsur yıla.
19 Ağustos 2009 08:38
DİĞER HABERLER