Ertuğrul Günay'dan AKP'yle ilgili bomba iddia!

Ertuğrul Günay'dan AKP'yle ilgili bomba iddia!
AK Parti'den 2013 yılında istifa eden Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay, partide şu anda 'Monarşik' bir yapının hüküm sürdüğünü söylüyor. Günay, "Burada artık bir kişi, bir otokrat ve o otokrata teslim olmuş bulunan itaatkâr bir kapıkulu tayfası var" diyor.

Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay, BUGÜN PAZAR'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın AK Parti'ye rahat vermediğini söyleyen Günay, İdris Naim Şahin'in bahsettiği 'Dar Oligarşik Yapı'dan da geriye gidildiğini vurguluyor: “Çevre deyince bir küme olur orada. Bir kadro vardır. Artık kadro da kalmadı. Sadece Erdoğan ve Erdoğan’ın ayak hizmetlerini gören bir grup kaldı.”

CHP, AK PARTi KADAR OY ALMALIYDI

*AK Parti’nin yüzde 40’ı mutlak bir yenilgi midir, yoksa farklı değerlendirmeler mi gerektirir?


 Olağan bir seçim süreci yaşamış olsak, dördüncü seçimde iktidar partisinin yüzde 40’larda bir oy alması bir başarı olarak kabul edilebilir. Ama iktidar partisi, Erdoğan’ın içinde bulunduğu telaş haliyle o kadar yükseğe çıta kurmaya çalıştı ki, Davutoğlu “Yüzde 50’yi aşmaya var mısınız” diye meydanlarda taahhütlerde bulundu. Çıtayı bu kadar yükseğe kurdukları için alınan sonuç bir başarısızlıktır.

Tek başına iktidar olmaya belki de en fazla ihtiyaç duyduğu seçimde bunu kaybetti. Burada vahim olan anamuhalefet partisinin durumu. Gezi’de yükselen toplumsal dalga, ardından yolsuzluk iddiaları, arkasından gelen ekonomideki sarsıntılar, CHP’nin iktidar kadar oy almasını gerektirirdi.

17-25’i iYi OKUYAMADILAR

Bence son kampanyada doğru bir siyaset dili kullanmasına rağmen geçmişten gelen bagajı bir yük haline geldiği için yeterli sonucu alamadı. Ve yerinde sayma gibi bir durum oldu.


Ben hem CHP’nin hem de MHP’nin tutuk durumunu biraz da 17-25 Aralık sürecini iyi okuyamamalarına bağlıyorum. 17-25 Aralık sürecinde Türkiye ilk defa tarihin en büyük yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya geldi. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bu iddialarla yüz yüze kalan bir hükümet devrilirdi. CHP ve MHP iktidar içindeki kavgayı bir süre seyrettiler. Tayyip Erdoğan’ın kendisini toparlaması için fırsat verdiler. Bu tutukluk da yerinde sayması sonucunu doğurdu.

 *Kavgayı seyretmeselerdi, yüzde 40’ı daha aşağı, kendi oylarını da 30’lara çeker miydi?

 Kesinlikle aşağı çekebilirlerdi. Çünkü iktidar 17-25 Aralık sürecinde bir hafta şaşkınlık yaşadı. Ama aynı şaşkınlığı muhalefet de yaşadı. Muhalefet o dönem gazete kupürleri okumak yerine Parlamento’yu etkin bir biçimde devreye sokabilse iktidar kendisini toparlayamazdı.

ALAYCILIĞI TOPLUMA BATTI

*Yolsuzluk iddiaları var, Saray’la ilgili israf olayları var, emniyet ve yargıdaki tasfiyeler var. Düşüşle ilgili, seçmen üzerinde en fazla hangi unsurlar etkili oldu? En büyük hata neydi?


 Bizim insanımız teorik tartışmalardan çok, gözüyle gördüğü, eliyle tuttuğu olaylardan etkileniyor. 17-25 Aralık tartışmaları toplumda ciddi bir şok meydana getirdi. AK Parti içinde de bir kırılmaya neden oldu. Burada bir oy kaybı oldu. Saray tartışmasında Erdoğan’ın o fütursuz, kibirli ve mağrur tavrı çok etkili oldu. İnsanlar geçim tartışmalarının içindeyken, Erdoğan’ın toplumun önüne çıkıp “1000 odalı değil 1150 odalı” demesi, bu tartışmaları neredeyse alaycılıkla geçiştirmeye çalışması topluma battı. Bütün bunlar birikti ve 2011’de yüzde 49 olan oy, yüzde 40’lara indi.

ERDOĞAN iÇiN BU BiR ŞOKTUR

*Erdoğan bir cumhurbaşkanı da olsa seçim sonucu kendisinin yenilgisi olarak değerlendirildi. 1994’ten beri ilk kez bir yenilgi yaşadı. Bu nasıl bir etki yapar ya da yapmıştır?


