Ergüder: Kürt sorunundaki strateji 'ne mutlu şehit ailesine' dönüştü

Hakkari eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder, PKK'nın duygusal kopuşu gerçekleştirmek için çok kanlı bir çatışma süreciyle Türk'ün 'her Kürt PKK'lıdır', Kürt'ün de 'bu Türklerle artık beraber yaşamamız mümkün değil' anlayışına gelmesini umduğunu belirtti. Ergüder, siyasi iradenin 7 Haziran seçimleri sonrası Kürt sorunundaki stratejisinin 'analar ağlamasın, çocuklar ölmesin' yerine 'ne mutlu şehit ailesine' dönüştüğünü kaydetti.

Ergüder, Cihan Haber Ajansı'na son dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde artış gösteren terör olaylarını değerlendirdi. PKK'nın asıl hedefinin bağımsızlık idealine ulaşmak olduğunu belirten Ergüder, "Oysa Kürtlerin ve Türklerin mevcut haliyle ayrılığa razı olmayacağını örgüt çok iyi biliyor. Kürtlerin ana dilde eğitim, kent-köy isimlerinin özgünlüğünün korunması ve kültürel haklar gibi kimlik haklarının talebi dışında özerklik veya bağımsızlık talebi yok. Dolayısıyla duygusal kopuş bir türlü gerçekleşmiyor. İşte bölücü terör örgütü, çok kanlı bir çatışma süreciyle Türk'ün 'her Kürt PKK'lıdır', Kürt'ün de 'bu Türklerle artık beraber yaşamamız mümkün değil' anlayışına gelmesini umuyor." dedi.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE HATA YAPILDI

Çözüm süreci ve sonrasında girilen çatışma döneminde siyasi iradenin, stratejik ve taktiksel hatalar yaptığına işaret eden Ergüder, şöyle devam etti: "Uluslararası dengeleri iyi okuyamadığı gibi, Suriye alanındaki her hamlesiyle Türkiye'ye kaybettirdi ve hem PKK'nın, hem de onun arkasındaki koalisyonun ekmeğine yağ sürdü. Muhatap olarak Öcalan ve Kandil seçilirken geniş halk kitleleri ihmal edildi. Bu da örgütün halk üzerindeki etkisini katladı. İnsanlar ister istemez yakın gelecekte bölgede etkinliğini arttırması çok muhtemel bir yapının hesabını yapmaya başladılar. Ve özellikle devlet yanlısı geniş kitlenin örgüte yakınlaşma ihtiyaçları arttı. Siyasi iradenin Kürt sorununda son dört yıldaki en büyük hatası ise devlet aklını terk etmesi oldu. Önceki Genel Kurmay Başkanı'nın çözüm süreciyle ilgili bilgi sahibi olmadıklarını ve kendileriyle istişare edilmediği yönündeki açıklamalarını hatırlatalım."

'ANALAR AĞLAMASIN'DAN, 'NE MUTLU ŞEHİT AİLESİ'NE DÖNÜLDÜ'

Terör örgütünün son altı aylık çatışma sürecine uzun süredir bilinçli bir şekilde hatırlandığını vurgulayan Ergüder, "Siyasi iradenin 7 Haziran milletvekili seçimlerinden sonra Kürt sorunundaki stratejisini 'analar ağlamasın, çocuklar ölmesin' yerine 'ne mutlu şehit ailesine' üzerine dönüştürmesinde yatmaktadır. Yeni stratejinin en önemli taktiksel işleyişinin Öcalan ve Kandil'e değil ama Demirtaş ve HDP'ye karşı sert politik söylemlerle yürütülen bir kampanya olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz." dedi.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÇATIŞMANIN ALT YAPISI OLUŞTURULDU

Ergüder, siyasi iradenin açıklamalarının satır aralarından da örgütün çözüm süreci döneminde silah depoladığı ve güvenlik güçlerinin bilinçli olarak pasifize edildiğinin anlaşıldığını belirtti. Ergüder, "Son tahlilde çözüm sürecinin aslında bugünkü çatışmaların alt yapısının hazırlandığı bir dönem olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Güvenlik organizasyonu bütünlük arz eder. Felsefede bir önerme vardır; 'kapı ya açıktır ya da kapalı, asla yarı açık olmaz. Güvenlik bu şekilde ele alınmalıdır. Bu dönemde özellikle bölgede bulunan asker-polis-korucu yapması gereken hiçbir şeyi tam yapamadı." dedi.

