Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, terör örgütü Ergenekon'u bir 'ur'a benzetti.
Yazıcıoğlu, kimilerinin işine geldiğinde 'adalet', işine gelmediğinde 'baskı' dediği bir ortamda, Ergenekon davasının sonuçlanmasının çok zor olduğunu söyledi.
BBP Genel Başkanı Yazıcıoğlu, CİHAN'a yaptığı açıklamada, günümüzde düzenli ordularla savaş döneminin geride kaldığını, uluslararası güçlerin, uluslararası büyük sermayenin kendi çıkar alanlarında terörü besleyerek, terörü kullanarak bu savaşı yürüttüklerini kaydetti.
Bu asimetrik savaşta en önemli alanlardan birisinin de Türkiye olduğunu ifade eden Yazıcıoğlu, "Türkiye enerji kaynaklarına çok yakın, bölgesindeki soy ve inanç haritasının oluşturduğu alanda aynı kültür kodlarından beslenen kesimlerle ilişki kurması halinde bölgesel işbirliklerini gerçekleştirebilecek ve belki bölgenin önderliğini üstlenebilecek bir misyona sahip olacaktır. Türkiye'ye karşı yürütülen uluslararası savaşın aracı ise terördür. Bu asimetrik savaşta kullanılan bir koç başıdır. Bununla bizim kapımızı dövüyorlar. Bununla bizim içimize nifak sokuyorlar ve içeride Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni gibi, bizim tabi olan nüanslarımızı farklılığa dönüştürerek, derinleştirerek buralardan yeni çatışma alanları çıkartmak istiyorlar." dedi.
Türkiye'nin içeride istikrarı sağlamasınını uluslararası güçler tarafından hiç istenmediği bir durum olduğunu aktaran Yazıcıoğlu, hafif bir istikrar belirtisi olursa, bu alanda herhangi bir şeyi kullanarak istikrarın bozulmaya çalışılacağını söyledi.
Irak, İran ve Kafkaslar'daki gelişmelere dikkat çeken Yazıcıoğlu, çevremizde meydana gelen olaylar, gelişmeler ve yeni uluslararası beklentiler doğduğunda da terörün arttığına işaret etti. Yazıcıoğlu, terörle Türkiye'nin çevresine bakamaması, bu gelişmeleri takip edememesini, bu gelişmelerin üzerinde etkili olmamasını, dolayısıyla içeriyle meşgul olmasının istendiğini vurguladı.
"TERÖRÜN AMACI TÜRKİYE'Yİ İÇERİYLE MEŞGUL ETMEK"
Yazıcıoğlu, Türkiye'yi içeriyle meşgul etmek, içeriye dürmek ve dışarıya bakmaması için de bu terör eylemlerinin sürdürüldüğünü ifade etti.
Son zamanlarda terörün yine birden yaygınlaşmaya başladığını dile getiren Yazıcıoğlu, "Büyük şehirlerimizde serseri mayınlar patlatılmaya başlandı. Neden diye baktığımızda, biri içeride bir partinin kapatılma davası, Ergenekon adıyla yürütülen operasyon ve bunların meydana getirdiği hassasiyetler nedeniyle kurumlar arasında bir güvensizlik baş gösterdiğinde kurumların birbirlerine olan güveni sarsıldığında hemen terör kendisine zemin buluyor. Çünkü, oradan birçok mesajı bir arada verebiliyor. Birçok gerilimi tetikliyor. Ve birçok provokasyonu bir arada yapma imkanı buluyor." diye konuştu.
İran'la ilgili uluslararası gelişmeler ve beklentiler ile Kafkaslardaki gelişmelerin, içerideki terör olaylarını artırdığını ifade eden BBP Genel Başkanı, Türkiye'nin böylesi bir ortamda, özgüvene sahip, birliğini sağlamış, dış olayları sezebilecek, bunların önüne geçebilecek ve bu olaylara müdahale edebilecek, milli konsepte, milli beklentilere ve çevresel ilişkilere uygun bir ülke olmasını istemediklerini aktardı.
Türkiye'nin böylesi bir durumda uluslararası güçlerin, 'Bu enerji merkezlerine, soy ve inanç haritasına, Türkiye'ye ulaşabilecek ve buralarda istikrar oluşturabilecek. Türkiye bu istikrarlı bölgesel birliklerin öncülüğünü üstlenebilecek' diye düşündüklerini anlatan Yazıcıoğlu, böyle bir Türkiye'nin istenmediğine dikkat çekti.