 Olağan bir süreçte yaşamış olsaydık, dördüncü seçimde iktidar partisinin yüzde 40’a inmesi, bir partiyle koalisyon yapması çok makul görünebilirdi. Bu Erdoğan için şok anlamına gelir. Bu yüzden Erdoğan ile AK Parti’yi ayrı ayrı değerlendirmek lazım. AK Parti, Erdoğan diyeti olmadan seçime giriyor olsaydı, Davutoğlu balkon konuşmasında övünebilirdi.

AK PARTi iKTiDAR DIŞINDA KALMALI

*Peki hangi alternatif halk için hayırlı olacak?


Yüzde 40 oy almış bir siyasi partiyi illa da hükümetin dışında tutmak tartışılabilecek bir şeydir. Ama içinde bulunduğumuz süreç bunu gerektiriyor. 2013’ten itibaren parti aşağı doğru gidiyor. Gezi bizim aramızda önemli bir ihtilaf konusuydu; Gezi’de duvara çarptı. Arkasından da Suriye meselesi ve zengin çevresine aşırı teslim olma… Bunların hepsini bakanken eleştirmiştim.

Bu son olaylar olmasaydı, AK Parti bir partiyle koalisyon yapar ve devam ederdi. Ama hukuk devletine karşı yapılanlar, keyfilik, savurganlık, adliye ve emniyet bürokrasisine karşı yapılan kıyım, yolsuzlukların üzerine gidenleri cezalandırma, devleti koruyanları cezalandırma o kadar fütursuz bir hal aldı ki, bu eşikte AK Parti’nin iktidar dışında kalması lazım. Halkın mesajı bu.
 
iKTiDARDA KALDIĞI SÜRECE ÖZELEŞTiRi YAPMAZ

Üç partinin arasında  ihtilaf olabilir ama Türkiye için hiç mi ortak kaygınız yok. Bundan belki bazı AK Partili arkadaşlar alınabilir ama bu hayra vesiledir. AK Parti iktidarda bulunduğu sürece özeleştiri yapamaz. İktidar yine o tufeyli kitlesinin saldırmasına ve gerçekleri görmesini engellemesine yol açacak. Muhalefette olursa bir özeleştiri fırsatı olur. ‘Biz 12 yıl ülkeyi yönettik, iyi şeyler yaptık ama nerede yanlış yaptık ki toplumun yarısı bize nefretle bakmaya başladı’ sorusunu sormaları ve cevabını bulmaları lazım. Cevaplarını bulmaları için de muhalefette kalmaları lazım.

ERDOĞAN PARTiYE RAHAT VERMiYOR

*Erdoğan yargılanmaktan mı korkuyor?

Ben demin Erdoğan’la AK Parti’yi ayrı ayrı yerlere koymak lazım derken, bir anlamda bunu kastediyorum. Davutoğlu’nun Suriye meselesiyle ilgili sıkıntıları var. Ben de biliyorum, kendisi de biliyor, Allah da biliyor. Ama birçok arkadaşımızın orada Erdoğan’ın dayatmasına teslim olmak gibi bir suçu var. Orada bir kesim var ki, yolsuzluklarla ilgili ciddi şaibe altında. Erdoğan ve çevresinin de böyle bir sorunu var. Ama partinin büyük bir çoğunluğu bu işlerin dışında. Parti, Erdoğan’a ağır bir diyet ödüyor. Geçmiş yıllarda Erdoğan partiyi yukarıya doğru götüren bir isimdi, şimdi aşağıya doğru çekiyor. 6 ay önce söyledim bunu. Bu yüzden Erdoğan bırakmak istemiyor iktidarı. O rahat verse partiye, parti durur, kendine çekidüzen verir. Rahat vermiyor çünkü rahat verebilecek bir vicdani rahatlığı yok. Kendi derininde o huzuru ve güveni yaşayamıyor.

 *Yargılanma korkusundan mı?

 Her halde, her halde…

BAYKAL’IN GELECEK PERSPEKTiFLERi YANLIŞTIR

*Baykal yeniden siyaset sahnesinde öne çıktı. Erdoğan açısından o görüşme bir mecbur kalış mıydı yoksa siyasi bir taktik miyd
i?