'ÇÖZÜM SÜRECİNDE PKK, DEVLET REFLEKSİ GELİŞTİRDİ'

Ergüder, çözüm sürecinin, alınan önlemler sayesinde KCK'nın başarısızlıkla sonuçlanan 2011 halk ayaklanması girişimi, 2012 sonunda tuttuğu alanlardan sökülüp atıldığı ve büyük hayal kırıklığı yaşadığı dönemde örgüte adeta suni teneffüs yaptırdığını belirtti. PKK'nın çözüm süreciyle birlikte bölgede devlet refleksleri geliştirdiğini kaydeden Ergüder, "Alternatif eğitim kurumlarını faaliyete geçirdi. Vergilendirme adı altında tüm bölgeyi haraca bağladı. Çadır mahkemeleri kurdu. Şehirlerde sembolik asayiş uygulamalarıyla Kürtlere yönelik sürekli 'güç bende' mesajları üretti. Güvenlik birimlerinin pasif tarzı nedeniyle halk bir süre sonra şikâyetlerini iletmez oldu. Bunlar yapılırken anayasa ve kanunlar değiştirilmedi. Devlet mekanizması görünmez bir el tarafından adeta rehin alındı. Makam sevgisi, gelecek ve maişet endişesi gibi temel insani duygular üzerinden makam sahipleri sindirildi ve bugüne geldik. Şimdi sürecin mantığını değil ama vahim sonuçlarını tartışmak durumunda kaldık." diye konuştu.

Çözüm sürecini iki döneme ayırmak gerektiğini söyleyen Ergüder, "2013'ün sonuna kadar bölgede görev yapan polisin operasyonel kadrosu tecrübeli ve duruma hakimdi. Operasyon yapmada çekinceler olsa da özellikle istihbari takip açısından yeterli durumdaydı. Ancak 17 Aralık operasyonu sonrası bölge açısından ciddi yıkım oluşturan tayin depremleri yaşandı. Ben böyle bir değişimden sonra örgütsel faaliyetlerin tam randımanla takip edilebileceğine inanmıyorum. Devletin özellikle savunma refleksi zayıfladı. Ve çatışmalar da yoğunlukla polis bölgesinde gerçekleşmektedir." dedi.

DEVLETİN EN ÖNEMLİ KURUMLARI SÜRECİN DIŞINDA TUTULMUŞTUR

Ergüder, siyasetin yönettiği bir çözüm sürecinin "oy" temelli olduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Ve bu da bir devletin ölüm-kalım mücadelesi, toprak savaşı vermesine yol açabilecek sonuçlar barındırıyorsa alınacak böylesine önemli kararlar başta milletin iradesini temsil eden TBMM olmak üzere ilgili tüm kurumların dahliyle devlet aklı devreye sokularak alınabilir. Mevcut durumda eleştiriye açık pek çok yön bulunmaktadır. Meclis çözüm sürecinin gidişatıyla ilgili neredeyse hiçbir karar aşamasında rol almazken süreci domine eden ve kuralların dışına çıkan figürleri koruyan değişiklikleri kabul etmek dışında faaliyeti olmamıştır. Devletin en önemli güvenlik kurumları istişarenin dışında tutulmuştur. Son olaylar net olarak göstermiştir ki siyaseten nemalanmanın yönlendirdiği bir çözüm arayışı kayıplar söz konusu olduğunda feda edilebilmektedir."

GÜVENLİK KURUMLARIYLA SİYASİ İRADE ARASINDA KOPUKLUK VARDI

Çözüm sürecinde güç sahiplerinin olumsuz bir şey duymak istemediklerini kaydeden Ergüder, şöyle devam etti: "Parametre farklılıkları algıyı etkiler. Bir defa olgusal gerçeklerden koptuktan sonra olaylar olduğu gibi değil de duymak istediğiniz gibi sunulmaya başlanır. Gün geçtikçe gerçekle duyduklarınız arasındaki makas açılır gider. Ta ki duvara toslayana kadar. Toplumda insanlar, kitleler kolaylıkla süreç karşıtı, hain, düşman olarak damgalanıyorsa ve pozisyon almaya zorlanıyorsa ne medya ne bürokrat ne de asker doğruları telaffuz edebilir. Bölgede görev yapan herkes biliyor ki; devletin güvenlik kurumlarıyla siyasi irade arasında ciddi kopukluklar vardı süreç boyunca. Hatta güvenlik birimlerinin her hamlesi siyasi irade tarafından süreç sabote ediliyor diye algılandı. Bu da bölgede yaşanan tayin furyası sonrası güvenlik güçleri açısından iştahsızlık-güvensizlik-tedirginlik hali oluşmasına sebep oldu. Bir işi yaparken işin içinde farklı birimler varsa en önemli şey uyumdur. Uyumsuzluk yapılan faaliyetleri sonuçsuz bırakır veya bir işe yaramamasına sebep olur. Söylemimiz yanlış anlaşılmasın; Türkiye'nin ülke ve toplum menfaatlerinin öncelendiği bir çözüm sürecine ihtiyacı canlıların suya olan ihtiyacı kadar muhakkak."