Böyle bir Türkiye'nin, yeniden Türk-İslam medeniyetinin inşası, güçlü bir Türkiye, güçlü bir Kafkasya, güçlü bir Türk dünyası, güçlü bir Ortadoğu demek olduğunu ifade eden Yazıcıoğlu, "Balkanlarda, Kafkasya'da Ortadoğu'da, Orta Asya'da birlik ve beraberlik içerisinde daha çok üreten, ürettiğini kendi halklarına harcayan bir ülke demektir. Bu Türkiye'nin dünya dengesini yeniden kendi etrafında oluşturması demektir, buna müsaade ederler mi? Bunu isterler mi? Bunu istemiyorlar. İşte bunun içinde terörü bir unsur olarak kullanıyorlar.
Terörü bizi tahrik etmek için tahrip etmek için bölmek için parçalamak için Kürt'ü Türkmen'e Alevi'yi Sünni'ye, Laz'ı Çerkez'i Boşnak'ı birbirine düşürmek ve içeride etnik çatışma meydana gelmek için bunu yapıyorlar. Halbuki, Kürt'ü Türkmen'iyle Alevi'si Sünni'siyle, doğulusu batılısıyla bir araya gelmiş, kendini güven içinde hisseden, bireysel özgürlüklerini kazanmış ve üniter devlet yapısı içinde sorunlarını demokrasi içerisinde çözebilen bir Türkiye demek lider bir Türkiye demektir. Nereye liderdir? Bölgeye liderdir.
Avrasya coğrafyasına liderdir ve böylesi lider bir Türkiye demek, emperyalist güçlerin yeni sömürge alanlarına girmesini engellemek demektir. Bunu engellemek demek de, bölgedeki bütün yer altı ve yer üstü zenginliklerinin bölge halklarına kullanılması demektir. Bu bir hayal değil. Bu gerçekleştirilebilecek bir hedeftir. Yeter ki, Türkiye ayaklarını sağlam basabilsin." şeklinde konuştu.
"İŞTE O GÜÇ MERKEZİ TÜRKİYE"
Ortadoğu ülkelerinden birinin büyükelçisinin kendisine, "Türkiye çok güçlü bir ülke. Türk milleti çok imanlı bir millet. Türkiye'ye kolay kolay başkası bir şey yapamaz. Ancak, kendi içinde sorunlar yaratılarak Türkiye sıkıntıya sokulabilir" dediğini belirten Yazıcıoğlu, o büyükelçiye, 'Bölgemizin bir güç merkezine ihtiyacı var' dediğinde aldığı cevabın ise, 'İşte o güç merkezi Türkiye' olduğunu söyledi.
Bunu fark edenlerin bu devin uyanmasını istemediklerini belirten Yazıcıoğlu, bu devi uyandırdıkları takdirde kendilerine ne olacağını bildiklerini, bölge halklarının uyanabileceğini, aynı kültür kodlarından beslenen insanların biraraya gelebileceklerini, Türklüğün o içinde yaşattığı, genlerinde var olan tarihte asırlarca başarabildiği büyük devlet olma şuurunun ortaya çıkacağını gördüklerini, bunun için Anadolu'yu mayın tarlasına çevirdiklerini bildirdi.
Belli kavramlar üzerinde kafa karışıklıkları oluşturulmaya çalışıldığını, bu belirsizlik üzerinden 'Kör parmağım, kör gözüne' hesabı bir kör dövüşüne girildiğini vurgulayan Yazıcıoğlu, şöyle dedi:
"Ondan sonra arkasından bakıyoruz ki, yargının yapması gereken görevi medya yapıyor. Medyanın yapması gerekenler bir yerde duruyor. Siyaset yargının üzerinde, yargı siyasetin üzerinde egemenlik kurmaya çalışıyor. Daha büyük kargaşa ve kaos meydana geliyor. Bunun sağı solu yok. Devletin içine sızmış yasadışı bir oluşum varsa ve bu oluşum devletin kaynaklarını kullanarak, bürokratik imkanlardan yararlanarak elde ettiği devlet gücünü kullanarak, bir muhayyel güç odağı meydana getirmişse, bununla provokasyon yapıyorsa ve bununla demokratik sisteme müdahale ediyorsa, demokratik sistemi tahrip ve dejenere ediyorsa, sandıktan gelen siyasal iktidarları götürmek için cuntalar oluşturuyorsa bunun sağı solu yok. Buna bir kimlik vermek gerekmiyor. Kimse kim. Bunun üstüne gidilmesi lazım. Bunun kökünün kazınması lazım.