Erdoğan siyaset kurmak açısından birçoklarından daha fazla hamle biliyor. Baykal da benim kendisini tanıdığım kadarıyla, gelecek perspektifleri hep yanlış olan bir arkadaşımızdır. Koskoca CHP tarihinde parti bir kez barajın altında kaldı. Bu da Baykal’ın en iddialı şekilde kurultayla seçildiği dönemdedir. Çeşitli hükümet kurguları içinde uğraşırken, partisini barajın altında bıraktı. 80’e doğru giden bir siyaset adamının şimdi tekrar gündeme gelmesi… Belki Meclis başkanlığı gibi onursal bir final düşünüyor olabilir. Böyle düşünüyor ki, sabahtan çağrıldığı bir toplantıya öğlen de Antalya'dan koşa koşa geldi.

BAYKAL CHP iÇiN  YÜK HALİNE GELDi

*Erdoğan için ‘Partiye rahat vermiyor’ demiştiniz. Bunu Baykal için de söyleyebilir miyiz?


 Evet, Baykal için de aynı şeyi elbette söyleyebiliriz. CHP için bir yük haline geldi. Ben iki yıl kadar kendisiyle çalıştım, çalışamadık. Uzun süre tartışmalıydık, karşı karşıyaydık. İlginç bir rastlantı da var. Erdoğan’ın yargı kararlarından kaynaklanan yasaklılığını kaldırdığı yıl, beni de CHP’den ihraç etti. Kurguları yanlıştır Baykal’ın. Bence artık siyaseten üzerinde konuşmaya değmeyecek bir arkadaştır.

PARTiDE ERDOĞAN VE AYAK HiZMETLERiNi GÖRENLER KALDI

*İdris Naim Şahin, istifa metninde, parti içindeki ‘Dar Oligarşik Yapı’dan söz etmişti. AK Parti’nin bu duruma gelmesinde etkisi nedir bu yapının?

Oligarşik bir çevre dedi ama bence oradan da geriye gitti. Oligarşik çevre deyince bir küme olur orada. Bir kadro vardır. Artık kadro da kalmadı. Sadece Erdoğan ve Erdoğan’ın ayak hizmetlerini gören bir grup kaldı. Kendisinin fikir alışverişi yaptığı, kendisini yönlendiren, siyaseten birtakım konuları paylaştığı bir kadro olduğunu düşünmüyorum. Derecesi fevkalade aşağı doğru indi. Burada artık bir kişi, bir otokrat var ve o otokrata teslim olmuş bulunan itaatkar bir kapıkulu tayfası. Oligarşik çevreden daha geriye gidildi. Monarşik bir yapıya gidildi.

KAPIKULLARIYLA iŞLER SÜRDÜRÜLÜYOR

*Bülent Arınç ve Abdullah Gül hatta Abdüllatif Şener’in partiden tasfiyesi söz konusu. Sözlerinizi bu çerçevede mi değerlendirmek lazım.


 Erdoğan o zaman eşitler arasında birinciydi. Abdullah Bey son Refah Partisi kongresinde adaydı, Arınç önemli bir parlamenterdi, Abdüllatif Bey maliye bürokrasisinde parlamış bir siyaset adamıydı. Recep Tayyip Erdoğan kitlelerle daha iyi bağ kuran bir isimdi. Ama onlar belli vasıflarıyla Erdoğan’dan öndeydi aslında. İlerleyen zaman içerisinde, oyun kurmakta oldukça mahirdir dedim ya, kurduğu çeşitli oyunlarla birçok insanı tasfiye etti.

SONA GİDİŞİN AÇIKÇA GÖRÜNÜMÜ

Abdüllatif Bey gönderildi, Abdullah Bey Çankaya’ya gönderilerek yalnızlaştırıldı, Bülent Bey’in ne yaptığını çok anlamış değilim aslında. Bir ileri bir geri… Bunlardan ibaret değil tabii. Akil sayılabilecek, oturup konuşabileceğiniz insanların hepsi ayıklandı, dışlandı. Şu anda Erdoğan’ın ayak hizmetlerini gören itaatkhar bir kapıkulu tayfasıyla işler sürdürülmeye çalışılıyor. Ama bu, sonun başlangıcı bile değil, sona gidişin açıkça görünümü.

iÇERiDE HESAPLAŞILIRSA LAHEY’DEN KURTULURUZ

*Davutoğlu başbakan olmadan önce ‘Olursa talihsizlik olur’ demiştiniz. Dedikleriniz doğrulandı mı?


 Davutoğlu’na yazık oldu. Çünkü hoca olarak bir saygınlığı vardı. Dışişleri Bakanlığı döneminde saygınlığını zedeledi. Çok başarısız bir Dışişleri Bakanı oldu. Başbakanlığı da aşağı yukarı o çizginin devamı niteliğinde oldu. Onun başbakanlığı da zaten dış politikadaki savrulmadan kaynaklandı. Öyle yanlışlar yapıldı ki, mimarı Erdoğan ve Davutoğlu’dur. Erdoğan, Davutoğlu’nu başbakanlığa getirerek, dış politikadaki yanlışların revizyonunu yapmak istedi. Uluslararası skandalın çıkmaması için… Ama skandalın eşiğindeyiz.