KCK OPERASYONLARI TÜRKİYE'YE ZAMAN KAZANDIRDI

KCK operasyonlarına yönelik tepkilerinin hatırlatılması üzerine Ergüder, "KCK var mı yok mu? Kumpas olup olmadığını sorgulamadı toplum. Nasıl bugünlerde bölgenin durumunu gördüğü halde olan biteni sorgulamıyorsa. Bölgeyi bu hale KCK'lılar getirdi. KCK'nın misyonu ve kuruluş gayesi bölgenin şu anki duruma gelmesiydi. KCK operasyonlarına kumpas diyenler de gerçeği anlamıştır şimdi. Ancak muhtemelen utandıklarından dile getiremiyorlar. KCK operasyonları Türkiye'ye zaman kazandırdı. 2011'de 2012'de görülmesi muhtemel Sur, Cizre ve Nusaybin gibi sahneleri erteledi. Yıllardır dokunanı yakan, Uğur Mumcuların ortaya çıkarmak için uğruna hayatlarını feda ettikleri gerçekleri ortalığa saçtı. Toplumun hayalinden bile geçirmeye ürktüğü koalisyonları gözler önüne serdi. 2015-2016 Türkiye'sini engelleyemedi maalesef." diye konuştu.

ŞEHİR GİRİŞ-ÇIKIŞINDAKİ ARAMALAR ŞİKAYET EDİLDİ

Ergüder, valilerin çözüm sürecinde anahtar konumda olduğuna dikkat çekerek, şunları anlattı: "Örneğin şimdi şehirlerin cephanelik haline geldiğinden bahsediyoruz. Bizim dönemimizde süreçle birlikte en çok şikayet edilen konulardan birisi şehir giriş-çıkışlarında polisin yaptığı aramalardı. Gerek bazı yerel politikacılar gerekse de müzahir sivil toplum örgütlerinin temsilcileri polisin uygulamalarını sürekli şikâyet konusu yapıyorlardı. O durumda her defasında elde edilen sonuçları arz ederek şehir giriş çıkışlarındaki aramaların gerekliliğini örnekleriyle ortaya koydukça sonunda şikâyetçilerle karşılıklı aynı masa etrafında müzakereye kadar gittik. Bu yöntem en makul olanıydı belki. Bugün karşılaştığımız tablonun hazırlıkları böyle böyle yapıldı. Haklı olduğunuz konuda direnmezseniz önünüze ödemekte zorlanacağınız bir fatura koyarlar. Jandarmanın doğrudan veya Kara Kuvvetleri'nin bölgesel unsurlarının Jandarma üzerinden yaptığı operasyon taleplerinin reddiyle ilgili izlediğim idari manevralar zeka kıvılcımlarıyla doluydu. Süreç başladıktan kısa bir süre sonra Sayın Bakan'ın da katılımıyla Antalya'da bir toplantı yaptık. Süreçle ilgili bilgilendirilmeyi ve görüşlerimizi sunmayı beklerken amirlerimizin bile konudan habersiz olduğuna tanık olduk."

EMNİYETTEKİ TASFİYELER HIZLI VE PLANLI YAPILDI

Emniyet bünyesinde 17-25 Aralık sonrasında yapılan tasfiyelerin planlı ve hızlı yapıldığını vurgulayan Ergüder, "Sanki planlı bir operasyon kıvamındaydı. 17-25 Aralık'ın hemen ertesinde sadece operasyona katılanlarla sınırlı kalmadı, bütün ülkeye yayıldı. Onbinlerce personel sudan sebeplerle "ben yaptım oldu" mantığıyla adeta kıyıma uğratıldı. Elbette birileri boşalan bu görevleri yapacaktı. Ancak unutulmamalı ki polisliğin çok azı okullarda öğretiliyor. Okuldan mezun olduktan sonra layıkıyla kelepçe takabilen polis çok azdır. Mesleğin 1/3'ü bile okullarda öğretilmezken terör ve istihbarat polisi olabilmek için en az 2-3 yıl gerektiği dikkate alındığında ülke terörle mücadelede savunmasız kalmış oldu." dedi.

DOĞUDA SIKIŞINCA BATIDAKİ ŞEHİRLERE EYLEMİ YAYACAKLAR

Terör örgütünün baharla birlikte çatışmaları önce bölge geneline daha sonra da Batıdaki şehirlere yayacağını belirten Ergüder, şöyle devam etti: "Son olarak Örgüt'ün bir kolu olan TAK tarafından 9 Şubat'ta yapılan "60 yerde 60 intikam eylemi" konulu bahardaki eylemliğin öne çekildiği açıklaması olayların hemen bitmeyeceğinin göstergesiydi ki bu tehdidin üstünden fazla geçmeden 17 Şubat'taki Ankara saldırısı gerçekleşti. Yanlış politikalar sonucu BTÖ'nün Suriye kolu dünya çapında meşruiyet elde etti. Ve bugün için tartışmanın odağına oturan PKK-PYD birlikteliği veya bu iki yapıyı beraber görme isteği geçmişte yapılan hatalar yüzünden dünya kamuoyunda istenen etkiyi oluşturmuyor. Konuyla ilgili herkesin yakinen bildiği gibi on yıllardır PKK içinde yer alan Suriyeli Kürtler şimdi iki şapkalı hale geldiler. İster PKK isterse de PYD adına eylem yapabilirler. Terör örgütü, doğuda sıkıştıkça batıdaki şehirlerde eylemliliğini arttıracaktır. Türkiye'yi zor bir yıl bekliyor."
Cihan CİHAN
25 Şubat 2016 12:18
DİĞER HABERLER