Bununla ilgili en başta görev, yargıya düşmektedir. Yargı, hiçbir siyasi etki altında kalmadan görevini yapmalı ve milletçe yargının arkasında durmalıyız. Tabii ki, siyasi iktidar da yargının işini kolaylaştırmalı, yargının aldığı kararların hızlı bir biçimde yerine getirilmesini sağlamalıdır, icra görevini zamanında yapmalıdır.
Muhalefette sadece muhalefet olsun diye değil ülkeyi tahrip eden ve milletimizi bu belirsizliklere sürükleyen bir takım kapalı iç örgütler, devletin kurumlarını tahrip etme noktasına gelmişse, muhalefetinde bu operasyonların üstüne gidilmesini ve bu operasyonlarla adaletin yerine getirilmesini mutlaka sağlamalıyız."
"GERÇEK SUÇLULAR GİZLENDİ VE SADECE MAKYAJ YAPILDI. KANDIRILDIK, ALDATILDIK"
Belli kesimlerin, kendi işlerine geldiğinde 'adalet', işlerine gelmediğinde 'baskı' dediklerini hatırlatan Yazıcıoğlu, kendi işlerine geldiğinde 'yargı siyasallaştı', işlerine geldiği zaman da 'yargı bağımsızdır' dediklerini söyledi. Bu ikilemin, yıllarca siyasette de kullanıldığı için hep operasyonların yarım kaldığını kaydeden Yazıcıoğlu, "Hiçbir zaman tam olarak üstüne gidilemedi. Hatta zaman zaman mağdurlar oluştu. Gerçek suçlular gizlendi ve sadece makyaj yapıldı. Kandırıldık, aldatıldık. Yapıyormuş gibi göründüler. Yapmış gibi hareket ettiler. Sonra kendilerine ve çevrelerine dokunduğu zaman örttüler. Bu sebeple de Türkiye bu belirsizliğe sürüklendi. Bu günde bu belirsizlik hala devam ediyor." diye konuştu.
Yargı, yürütme, yasama erklerinin ayrı olduğu demokratik bir ülkede, hukukun işlediği bir ülkede bu tartışmaların hiçbirisinin olmayacağının altını çizen Yazıcıoğlu, çünkü herkesin işini ve görevini yapacağını bildirdi. Yargısız infaz da yapılmaması gerektiğini, kimsenin medya aracılığıyla kimseyi yargılayıp hüküm veya karar veremeyeceğini söyleyen BBP Genel Başkanı, sadece iddianın üstünden hareket ederek insanların mahkum edilemeyeceğini belirtti.
İnsanların bir davanın daha tam başında suçlu ya da kahraman ilan edildiğini, medyanın bir tarafının suçu övdüğünü, bir tarafın ise suçluyu kahraman ilan ettiğini dile getiren Yazıcıoğlu, şöyle devam etti: "Bir tarafı da peşinen mahkum ilan ediyor. İnanılmaz boyutlarda, inanılmaz vehamette, inanılmaz genişlikte, kimin kiminle hangi tarzda ilişkiye girmiş durumda. Bütün bunlarda hepimizin görevi yargının arkasında durmak. Yargının sonuna kadar gitmesini sağlamak. Bir an evvel adaletin tecelli etmesini sağlamak. Suç varsa hiçbir imtiyaza tabi tutmadan sonuna kadar gidip, sinir aralarından ur çıkarır gibi milli bünyemizi tahrip etmeden devletin kurumlarını yıpratmadan bu uru çıkarıp atmak gerekiyor. Türkiye bu ameliyatı başarıyla yapmak zorunda. Ama üzülerek söylüyorum ki, bu anlayışla bunu temin etmemiz çok zor. Bir defa anlayışın değişmesi lazım.
Bu anlayışla çok zor. Savcı savcılığını yapacak. Hakim hakimliğini yapacak. Avukatlar görevini yapacak, siyasetçiler de görevini yapacaklar. Ama, ihtiyaç olduğunda avukat, ihtiyaç olduğunda savcı oluyorlar. Kendilerine dokunduğu zaman avukatlar, başkalarına dokunduğu zaman hemen savcı oluyorlar. Halbuki bizim yargının önünü açmamız lazım. Yargının doğru işlemesini, hızlı çalışmasını ve çabuk karar vermesini sağlamamız lazım."
CİHAN