Eşik gardiyanları

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, 'Eşik gardiyanları' başlıklı yeni köşe yazısında önemli tespitlere yer verdi.
         1992’de Amerika’ya gittiğimde, Amerikan medyası “Müthiş Türk”  diye bahsettiği bir şahıs vardı. Ali Rıza Bozkurt…  1994’te kendisiyle tanıştık. Onun güzel bir tesbiti var: “Eşik  gardiyanı”  Bunu şöyle izah ediyordu: “Mesela bir kasabada bir ağa var. Oğlu da bir dâhî…  O, Amerika’ya gidip dünya çapında bir bilim adamı olmak istiyor ama babası,  “Ne yapacaksın oralara gidip de. İşte herşeyimiz var. Bütün malım-mülküm  benden sonra senin…” diyerek gitmesine engel oluyor. Nasıl, gardiyan hapishanedekileri dışarı çıkarmaz, çıkmalarına engel olur. Eşik gardiyanları da kabiliyetli insanların  maddî-mânevî bir alt konumdan bir üst konuma yükselmelerine mânî olurlar.

         Herkesin eşik gardiyanı farklıdır. Kiminin nefsi, kiminin hayat tutkusu, kiminin eşi, kiminin annesi-babası, kiminin eşi dostu vs… En büyük eşik gardiyanı şeytandır. Sağdan gelir, soldan gelir, üstten gelir, alttan gelir, önden gelir, arkadan gelir, ne eder, eder önlemeye çalışır…

         Diyelim 1993’ten itibaren M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Hizmet mensuplarını, bilhassa esnafı, mütevelliyi adanmış ruhlu eğitim gönüllüleri gibi dünyaya dağılmalarını, bilhassa okullarımızın olduğu ülkelere gidip ticaret yapmalarını, kazançlarının bir kısmını o eğitim yuvalarına destek olarak vermelerini tavsiye etti. Böylece o ülkelerin insanlarına örnek olmalarını istedi. Çünkü insanlar,  kendi evlatları için fedakârlık yapan öğretmenler gibi aynı öğretmenlerin memleketinden gelen iş adamlarının da eğitime destek vermeleri karşısında biz ne güne duruyoruz biz de onlar gibi fedakar olalım diyebilirler… Çünkü bazı şeyleri insanlar görerek öğrenir ve yaparlar. Ama herkes Hocaefendi’nin bu tavsiyesini tam anlayamadı. Çoğu itibariyle âheste-revlik yüzünden bu tavsiye tam yerine getirilemedi. İnsanlar bir şeylere takılıp kaldılar, herkesin eşik gardiyanı başka başka şekillerde tezahür etti. Bu sefer İlahî irade cebr-i lütfî  ile icraata başladı. 15 Temmuz şeklinde meydana gelen süreç çok ağır bedeller ödete ödete Hocaefendinin:  “Birer tohum gibi cihana dağılın ve saçılın… Tohumun sırrı toprakta çözülür.”  Hikmetli sözü, hayata geçirilme faslına adım attı…

         Asr-ı saadette de Efendimiz (S.A.S.)  “Güneşin doğup battığı her yere gidilmesi” hedefini vermişti… Ama o zamanın eşik gardiyanları farklıydı. Yani mesele Mescid-i Nebevîde kılınan bir namaz, başka mescidlerde kılınanlardan bin kat fazla sevaptı. Hele Kâbe’de kılınanlar yüz bin kat daha fazla sevaptı. Şimdi, “Buralarda bu kadar sevap varken uzak diyarlara gitmeye ne gerek vardı?” şeklinde düşünceler akla gelebilir ve şeytan buradan fırsat  bulup eşik gardiyanlığı rahatlıkla yapabilir. Nitekim öyle oldu. Halbuki Efendimiz (S.A.S.),  mesela Abdullah  bin Revaha’ya ekibini kurup, seriyyesini hazırlayarak sefere çıkmasını söylemişti. O da onlara “Siz gidin, ben arkadan geliyorum”, demişti. Çünkü o gün Cuma idi. Efendimizin arkasında Cuma namazını kılacak, sevapları kapacak sonra sefere çıkacaktı. Namazdan sonra onu görünce Efendimiz (S.A.S.) kızdı ve “Sen hata ettin. Onların kazandığı sevabı kazanmak için dünya dolusu infakta bulunsan elde edemezsin!” buyurdu.

         Haccın farz olanı mahfuz, onun dışında Kâbe’de kılınan namazlardan önemli olacak bir şey varsa, o da hicret ve sefer olduğunu Tirmizi’de geçen bu Abdullah bin Revaha olayından anlıyoruz.

         Evet, eşik gardiyanları ilerlemeyi engelleyen şeylerdir. Bazan, insanın, şefkat, ülfet, ünsiyet ve sevgi gibi duygular da yanlış kullanılınca eşik gardiyanı olabilir, bir üst dereceye çıkmaya, zıplayıp yükselmeye mâni teşkil edebilirler. Bu gardiyanlara karşı özgürlüğünü koruyacak bir donanımı olmazsa insan, pes etmek zorunda kalabilir. Anne şefkati, evladını yanından ayırmak istemez. Anne himayesinin cazip sıcaklığı çocuğun ondan kopmasına, tahsil yapıp yeni ufaklara açılmasına engel olabilir…

         Vahiy mesajı, yaptırımcı bilgi olduğu için Hz. Musa Aleyhisselamın annesi vahyi alınca oğlunu zenbile koyup Nil nehrine bırakmaya râzı oldu. Efendimiz (S.A.S.) annesinden koparılan bir oğul gibi Kâ’be’ye Mekke’ye dönüp dönüp bakarak Medine’ye doğru yola çıktı. Aslında Kâ’be O’nun (S.A.S.) ta en başta ikizi hükmündeydi…

         Ehl-i Beyt, Yezidlerin, Haccacların, hatta amcaoğullarının zulümleri olmasaydı, asla Medine’yi terk etmez, dünyanın her tarafına gitmezlerdi. Zâlimler zulmetti ama kader çok hikmetli bir icraatta bulundu; seyyidler, şerifler bu mağdur ve mazlum seferleriyle cihana İslâmî güzellikleri sergileme imkânı buldular. Her tarafta ilim ve irfan yuvaları açıp dünyayı irşad ettiler.

         Bu gün için, içinden geçtiğimiz bir süreç var. Zâhiren şer gibi görünüyor ama inşallah netice itibariyle hayır olacak…

         Bu hizmet ülkemizde kendisine düşeni yaptı. Artık cihanın, Rabbimizin nuru ile aydınlatılması zamanı geldi. Artık  dünyanın her yerinde hizmet etmek zamanı… Sakın, tenperverlik, hayat tutkusu yani meylürrahat bir eşik gardiyanı olarak bu gayrete engel olmasın…
01 Eylül 2025 10:12
DİĞER HABERLER