Türkiye bu sınırdaki olayları, savcıları, askeri, hâkimi tutuklayarak geçiştirmek yerine kendisi içeride hesaplaşırsa Lahey’den kurtuluruz. Aksi halde bu karşımıza çıkacak. Erdoğan ve Davutoğlu’nu bekleyen büyük tehlike bu. Yolsuzluk meselesi içeride ama dışarıda uluslararası hukuka aykırı işler yaptıysanız karşınıza çıkar. Baştan beri bu uyarıyı yapmaya çalışıyoruz ama yanlış yapılmaya devam ediyor.

GÖKÇEK, KOL SAATiNDEN KULE YAPTI

Arınç’ı ben mütedeyyin bir insan gibi algıladım. Fakat seçimden önceki açıklamasını çok yadırgadım. ‘Öyle şeyler biliyorum ki ama şimdi söylemem’ dedi. Benim inandığım kitapta bir hüküm var. Diyor ki: ‘Size, yakınlarınıza, ana babanıza, çevrenize zararı olsa bile, şahitliğinizi dosdoğru yapın.’ Bu kitabın emri. Arınç’ın sözleri hangi inançla bağdaşıyor.

Gökçek cephesine hiç girmek istemem. Çok ayrı bir siyasi bir varlık. Arınç dâhil olmak üzere inceden herkesle eğleniyor gibi geliyor. İki örnek vereyim. Ankara’ya çeşit çeşit saat kuleleri yapıyor. Estetik sıfır. Şu tartışmalı ortamda Meclis’in karşısına getirip kol saati koydu. Bunu CHP’li Çankaya Belediyesi yapsa kıyamet kopardı. Bir de Saray’a bakan dinozor heykeli yaptı.

*Fuat Avni’ye bakışınız nasıldır?

Erdoğan Fuat Avni için kurşun döktürsün bence.

DERSHANE SÜRECi TUZAKTI

*Cemaat ile Erdoğan arasındaki ayrışma dershane sürecinde mi başladı; şahitlikleriniz var mı?

Dershane sürecinin kamuoyunu aldatmak için ortaya çıkarılmış yapay bir tartışma olduğunu gözlemledim. Olaylar arka arkaya koyup değerlendirildiğinde, derinde bir çatışma var, karşıtlık oluşacak, o karşıtlığı ‘Bize kasıtları vardı. Çünkü biz onların ayağına basmıştık’ demek için bilerek gündeme getirdiler diye düşünüyorum.

AŞIRI YAPILAŞMADAN DOLAYI KARŞI KARŞIYA GELDİK

2013’ten itibaren, daha bakanlıktan ayrılmamıştım; hükümet çevrelerinde bazı arkadaşlara yönelik aşırı zenginleşme konusundaki eleştirilerin, mütedeyyin çevrelerde de dile getirilmeye başladığını biliyorum. Ben de bu eleştirileri yapanlardandım.

İstanbul’daki silüeti bozan aşırı yapılaşma yüzünden Erdoğan’la çok karşı karşıya geldim. Cemaat kesiminin de benim gibi düşündüğünü biliyorum. Erdoğan bu durumun nereye gideceğini biliyordu. Fırtınadan önceki sessizlikte dershane meselesini ortaya atarak, sanki ihtilaf varmış görüntüsü oluşturulmaya çalışıldı. Sonra yolsuzluk tartışmaları çıkınca, ‘İşte biz dershane meselesinde ayaklarına basmıştık, onlar da bize bu kumpası kurdu’ gibi bir şey ortaya atıldı.

*O zaman size göre dershane meselesi bir tuzaktı?

Evet, dershane meselesi biraz tuzaktı.

ANAP ÖZELEŞTiRiSiNi YAPAMADIĞI iÇiN YOK OLDU

*Peki, iki seçim sonra AK Parti’yi görebilecek miyiz?

ANAP var mı, yok, DYP de yok. Hâlbuki ANAP 80’den sonra bir umut gibi kuruldu. İktidardan gittikten sonra özeleştirisini yapamadığı için yok oldu. Bu dönem bir şanstır. ‘Halk bize bir dönem dinlenme fırsatı verdi’ demeleri lazım. Durup dinlenme fırsatını kullanmazsa, tekrar 'Yandaşlarımızı beslemeye çalışalım', tekrar 'Tepedekine hizmet etmeye çalışalım' diye, siyasetin doğasına aykırı bir kişi sultasına teslim olmuş çizgi götürürlerse, tarihte yok olmuş partiler var, yazık olur.
BUGÜN GAZETESİ

21 Haziran 2015 08:53
DİĞER HABERLER